felsefe taşı

İnsan Kalmak

İnsan Kalmak
Nisan 08
15:47 2014

Potansiyeli olduğu için kimi silah ya da silaha benzeyen şeylerin tehdit olduğunu kabul ediyoruz günlük hayatımızda. Örneğin ben İsveç çakımla uçağa binemedim. “Ne olur ne olmaz!” çünkü. Çakı da olsa, potansiyeli var.

Oysa her insan potansiyel bir katil değil mi? Yani, istediğimiz anda hepimiz birini öldüremez miyiz? Öldürmek, katletmek, sebepsiz yere hayatlara son vermek, aslında zaten sık sık yaptığımız bir şey değil mi?

Doğal yollarla soyu tükenen son canlılar dinozorlar mesela. Onlardan sonra soyu tükenenlerin hemen hepsi, bu bahtsızlıklarını insanoğluna borçlu değil mi? Avcılık nedir? Zevk mi, karın doyurmak mı? Bugün spor deniyor. Spor yapacaksak, öldürmeden de yapabiliriz oysa. Git, yürü doğada ve rastladığın hayvanın fotoğrafını çek. Öldürmeden de yapabilirsin bunu.

Bir üniversite öğrencisi, evine bakmak için aldığı kediyi, uyduruk bir nedenle öldürebiliyor. Hem de hunharca. Sıradışı bir örnek elbette. Belli ki çocukta bir rahatsızlık var.

Fakat söylemeye çalıştığım şu ki, hepimiz potansiyel birer tehlike, potansiyel birer katil değil miyiz?
Boşandığı karısını kaldırıma yatırıp bilmem kaç bıçak darbesiyle öldüren adamın çocukluğu nasıldır mesela?
Kurban bayramlarında çoluk çocuk önünde kesilen hayvanların can çekişen vücutları, çocukların ruhları üzerinde nasıl izler bırakmakta?
Sevgiyi kapılar ardına gizleyip, şiddeti/kavgayı uluorta sergilemek neden?

Peki, her biri potansiyel katil olan insanı, katil olmaktan alıkoyan ne?
Belki de insanı “insan” yapan da budur? Cinayet, hırsızlık, tecavüz, dolandırıcılık, uyuşturucu… Bunları yapanlarla yapmayanlar arasındaki fark ne?
“İnsan” olduğunu bilmek ve bilmemek mi acaba?

Bu durumda katil ya da tecavüzcü ya da hırsız, insan değil mi yani?
Hiç tanımadığımız insanlarla aynı ortamda bulunduğumuzda; örneğin bir berbere boynumuzu teslim ettiğimizde, ya da bir salon dolusu insanla hastanede mesela sıra beklerken…

Neden güveniyoruz?
İnsan olmalarına mı?
Peki, insan olmasına güvendiğimiz “insan”ların eline, uçağa binmeme engel olan o küçük çakıdan birer tane versek, kaç tanesi insanlığını unutup cinayet işlemeye yeltenecek?

Çakıyla olmaz belki. Peki ya ellerine birer tane silah verirsek ne olur? Dolu, ağzına mermi sürülmüş birer silah?
Ve bununla yetinmesek…
O silahı belinde taşıyabileceğini, istediği her yere götürebileceğini söylesek hepsine…
Ya da aynı salon dolusu insanın her birine malzeme versek. Arsa, olanak, çalışacak yardımcılar vs.

Bu malzemelerle hepsinin birer bina yapıp çok para kazanacaklarını söylesek…
Ve eklesek, “Ne kadar az malzeme koyarsan, binan o kadar çürük olur ama sen de o oranda daha çok para kazanırsın” desek… Az malzeme koyduğunda ceza almayacaksın ama yıkılırsa içindeki insanlar ölür, desek…
Bu insanların hepsi malzemeden çalar mı?
Yoksa hepsi, en sağlam binayı yapma yarışına mı girer?
Malzemeden çalmamalarını sağlayacak olan nedir?
Sadece “insan” olmak bunu sağlar mı?
Yoksa yasalarla, olmadı Cehennemle mi korkutmak gerekir?
Korkutmadığımız “insan” , mutlaka suç işler mi?
“Suç” olmasa mesela, silah verdiklerimizden kaçı tetiğe basar?

Bu soruların yanıtını düşündükçe, “insan” olmanın ne kadar zor olduğuna hükmediyorum.
Yasalar ya da dinsel korkular olmaksızın “her” insanın yeterince “insan” olamamasını neye bağlamalı?

Evrenin en gelişmiş canlısı olduğumuzu ileri sürüyor, ama evrendeki hiçbir canlının dökmediği kadar kan döküyoruz.
Zevk için öldürüyoruz.
Kürk için…
Şımarıkça “av eti” yemek için…
Tatmin için…

Daha çok para kazanmak için, başkalarının ölümü pahasına yanlışlar yapıyoruz.
Dünyanın geleceğini kararttığını bile bile “daha çok”un peşinden koşuyoruz. Her şeyin daha çok, daha fazla, daha büyük olmasını istiyoruz. Bu büyüklük, bizden başka kimseye yer bırakmayacak olsa bile umursamıyoruz. Büyük ve bizim olsun istiyoruz. Kendimizden ve şu andan başka hiçbir şeyi umursamıyor, dünyanın, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini zerre düşünmüyoruz.
Ömrü boyunca bir torba altından fazlasını harcayamayacak birinin, hazine odasında binlerce altın biriktirmesini, “çocuklarım için” diye açıklamasını mantıklı buluyor, bunun yanında açlıktan ölenlerin, kaderin bir oyunu olduğuna kendimizi iyiden iyiye inandırıyoruz.

Efsanelerde, asla harcayamayacağı binlerce ton altının üzerine yatıp uyuyan, ama o altınlardan sadece bir tekiyle bile çocuklarının karnını doyurup mutlu olabilecek birini ateş püskürtüp öldüren ejderhadan hiç farkımız yok.

Korkutulmasına gerek olmadan “insan” kalabilenlere selam olsun!

5.637 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Ruh DokunmasıRuh Dokunması İki ruhun birbirine dokunması, çok özel bir frekansta ilişkiye geçmeleri. Çoğu zaman kelimelerle ifade edilemez ama her zaman belli belirsiz hissedilir. İki ruhun neden birbirine […]
  • 2018 Rengini Gösterdi2018 Rengini Gösterdi Bugün bir toplantımızı, şirketin girişinde olan Kitchenette'te yaptık. Açıkçası havasız toplantı odaları yerine, cafeleri tercih ediyorum. Gelmelerini beklerken bir Cappucino aldım. Daha […]
  • KıymıkKıymık "Kıymık az öte git hele" adlı mahsun eser. Bilenler bilir, kıymık milleti ile aram yoktur. Aram yok dediysem, bensiz yapamaz bu odun ahalisi. Şimdi sol topukta bir nar tanesi, sol […]
  • Karamanlılar Anadolu’nun Kaybolan Ortodoks TürkleriKaramanlılar Anadolu’nun Kaybolan Ortodoks Türkleri "Gerçi Rum isek de Rumca bilmez Türkçe söyleriz Ne Türkçe yazar okuruz ne de Rumca söyleriz Öyle bir mahludi hattı tarikatımız vardır Hurufumuz Yonanice Türkçe meram eyleriz." […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler