Hayallerle Helalleşmek
…Kafam çok karışıktı. Yanıtlara ihtiyacım vardı, fakat bir türlü bulamıyordum; daha doğrusu anlayamıyordum. Yeniyi seçmiştik, evet! Kendimizi evrenin kucağına doğru bırakmıştık da ipsiz yapılan bungee jumping misali, buna da evet! Fakat neden eski bizi bir türlü bırakmıyordu? Daha doğrusu neden verdiğimiz kararın doğru olup olmadığını sorgulayan deneyimler yaşıyorduk? İşinde artık hiç çalışmak istemeyen bir arkadaşım yakınıyordu geçen, “ben belirtmeme rağmen istifamı, bir türlü gidemiyorum. Patronum beni bırakmıyor ve ayrılışımı sürekli uzatıyor. Ne yapacağımı bilmiyorum, acaba kalsa mıydım?”, bir diğeri ise yıllarca büyüttüğü bir kurumu devretmeye hazırlanırken son anda aksilik çıkmış ve bir anda tatili ve değişimi hayal ederken, her şey yine üzerine kalmıştı. Sorguluyordu kendisini “acaba birden keskin geçiş yapmak mı doğru yoksa hani burası da kalsın, diğer hayallerimi de gerçekleştireyim mi bir yandan o mu doğru?” şeklinde arada kalıyordu. Aslında yeniye atlayan hemen herkes benzer ikilemler içinde kalmıştı. Bir yanda son derece mantıklı görünen seçenekler, ama diğer yanda uğruna kendini boşluğa bıraktığı yeni bir yaşam… Neden bu süreci yaşıyorduk, bu süreç bize neyi anlatmaya çalışıyordu…
“Helalleştin mi eskiyle?” diye sordu içmimar gülümseyerek. Şaşırdım. “Şaşırma, sadece mesajları almak yeterli değil, eskiyle de helalleşmen gerek, işte ancak o zaman tam anlamıyla yeninin içine dalabileceksin…” Soru soran gözlerle bakıyordum ve o devam etti… “Şimdi sizlerin eski diyerek vedalaşmaya çalıştıklarınız, bir zamanların yeni ve hatta ulaşılmaz görünen hayalleriydi. Ve sizler o hayalleri gerçeğe dönüştürdünüz ve yaşamaya başladınız. Bir zamanlar siz onları hayal ettiğiniz için onların sizin hayatınızda var olduğu gerçeği zamanla da silinmeye başladı belleğinizden. Süreçlerinizi tamamlamaya başlamıştınız çünkü. Artık sadece ağırlığı vardı üzerinizde. Şöyle düşün, yanında zıp zıp zıplayan küçük kızını omzuna alırsın ve yürümeye başlarsın. Babasının omuzlarında olduğu için çok mutludur o kız ve sen de çok mutlusundur. Fakat ilerlemeye devam ettikçe ağır gelmeye başlar kızın, malum yerçekimi diye bir kavram var. Onu omzundan indirmen gerektiğini nasıl söylersin ona? Sertçe ‘ağır geldin artık’ diyerek mi indirirsin. Yoksa ‘Hadi bakalım şimdi de elele yürüme vakti, babanın omuzları da ağrıdı biraz hem, şimdi hoooop diye ineceksin aşağıya’ deyip gönlünü kazanarak mı? İkisi de seçimdir, fakat ilk seçimin o ana kadar ki tüm güzellikleri silebilir. Kızını da üzersin. Fakat diğer seçiminde bir kalp vardır ve işte bu kalp, kızının hep içinde olacaktır. Daha nice oyunlar oynamak isteyecektir seninle o; ama diğer türlüsünde kalp kırıklığı olacağı için zamanla senden uzaklaşır. İşte hayallerinizin de pek bundan farkı yoktur. Sırtınıza çıkmış küçük kız çocukları gibidir onlar. Artık ağır geldiklerinde, tatlı bir öpücükle onları indirirsen; yeni hayaller de seve seve gelip sırtına çıkacaktır ve oynayacaktır seninle. Ama hayallerinin kalbini kırarsan, yenileri bu konuda isteksiz olur…
Mesela sen, bir zamanlar bu gezegene gelmek istiyordun ve deneyimlerin için özel bir anneye ihtiyacın vardı. Ruhken bunu hayal ettin ve tam de istediğin oldu. Sana arzu ettiğin gelişimi sağlayacak bir anne buldun ve o da tam istediklerini yaptı. Yapmalıydı çünkü bu satırları yazabilmen için o süreçten geçmen gerekiyordu. Şimdi bilinçaltındaki o anneden kurtulmaya çalışıyorsun. Ama bir yandan da öfkelisin, kızgınsın, sertsin. Yumuşak davranıyor görünmeye çalışıyorsun, ama onunla helalleşmiyorsun. Sana kattıkları için teşekkür etmiyorsun, sadece sözsel olarak bazı cümleleri tekrarlıyorsun ama yüreğin halen kızgın. Yeniyi getirmek istiyorsan hayatına, eskiyle vedalaşmayacaksın. Helalleşeceksin.”
