Dükkan
Dükkân işletiyorum şehrin en kalabalık caddesinde. Her saniye değişiyor yüzler. Onlarca insan akıp geçiyor göz açıp kapayıncaya kadar. Hepsinin ayrı mı kaderi?
Onlar geçiyor, ben duruyorum.
Bekliyorum içlerinden birileri girsin içeri. Girsin de alışveriş yapsın. Girsin de, en güleryüzlü halim, en kibar ses tonumla, “Sefalar geldiniz” diyeyim. Bekliyorum.
Ben duruyorum, onlar geçiyor.
Aslında her an biri gelebilir diye güleryüzlü olmak mecburiyeti olmasa, başka şeyler düşünmeye bırakabilirim kendimi.
Mesela çıldırmak işten bile değil, zor tutuyorum kendimi.
Hiçbiri bir diğerinin aynısı olmayan yüzlerce, binlerce insan akıp gidiyor dükkânımın önünden ve ben onlara avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum:
“Nereye gidiyorsunuz hepiniz be? Neden telaş içindesiniz? Nereye, nereye gidiyorsunuz? Hepiniz başka başka yerlere giderken, hiçbiriniz aynı adrese doğru yol almıyorken, nasıl oluyor da hepiniz aynı telaş içindesiniz?”
Ara sıra biri giriverecek olmasa içeri, ve kapımın önünden geçen binlerce insanın velinimetim olma olasılığı olmasa, hepsini durdurup silkeleye silkeleye soracağım. Tek tek.
Ama benim işim var.
Burada durup müşteri beklemeliyim. Gelirse en iyi hizmeti vermeliyim. İşim bu. Burada durmak! Ama ben böyleyken, nasıl oluyor da benden başka bütün insanlar benim önümden geçiyor? Elbette ben kendi önümden geçemem. Bu mümkün değil. O kalabalık caddede akan insan seline kapılıp gitmeye de hiç niyetim yok üstelik.
Ama fena olmazdı da. Kendi dükkânımın önünden geçip içeride oturup müşteri bekleyen benim nasıl göründüğümü görmek fena olmazdı. Dışarıdan nasıl görünüyorum acaba? “Dışarısı” mı? Benden başka bütün insanlar oradayken, “dışarıda” olan onlar mı yani? Şu köhne tezgâhın ardında oturup bir başına müşteri bekleyen ben mi “içeride”yim? Yoksa, dışarıdaki ben miyim? Öyle ya, herkes orada, ben buradayken, onlar nasıl dışarıda olabilir ki?
Tabii ya. Bu neden daha önce aklıma gelmedi? Dışarıda olan benim. Herkes orada, birlikte. Ben… Yalnızım! Bu, beni dışarıda yapar, onları değil.
“Neden kendime dışarıdan bakamıyorum?” diye düşünürken, dışarıda olanın ben olduğum ortaya çıktı. Neyse… Siz bana dışarıdan bakadurun, ben bir de kendime içeriden bakıp geleyim.