felsefe taşı

Arayış

Arayış
Ekim 23
14:35 2014

Hermann Hesse’nin Doğuya Yolculuk adlı çok hoş bir kitabı var. Adı kitapta açıklanmayan çok eski, gizli bir cemiyetin üyesi olan Hesse, bu cemiyetin seçkin üyelerinin yaşamlarının bir döneminde her şeylerini bırakıp doğuya doğru çıktıkları yolculuğu anlatır. Yalnız bu yolculuğa katılacak olanların bir amacı olmalıdır.

Hepsi, kendi yaşam tecrübeleri ve beklentilerine göre, bir amaç uğruna bu yolculuğa katılır. Kimi hayalindeki prensesi, kimi çok eski bir hazineyi, kimi de efsanevi bir kitabın elyazmalarını bulmak için bu uzun ve zorlu yolculuğa çıkar. Yolculuk aynıdır ancak herkes kendi ruhunun özlem duyduğu şeyin arayışındadır.

M. İlin ve E. Segal, İnsan Nasıl İnsan Oldu adlı ünlü kitaplarını Gorki’ye anlatırken şöyle derler; “Şimdi, uçsuz bucaksız uzayı gözünüzün önüne getirin. Yıldızların, bulutsuların doldurduğu uzayı. Bu devler devi bulutsulardan birinde, güneş alev alev yanıyor. Güneşten gezegenler kopuyor. Küçücük bir gezegende madde canlılaşıyor, kendi bilincine varmaya çalışıyor. Bunun sonucunda ortaya insan çıkıyor.”

İşte ben de kendimi, kendi bilincine varmaya çalışan bir insan olarak algılıyorum. Bütün çabam, bütün uğraşım, hatta yaptığım her şey, hep bunun için. Ben kimim, ben neyim, neden ben, nasıl ben, ne zaman ben…

Hint kültürünün Vedik yazıtlarında, son derece eski bir antikçağ disiplini olan, aşırı derecede katı münzevi dervişlik uygulamaları anlatılır. Buna göre, varlık sorununa bir cevap bulmak isteyenler, gerçeği arayan keşişler, uzun yıllar süren katı ve zorlu bir yaşama biçimi seçerler. Bu sayede ruhsal yeteneklerini geliştirmiş, bedensel isteklerden arınmış, tapas ya da iç ısı adı verilen yüksek bir bedensel ısı üretmek istedikleri zaman aşkın hale girmek gibi, yaşamsal fonksiyonlarını kontrol edebilir hale gelmişler ve bir takım doğaüstü güçlere sahip olmuşlardır. Tamamen egzersiz, disiplin ve meditasyon üzerine kurulmuş olan bu uygulamalarda, herhangi belirgin bir dinsel öğreti yoktur. Amaç, son derece katı disiplinli bir hayat sürerek, bireyin ruhunu olgunlaştırması ve maddesel tutkulardan ve engellerden arınmasıdır.

Tasavvufta, insanın “benlik duygusu” kötü sayılır. Onu bastırmak anlamında “nefsini öldürmek” deyimi kullanılır. Buna “ölümden önce ölmek” de denir. Ölümden önce ölmek; insanın olgunlaşmak, yetkinleşmek için bütün doğal eğilimlerini, yönelimlerini yok etmesi, bastırması, böylece salt düşünce varlığı olarak kalması, yalnız Tanrıyı düşünür, hisseder duruma gelmesidir.

Bireyin aydınlanması için, Hinduizm’de ve İslam mistisizminde olduğu gibi, Budizm’de, Jainizm’de, eski Mısır inisiasyonunda ve diğer antikçağ öğretilerinde de, hep birbirine benzer yöntemler kullanılmış. Oruç, zikir (anış), konsantrasyon, meditasyon ve bir takım duyulardışı algılama yöntemleri, bu tür bütün uygulamalarda temel olarak kabul edilir. Bu yöntemler, yıllar süren katı bir eğitimle, izleyicilerine aşama aşama öğretilir. Ancak bu kadar katı disiplin ve sert yaşama koşulları, herkesin uygulayabileceği bir hayat tarzı olamaz. Çok az sayıda birey, yalnızca özel olanlar, bu uzun ve zorlu eğitimleri tamamlayabilir. Yine de sıradan bir insan, sıradan yaşamını sürdürürken de tinselliğini güçlendirebilir. Bence hepimiz, dış yaşama da dahil olmalı ve sistem için gerekli içsel sorumluluğa da sahip olmalıyız. Benim yeteneklerime sahip sıradan bir insan için bunun yolu, eskilerin katı disiplininden değil de, tırmanmak, uçmak, dalmak ve gitmekten oluşuyor. Benim yaptığım yalnızca bu, herkes gibi ben de kendi yoluma gidiyorum. Kendi dağıma tırmanmaya, kendi göğümde uçmaya, kendi denizime dalmaya, kendi gözlerimle görmeye, kendimi görmeye çalışıyorum…

………, sayısız inanç,

sonsuz renk, koku, tat, doku,

farklı insanlar, farklı kültürler,

farklı coğrafyalar,

Farklı……?

Orada……?

Uzakta……?

Hayır !

“Her şey ve her yer, burası ve orası özde aynı, ve aslında hepsi bir…”

kendi yoluna gitmeli,

kendi dağına tırmanmalı,

kendi denizine dalmalı,

kendi göğünde uçmalı,

kendi gözlerinle görmeli,

kendine gitmeli,

kendine tırmanmalı,

kendine dalmalı,

kendine uçmalı,

kendini görmeli,

gittim, tırmandım, daldım, uçtum,

görülmek için çok büyük, ama

görmek için çok küçükmüş.

7.664 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Logo ve simgelerin kısa hikayeleriLogo ve simgelerin kısa hikayeleri AEG Alman Endüstri devi AEG (Allgemeine Elektrcitäts-Gesellschaft) de 1907 yılında göreve baslayan Art Direktör Peter Behrens ilk is¸ olarak logoya el attı. Basit ama güçlü bir ifade […]
  • Güzel Anadolumuzun İlacı; “Aklın ve Kalbin Birleşmesi”Güzel Anadolumuzun İlacı; “Aklın ve Kalbin Birleşmesi” Ne kadar güzel ve özel topraklarda yaşadığımızın farkında mısınız? Bu eşsiz toprak parçasında ne gibi dünya miraslarına sahip olduğumuzu biliyor musunuz? Bu toprakların insanlık tarihi […]
  • Hayal ettiğim ülke bu değildi!Hayal ettiğim ülke bu değildi! "Artık anlaşılıyor ki ülkeme demokrasinin geldiğini göremeden ayrılacağım bu dünyadan. Torunlarımıza bırakmayı hayal ettiğimiz ülke bu değildi. Gene de bir hayal kırıklığı yaşamıyorum. […]
  • Dijital Balıklar KaçarkenDijital Balıklar Kaçarken Herkes istediği yöne gidebilir ama biz sadece şu yöne giden yollar yaptık! Artık ChatGPT ile biraz sohbet edip onun ayar vermesine imkân tanımak giderek norm halini alıyor. Bir fikrim var […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler