Gösterişe Özenen Tipler
Feliks’le konuşuyoruz, anlatmaya başladı;
Arabalara, markalara çok meraklı arkadaşlarım oldu benim.
Gece yolda, önden giden bir aracı uzaktan ve arka farlarından tanırlardı…
Aha öndeki Mercedes bilmem kaç, BMW bilmem ne gibi…
Ben tanıyamam mesela.
Neyse, yıllar önce, bir tanesi ile Tavacı Recep’e gittiydik bir gece.
Bu, lüks arabasını valeye verirken, “Görüyor musun?” demişti. “İyi bir araba, valenin bile sana bakışını değiştiriyor.”
Valenin bakışı çok önemliydi onun için.
Pahalı saatler, marka giysiler, iyi arabalar filan valeler içindi sanki.
Ve necip milletimizin büyük çoğunluğu bir nevi valeydi.
Bir başkası, müteahhitlik yapmaya başlamıştı. Öyle çok bir samimiyetimiz de yoktu.
Sonra bir restaurant açtı.
Benim balık işi yaptığım zamanlardı. Ürün taşıdığım soğuk havalı bir minibüsüm vardı.
İstediği midyeleri, kalamar, ahtapot vs. gibi ürünleri minibüse yükleyip götürmüştüm kapısının önüne.
Teslimatı yaptıktan sonra, faturayı bırakırken, “Abi, ödemeyi nasıl yapacaksın?” dediğimde, önce bana, sonra minibüsüme bakarak, çalışanına dönüp “Ödeyin şunun parasını, eti ne, butu ne ki” demişti.
O zaman fark etmiştim kapıda duran lüks cipini.
Abimizin eti, butu çok yerindeydi…
Bugün baktığımda ikisi de yok hayatımda.
Biri memleketin halinden çok memnun, öbürü battı, gitti.
Demem o ki;
Zaman her şeyi yerli yerine oturtuyor.
Bizler, Tanrı ömür biçmişse görüyoruz belki ama göremesek bile,
zaman “Gösterişe Özenen Tipler”i bir şekilde yok ediyor.
Sessizlik oldu bir süre.
Gittim, bir kadeh rakı koydum.
Döndüğümde Feliks gitmişti.