Ankaralı Olmak
Ankara, Ankara güzel Ankara Seni görmek ister her bahtı kara, Senden yardım umar her düsen dara, Yetersin onlara güzel Ankara. Burcuna göz diken dik burçlar insin, Türk gücü orada her gücü yensin Yoktan var edilmiş ilk şehir sensin, Varolsun toprağın tasın Ankara…
Sevgili gezgin dostlar bu soğuk ve karlı Ankara akşamında yazdığım yazının konusu başlıktan da anlayacağınız üzere Ankaralı Olmak…
Gezginlerin piri Evliya Çelebi, eski adı Ankira olan Ankara’mızdan bahsederken; “Köylerinde ekili yerleri çok, hayır ve bereketleri, nimetleri çok, pınar ve nehirleri gürül gürül akar, mamur bir şehirdir burası” diye tanımlıyor.
Doğup büyüdüğüm bu kente, Evliya, en yüksek noktasından, Akkale burcundan bakarken hayranlığını gizleyemiyor, zaptı çok güç olan Ankara Kalesi’nin üç katlı surla çevrili olması ona ayrı bir hayranlık konusu oluyor.
Çelebi Ankara’ya olan hayranlığını yazılarına dökmekte hiç de haksız değil. İnanın ben, bu kenti her gün biraz daha fazla seviyorum. Benim gibi buralarda doğup büyüyen, sonrasında gezgin ruhunu farklı coğrafyalarda besleyen bir gezginin her Ankara’sına dönüsünde yeni yeni şeyler keşfetmeyi sürdürmesi bundan olsa gerek.
Başkent olarak doğan şehirlerin yanı sıra, sonradan başkent olan şehirler vardır ki, Ankara’mız bu kategoride değerlendirilse yeridir. Kentimize ve hemşerilerimize “Ankaralı” kimliğini kazandıran tam da budur. Başkentlik bilinciyle “kültürün ve sanatın merkezi” olmuştur Ankara’mız. Başkentin yetiştirdiği kültür insanlarımız, Ankara’yla sınırlı kalmamış, her gittikleri yerde kültürün taşıyıcısı olmuşlardır. Altındağ’ından Çankaya’sına; Yenişehir’den Cebeci’sine ve Yahudi Mahallesinden Papazın Bağı’na, Agustus Tapınağı’ndan Akköprü’süne ayrı güzeldir Ankara; âdeta büyüler insanı.
Size bu yazımda Roma Hamamı, Augutus Tapınağı, Gordion ve Julien sütunları hakkında bilgilerle seslenmek istiyorum.
Roma Hamamı Ulus Meydanı’ndan Yıldırım Beyazıt Meydanı’na uzanan Çankırı Caddesi üzerinde yer almaktadır. Yapılan kazılar sonucunda hamamın iki bölümden oluştuğu anlaşılmıştır. Palaestra dört tarafı revaklarla çevrilmiş, yaklaşık kare planlı büyük bir alandır. Kapalı kısımlar ise palaestra’ya bir bütün olarak bağlıdır ve frigidarium (soğuk kısım), tepidarium (ılık kısım) ve kalidarium (sıcak kısım) olarak adlandırılan üç ana kısımdan oluşmuştur. Ayrıca çeşitli avlular, külhan olarak adlandırılan ocaklar servis kısımları ve su depoları ile yapı anıtsal bir bütün haline getirilmiştir. Ankara’daki Roma Hamamı’nın bugün görülebilen kalıntıları alttaki ısıtma katları ile servis kısımlarıdır.
Hamamda yapılan kazılar sonucunda ele geçirilen sikke ve yazıtlar ile Korinth başlıkları gibi mimari buluntulardan yapının İmparator Karakalla döneminde (211-217) inşa edildiği ve Bizanslılar döneminde de onarılarak kullanılmış olduğu anlaşılmaktadır. Son yıllarda kısmen restore edilmiş olan Roma Hamamı’nın palaestrasın da bugün Roma devri Ankara’sından toplanmış olan yazıtları kapsayan zengin bir koleksiyon sergilenmektedir.
İç Anadolu’nun en önemli antik kentlerinden birisi olan Gordion, Ankara’nın 96 km. güneybatısında, Polatlı’nın 21 km. batısında Yassıhöyük köyündedir. Gordion’un ilk olarak M.Ö. 3000 yılının sonlarında (Eski Tunç Çağı) iskân edildiği bilinmektedir. Antik kentin bu çağdan başlayarak Hititler, Phyrigialılar, Persler, Yunanlar ve Romalılara ait olmak üzere çeşitli yerleşme tabakalarına sahip olduğu tespit edilmiştir.
Efsaneye göre Gordion’u M.Ö. 9. yüzyılda başkent yapan kişi Phyrigia Kralı Gordios’tur. Gordion en parlak devrini Kral Midas’ın yönetimi altında geçirmiştir. M.Ö. 695 yılında kent, Kimmerler tarafından yakılıp yıkılarak tahrip edilmiştir. Daha sonra Lidyalıların egemenliği altına giren kent, ticari ve askeri bir merkez olarak yeniden inşa edilmiştir.
