Çocuksu Neşe
Çocukken çok, ama çok yaramazmışım. Babamın Amerika’da psikyatr olan kuzeni bunu sol kulağımın sağır olmasına bağlamış olsa da, o yılları bilen her büyüğümüz, tanıdıkları en yaramaz çocuğun ben olduğumu söylerler.
Evde sessizlik olduğunda herkesin benim o sırada ne yaptığım endişesiyle dağılmaları bir yana, 5 yaşında valizimi hazırlayıp, apartman bahçesindeki dut ağacına tırmanmam bir yana, yine aynı yaşlarda, mahalledeki kapıcı çocuklarının liderliğinde, ve en küçük olmama rağmen, her çocukla beraber, tüftüf borusu için eve geç döndüğümde, bütün Karşıyaka’nın beni aradığı paniğini de hatırlıyorum.
Sonra bir Avrupa gezisi var, 9 yaşım gibi, çekilen bütün fotoğraflarda hep bir duvara tırmanmışım. Ama iki araba çıkmışız geziye, ben uyuyunca, arkadaki araba kaybolmuş, çünkü izlemek benim sorumluluğum.
Aynı seyahatte, Monaco’yu gören panaromada resim çekilirken, arabanın el frenini boşalttığımda, eğer babam arabanın önüne geçmeseydi, uçurumdan kanatlanacaktım.
İlkokulda da, lise sona kadar da öyleydi, hem her milli bayramda bana şiir okuturlardı, ya da konuşma yaptırırlardı, hem de sürekli olarak sınıftaki yaramazlığımdan şikayet ederlerdi. O dönemden kalan, bazıları baş bölgesinde, çok yara izim de var.
Bugünkü düşünce biçimine göre direkt otistiktim, ya da dikkat eksikliği olamazdı, ama hiperaktivite filan. Ama çok nadiren gelse de, canım annem öğretmenlere hep şunu söylerdi: “Bir saygısızlığı varsa, lütfen cezalandırın. Saygısız değildir muhtemelen, Ama evde hiç saygısızlığı yok, demek ki bu sizin otoritesizliğiniz.”
Ama annem de dahil, bana hiç ceza vermediler, yani verdiler de zorlandılar. Çünkü neşeliydim, gülüyordum, gülümsüyordum, güldürüyor ve gülümsetiyordum.
Akademik başarılarım da vardı, ve çoktu, ama ceza verememelerinin temelinde o neşe vardı.
Buluğ çağı geldi, ve ben genlerimi yüksek göstermek için toplum baskısıyla o neşeden ve aslında yaramazlıktan vaz geçtim. Ciddi olmak gerekiyor zannettim.
Yıllar sonra bana sordular, “o çocuksu neşeyi nasıl korudunuz?” dediler. Dedim ki, “koruyamadım, ama sonra çok çalıştım, ve yeniden hatırladım.”
Sevgili arkadaşlar, tekâmül gereksiz bir ciddiyettir.
Aydınlanmada ise, çok ama çok gerekli bir çocuksu neşe vardır.
Bunun için yaramaz olmaktan vaz geçmeyin, bu çok yararlı.
Atatürk’ümüz, hüzünlü büyüse de, koruyabildiği yaramaz ve neşeli bir çocuk karakteriyle, bizlere büyük bir ufuk sundu.
Bugün ve her gün neşe mümkün.
Bugün 23 Nisan ve, konjonktür uymasa da, neşe dolmalı insan.
Kim ne derse desin, ve her zaman, çocuksu neşenin yaramazlığında buluşalım.