An
Kafanın içi bayram hazırlığındaki Kapalı Çarşı gibiydi. Yaptığı toplantıların notları, geçmiş projelerin kontrol listeleri, apartmandaki komşuları ile konuştukları, çocukların ödevleri ve öğretmenleri ile toplantı hazırlıkları, ailesi ile ilgili yapılacak vs…
Her sabah uyandığında kafasındaki bu çıfıt çarşısının kargaşasının gece boyunca bir dakika bile dinlenmemiş olması, ne kadar uyumuş ve dinlenmiş olsa da güne yorgun ve isteksiz başlamasına neden oluyordu.
Her sabah 5:30’da uyanıp trafiğe kalmadan erkenden evden çıkıyordu ki ofise erkence varıp herkesin trafikte cinnet geçirip enerjisini kaybettiği zamanları iyi değerlendirebilsin…
Yaşamı “geçmiş” ve “gelecek” arasındaydı. Yaşamında olmayan en önemli kavram iki harflik ve bir hecelik “an”dı…
“Bir “an” olsa…” diye geçirdi içinden… üç noktadan ötesini getiremedi… zihni “an”ın bir ötesinde bir berisindeydi…
Tasması elinden kurtulmuş, dizinin dibinde bir an bile durmayan bir köpek gibiydi zihni…
Ödenecek faturalar, yapılacak aktiviteler, arkadaşları ile görüşeceği günlerin planları, yapacağı iş gezileri ve o gezilerin hazırlıkları…
Geçmişte bitirdiği projeler, iş yerindeki yapılanma süreci ve onun toplantıları, dolar’ın hareketleri, borsadaki dalgalanmalar ve dövizin gelecekte yapacağı hareketler ile ilgili yordamaları…
Sürekli bunlar vardı kafasında…
İçindeki endişe ateşini körüklüyordu bu kalabalık düşünceler. Endişe ve huzursuzluk ateşini büyütüyorlardı.
Bir de çocukları tabii ki… Her geçen gün biraz daha büyüyorlardı. Her anlarında yanlarında olmak yerine şehir, iş ve gündelik yaşamın gereksiz zaman kayıpları ile bazı şeyleri kaçırdığını bile düşündüğü oluyordu. Bunları düşünürken de başka anlık yaşanmışlıkları kaçırıyordu.
“Artık kaçırmak istemiyorum!” dedi… Dinledi… Önce nefesini dinledi… İç sesini sonra da… Ona bir şeyler fısıldıyordu. Kafasındaki pazar yeri kargaşasının sesinin altında kalmış iç sesinin söylediklerini duymaya çalışıyordu.
Durdu. Düşünmeyi durdurdu. Pazar yeri birden sessizleşti. Nüfus sayımı yapılan bir gün kadar sessizdi içerisi… İç sesi dışında… Ona hiç bir zaman değişmeyen tonlaması ve tavrıyla konuşmaya devam ediyordu.
İç sesi ile baş başa kaldı bir süre. Kendi ile baş başaydı… Nefes aldı. Düşünmedi bir süre ne faturaları ne de yarın yapacağı iş toplantılarını, ne de projelerini… O anda kendi ile baş başa geçirdiği süre içinde zamanın ne kadar uzun ne kadar yoğun ne kadar yeten bir kavram olabileceğini gördü…
Direnmedi… Akan bir nehrin içinde kulaç atmadan nehir ile aktı…
İçindeki ateşin körükleyicisi durunca endişe ve huzursuzlukları da söndü…