Peki ya eski bizimle helalleşmeyi reddediyorsa diye bir soru geldi aklıma. Yine gülümsedi: “Sen yüreğinde o teşekkürü hissediyorsan, emin ol o da seninle helalleşir. Fakat problem şu ki, sizler vedalaşmayı ve helalleşmeyi bilmiyorsunuz. Başlamasını biliyorsunuz gayet iyi de vedalaşma ile ilgili sıkıntılarınız var. Mesela birisine aşık oluyorsunuz, onunla yıllarınızı geçiriyorsunuz birlikte ve tabii ilişki de size sayısız deneyim getiriyor. Derken bittiğinde söylediğiniz şeyler ‘Değerimi bilemedi’den başlayıp ‘Siktirsin gitsin orospu’ya uzanan sözler olmuyor mu? Canınız acıyor ve siz çözümü acınızla yüzleşmek yerine savunmalarda buluyorsunuz. Gel bak sana ne göstereceğim…” Beni evimde bir odaya götürdü. Kapısı yarı aralıktı ama hani rahatça açılmıyordu da bir türlü. “Burası senin kırgınlık depon. Yüzleşemediğin acılardan ötürü kırıp attığın ne varsa içine doldurmuşsun bunun kiler misali, açılması bile çok zor. Hani sen yarı aralamışsın, bazılarında bu kapı hiç açılmaz; kırmak zorunda kalırız içeri girmek için… Gel bak içeriye…” Yarı aralık kapıdan içeri girdim ama hareket edecek bir yer yoktu. İçeride çok ağır bir koku vardı. “Burada her ne varsa toptan çöpe atmamızı isterdin biliyorum. Fakat bunlar da senin hayallerin, deneyimlerin ve enerjin. Parmak ağır iltihaplıysa onu kesmek midir çözüm halen bir ihtimal de kurtarılma ihtimali varsa. Kes gitsin dersin ama o parmak olmadan sürdürürsün hayatını ve o iltihabı yaratan durum halen seninledir; zaman içinde başka iltihaplar da yaşarsın büyük ihtimalle. İşte biz bu odayı da temizleyeceğiz, fakat senin yardımına ihtiyacımız var. Helalleşmeyi dilemen bizim için çok önemlidir, çünkü senin enerjini kullanabileceğimiz anlamına gelir. Aletlerimizin çalışabilmesi için enerji lazım malum. Elinde dünyanın en iyi matkabı olsa da ucuna takılacak bir priz bulmamız gerekir. Ve eğer sen bu enerjiyi bize sağlayamazsan, şalteri açamazsan; biz de çalışmalarımızı sürdüremeyiz… Bu yüzden şalteri açmanı bekliyoruz…”
Şalteri açtığımda ne kadar sürede halledersiniz diye bir soru geldi aklıma ve mimar kahkahayı bastı: “Bayılıyorum sizin bu her şeyi akışına bırakmışım rolünü oynamanıza. Bıraktım diyorsunuz ama sürekli hadi hadi bitmedi mi diye başımızda bitiyorsunuz. Bizim de çalışmamıza engel oluyorsunuz. Yazlığınıza mutfak yaptırmıyorsunuz ki yeni bir hayat inşa ediliyor size. Sizin enerjinizle, sizin hayallerinizle ve sizin emeğinizle aslında… Bunu tamamen siz istediğiniz için. Evet bir an önce geçip yeni evime oturayım istiyorsunuz da bunun için önce eskiyle kucaklaşacaksınız. Mesela gel sana bir şey daha göstereceğim…” Bir odama daha girdik. İçeride işçiler vardı ama odada müdahale edilmişliğe dair bir işaret yoktu, boş odada sadece koyu kırmızı renk eski bir koltuk mevcuttu. Mimar eline balyoz aldı ve tüm gücüyle vurdu duvara. Ben şaşkınlıkla bakarken, “Bak işte duvarda tek bir çizik bile yok. Çünkü bu odadaki eskiyle henüz kucaklaşmadın ve biz ne yaparsak yapalım bu odada hiçbir yeri yıkamıyoruz, yeniyi inşa etmek için…” Sonra gel benimle dışarı dedi. Çıktık ve işçiler içerideki koltuğu dışarı çıkardılar. Gözden uzaklaştıktan sonra mimar bana “Hazır mısın?” dedi ve kapıyı kapatıp, açtı. Koltuk aynen yerinde duruyordu. “Gördüğün üzere gitmiyor, yok olmuyor, buharlaşmıyor… Her şey yerli yerinde duruyor. Aletlerimiz bir işe de yaramıyor. Çünkü halen çok sertsin ve bu odadaki eskinle helalleşemiyorsun. Bu yüzden de ne bu koltuk gidiyor, ne de oda değişiyor.” dedi. Merak ettim burası benim ne odam diye. “Odanın ne odası olduğu çok önemli değil. Sonuçta bu durumu tüm evinde yaşıyoruz. Fakat madem merak ediyorsun söyleyeyim. Burası senin Varoluşunu hissediş odan. Evet ve bomboş, sadece tek bir koltuktan oluşuyor. O da çok kullanılmışlıktan değil, yılların yorgunluğu ile eski püskü hale gelmiş. Bu odayla ilgili harika planlarımız var. İçinden çıkmak istemeyeceğin bir yaşam alanı yapacağız sana, senin de hayallerin doğrultusunda. Ama önce bir bu odaya bu kadar az girmene neden olan duygularınla bir helalleş, sonrasında da biz sana burasını hazır edelim. Ne kadar zamanda mı? Ne kadar zaman gerekiyorsa, o kadar zamanda… Acele etmene, kasılmana, paniklemene, süreci kontrol etmeye çalışmana, hemen diye dırdırlanmana gerek yok. Biz işimizi iyi ve tam da olması gerektiği zamanda yaparız. Sen rahatına bak…”
Bana bir göz kırptı mimar ve “Hadi biz çalışmaya sen de bize yardımcı olmaya. Tekrar görüşeceğiz.” dedikten sonra dudaklarında neşeli bir şarkı eşliğinde koridorun ucunda gözden kayboldu… Bense daldım düşüncelere… Neleri göremiyor ve helalleşemiyordum acaba…
İlk yayın: www.derki.com