Alışırsın, Alışırsın!
“Herkes gibi davranan, kendisi gibi davranamayana zorunlu olarak kızar ” Andre Gide
Bu bir teselli sözü değildir. Bilinen en ağır tahriktir. Klişe söylemlerin başında gelir. Bir nevi hakaret hatta küfür olarak da sayılabilir. “Zamanla alışırsın.” söylemi sırnaşık bir yüz ifadesi, omurgasız bir duruş ve lakayt bir yaşam felsefesi ile soslanarak avamca pazarlanır. Anlayan azınlık için en kallavi küfürden daha büyük bir küfürdür.
Bu hayatta ters giden, çarpık ne varsa bunlara itiraz edene, düşünene, sorgulayana, yığının genel geçer sözde kendi doğrularına karşı çıkana yönelik sıkça telaffuz edilir bu ikileme “Alışırsın, alışırsın.” Alışmayı, her konulduğu kabın şeklini almayı, her devrin adamı olmayı şiar edinmiş sürüsel kitle için her şeye alışmak çok kolaydır. Yetkin insan alışmaz, alışırsıncı yılışık yapıyı da yanına yaklaştırmaz.
Avamın hayattaki temel düsturu gözleri kapatarak, hafif alaycı gülümseme eşliğinde, ağız göz oynak biçimde söylediği komik söylemdir: “Alışırsın… Alışırsın” “Sen kendini üzme, boş ver geç, dünyayı sen mi kurtaracaksın, takma bu kadar, uy düzene” şeklinde de açılımı olan iğrenç ikilemedir. İnsan gibi insan hiçbir şeye alışmaz. Bünyeye uyum sağlamayan genel geçer sözde doğrulara uyum sağlamaz. Kitlelerle birlikte onların popülist yolunda ilkesiz, prensipsiz yürümez. Yığın ile sürü zihniyetinde yaşayarak değil, yığınları karşısına alabilecek cesaret ile yol alır.
“Alışmak kötü bir şey değildir her zaman, durum kötüyse kabullenmek iyidir.” tipi yaklaşım uyum sağlamak bahanesi ile konulduğu her kabın şeklini kolaylıkla alır. Alışırsıncı bir biat mekanizmasıdır. Her koşulda biat eder. Geri kalmış zihniyetteki toplumlarda yaşa biat ve sonucu olarak yaşlıerkillik adlı bir zehir mevcuttur. Oysaki Peyami Safa’nın dediği gibi: “Zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır ”
“Alışırsın canım alışırsın, her türlü pisliği görmezden gel, ruhunu sat, yaşam prensiplerini buzdolabına kaldır. Ama mutlaka vasatla, çoklukla barış ve alış. Yaşamadan yaşar gibi yap. Görme, duyma ama yeter ki sen kendini rahatsız etme, sıkma ve sözde mutluluk oyunu oynamaya devam et.” bu aciz söylemin derin felsefesizliğidir. Alışan kitleler günü kurtardığını zannederler. “İyi geçen bir gün nasıl mutlu bir uyku getirirse, iyi geçen bir ömür de mutlu bir ölüm getirir ” der Leonardo da Vinci.
“Aman toplumla kavgalı olma, aman güncel hayatta tepki verme, bak zararı sana başkasına değil, kafanı çevir”ci zihniyet her daim çevrede mevcuttur. Zira sürü alışır, hem de çok kolay alışır. Birey olmadığı için alışır ve herkesi de alıştırmak ister. Sürü zihniyeti ezber yaşam stilinde bir mikrop gibi yayılır. Lanetayn yaşam biçimini sadece kendi yaşamaz herkese de bulaşmak gibi bir huyu vardır. Gerçek insan yaşam boyu gerçek bir savaşçıdır. Ona gölgesi ile savaştığını söyleyip, kabullenmeyi önerenleri de yenerek satıh kazanır. Ona ters gelen bir şeye alışmaz, alıştırmaya kalkan silik karakterleri de çevresinde barındırmaz.
Alışmayı uyum sağlamak diye sunan enteresan şahsiyetler de mevcuttur. Tepkisizliği, yadırgamışlığı erdemmiş gibi satmak şark zihniyetinin bir ürünü olsa gerekir. “Alışmalısın zamanla alışırsın bak bana, ben nelere alıştım. Hazmı zordur ama zamanla alışırsın savaşma, kabullen. Zorla alıştırtırlar sonra.” söylemi de ruhunu satmaya ramak kalmışların mottosudur.
Güncel yaşamda da yığının nerede ise her hareketi gerçek insan için sıkıntı verici olabilir. “Görmezden gel, geç gitsin” önerileri ile yaşayamaz üst insan. Sürü insanı, sözde insanlık ve sıcaklık timsali yılışık yapıdır. Yolda seni tanımayan birinin sevip mıncıklamak için “çocuğunuzu alabilir miyim demesi?” bu güruh için normaldir. “Hayır, sen kimsin!” cevabı bu karaktersiz yapıda kimyayı bozar. Bir anda hiç beklemediği bir cevap aldığı için morarır kalır. Zira çevresindeki sürüsel yapı birbirinin aynı olduğundan bu tip sersem hareketler genelde hoşgörü ile karşılanır.