M.Ö. 546 yılında Perslerin, M.Ö. 333 yılında Büyük İskender’in ve M.Ö. 278 yılında Galatların yönetimine giren kent, M.Ö. 189 yılında Roma ordusu tarafından tamamen terk edilmiş olarak bulunmuştur. Gordion, Roma egemenliği altında önemini kaybederek küçük bir yerleşim haline gelmiştir. Yassıhöyük köyünün doğusundaki geniş vadide tümülüsler dağınık bir şekilde bulunmaktadır. Bunlar üstleri yığma toprak tepeciklerle örtülmüş ve ağaçtan yapılmış mezarlardır. Toplam sayısı 80’in üstündedir. Gordion’daki tümülüslerin en büyüğü Kral Midas’a ait olduğu düşünülen büyük tümülüstür. Bu mezar yaklaşık 300 m’lik çapı ve 53 m’lik yüksekliği ile Anadolu’daki ikinci büyük tümülüstür.
Mezar odasında bir erkek iskeleti, 9 adet tahta masa ile iki adet tahta paravan, 3 büyük kazan, çeşitli büyüklükte 166 adet bronz kap ve iskeletin baş ucunda 145 adet fibula bulunmuştur. Gordion’daki diğer tümülüslerden en önemlisi P tümülüsü olarak adlandırılan ve M.Ö. 700 yıllarında yapıldığı sanılan yığma mezardır. Yaklaşık 80 m. çapı ve 12 m. yüksekliği olan bu tümülüsün mezar odasının içinde bulunan bir çocuk iskeleti ile ağaçtan yapılmış aslan, at ve geyik gibi oyuncaklar bu tümülüsün bir çocuk mezarı olduğunu ortaya koymuştur. Bu tümülüste ayrıca 40 adet seramik kap bulunmuştur. Gordion’da yapılan kazılarda bulunan eserlerin büyük çoğunluğu Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ile Gordion Müzesi’nde korunmaktadır.
Eski çağlardan günümüze kalmış yapıların en önemlilerinden birisi olan Augustus Tapınağı Ulus’ta Hacı Bayram Camii’nin bitişiğindedir. Augustus Tapınağı, Roma İmparatoru Augustus adına bir bağlılık nişanesi olmak üzere yaptırılmıştır.
Tapınağın duvarlarında, İmparator Augustus tarafından, ölümünden önce vesta rahibelerine teslim edilen dört belgeden, yaşamı boyunca yaptığı işleri anlatan sonuncu belge “Index rerum gestarum” adlı belge Yunanca ve Latince yazılmış olarak yer almaktadır.
Tapınak kısa yanlarında 8, uzun yanlarında ise 15 sütunu kapsayan Korinth düzenindeki bir peristasis ile çevrilmiştir. Bu sütunlarla birlikte tapınağın kapısı önünde 4, arkada 2 adet sütun yerleri bulunmaktadır. Yalnız iki yan duvarı ile kenarları işlemeli olan kapı kısmı eski hali ile ayakta durmaktadır. Kapının yüksekliği 8.4 m., genişliği 3.34 m’dir.
Bu büyük ve görkemli kapıdan kutsal yapının iç bölümüne ve pronaos denilen üstü kapalı bir geçide gelinir. Augustus’un yaşamını anlatan Latince metin pronaosun iki duvarının iç yüzlerinde yer almaktadır. Yunanca yazıt ise cellanın güneybatıdaki duvarının dış yüzünde bulunmaktadır.
Tapınağın öteki ucunda ise anteler arasında Korinth düzeninde iki sütunu bulunan opisthodomos yer alır.
Tapınak, 5. yüzyılda Bizans döneminde çeşitli eklemeler yapılarak, pencereler açılarak kilise haline getirilmiştir. Güneydoğu duvarında görülen üç pencere bu dönemden kalmadır. 15. yüzyılın başlarında tapınağın kuzeybatı köşesine bitişik bir şekilde Hacı Bayram Camii inşa edilmiştir.
Julien Sütunu, Ulus’ta, Defterdarlık ve Valilik binası arasındaki küçük meydanda bulunmaktadır. Kare bir kaide üzerinde üst üste kurulmuş daireler şeklindeki tuğlalardan yapılmış olan 15 m. yükseklikteki sütun, Bizans dönemi Korinth başlığı ile sona ermektedir. Sütunun 362 yılında İmparator Julien’in Ankara’yı ziyareti anısına dikilmiş olduğu düşünülmektedir.
Hissettirmeden büyüler; sanki kaçamak yapar gibidir… Huzurlu, güvenli, eğlenceli, mütevazı ve mağrurdur… Hemşerisinden tek beklentisi, kentinin güzelliklerini, içinde hissedebilecek bir yürek ve bakmayı bilen bir çift gözdür. Tıpkı sarkıdaki gibi, “yıllardan beridir” bu büyüleyici kentin gençliği sabah kahvaltısını Kuğulu Park’ta çay ve simitle yapar, askını Gül Bahçesi’nde itiraf eder…
Gezmeye, gezerken fotoğraf çekmeye, gezdiği yerleri gezi yazılarıyla ve deneyimleriyle paylaşmaya bayılır Ankara’yı severek gezenler…
Ankara’yı seven, Ankara’yı yazan, okuyan gezginler;
Hepinize selam olsun…