Asansör aşağıya giderken ters yöne binenlere de alışılmaz, market kasasında sıra beklerken ekspres kasa kuyruğuna girmeyip “bir parçam var ben önünüze geçebilir miyim” diyen densize de alışılmaz. Şark zihniyetinin egemen olduğu toplumlarda hakkını korumanın bir önemi yoktur. Hakkını, sırasını, sersemce başkasının şark kurnazlığına teslim eden için hiçbir şeyin önemi yoktur. Hatta yaptığı ahmaklığı bile bir değer sanarak süsleyip ballandıra ballandıra anlatabilecektir. Büyük insan prensipli, disiplinli, ölçülü bir hayat yaşarken, ilkel insan değersiz, sıradan ve lakayt bir yaşam sürer. Washington Irving’in de dediği gibi: “Büyük insanların idealleri, sıradan insanlarınsa hevesleri vardır ”
“Cık Cık Cık” cı kınama meraklısı, ona buna burun kıvırıp durmaksızın insanlık, erdem pazarlayan ancak kendisi uygulamada hiçbirini yapmayarak bir çuval inciri berbat eden kitle neyin yanında ise onun karşısında olmak savaşçının düsturudur. Sürüsel yığınların giderek arttığı ilkel toplumlar, tribünleri izleyip, ahlayıp vahlamayı çok sever. Umursamazlık, hissizleşmek, kanıksamışlık, duyarsızlık sonucu en büyük melanet alışmaktır. Yığın ile ilgili bir şeye alışan, her şeye alışabilir. Bu bir mihenk taşıdır. Artık mücadele etmekten vazgeçmiş, hayattan hiçbir şey istemeyen, beklenti duymayan, sürünün ar damarı çatlamış densizliklerinden rahatsızlık duymayı rafa kaldırmış insanın repliğidir: “Alışırsın, alışırsın daha yok mu dersin” Burada ataların nadiren de olsa doğru söyledikleri laflardan biri akla gelir: “Alışmış kudurmuştan beterdir.”
Yaşanılan çevre çirkinleştikçe, o çevrede büyüyen insanlar o çirkinliğe alışmış olarak büyürler. Teşriki mesaide bulunulan insan kalitesi düştükçe, bireyin kendisinin gelişimi de duraklar hatta geriye gider. Hiçbir şey katmayan sürüsel yığın, her alanı kaplayınca gerçek insan, toplum içerisinde kurtarılmış vahalarda insan gibi insana rastlamak için arayışını sürdürür.
İnsan bir kere umursamaz olursa özgün yolunu kaybeder. Düştüğü çukurda başına gelebilecek en kötü şeyi yapar ve alışır. Alışmak sıradanlaşmaktır. Alışan sıradan olur. Birey sürüye alışmaz. Onunla değil, ona rağmen hareket eder. Alışmak, gerçek insanı boşluğa sürükler. Alışan insan bir daha asla kendi gibi olamayacaktır, o herkes gibi olmanın kolay, vasıfsız yolunun dayanılmaz çekiciliğine kapılmıştır. Basitliğin, kafa yormamanın, düşünmemenin, tepki vermemenin rahatlığı artık hücrelerine kadar işlemiştir. Hiç gerek yoktur artık gerginliğe, toplumla sözde barış onlar gibi olmak ile sağlanmıştır. Kendiliğinin, yaratıcılığının birey olmanın farklılığı ve farkındalığı bir daha uyanmamak üzere yerin dibine gömülmüştür.
Gerçek insana düşen, kendi gibi olmanın kıymetini bilerek hür yaşam yolunda yürüyebilmektir. Zor olanı, değişimi, gelişimi tekler yapacaktır. Sürüler birbirlerinin ayak izlerini takip edip kuşaklar boyu neyi niye yaptıklarını sorgulamadan, ezber yaşamlar geçirirken insan gibi insan güncelin dışına çıkıp yaratıcı olmak için çabalayacaktır. Alışırsıncı rakamsal çoğunluğun yolcuya sirayeti, onu kendi yolundan çıkaramayacağı gibi daha da kararlı ve hırslı biçimde kendi hedefine odaklandıracaktır. Savaşçı için savaş yorucu değildir, kavgası, mücadelesi onun yaşam onurudur, o bu savaş ile yaşam amacını gerçekleştirir. Yolunda kendisi dâhil karşısına çıkacak herkesi de yenecek cesarettedir. Marc Victor Hansen’ın dediği gibi: “Sen neye hazırsan, o da senin için hazırdır.”
“Düşünce, sadece düşüneni değiştirir ” F David Peat