Asgari İnsan Bedeli
Eski, ahşap kapının aralığında duruyordu çocuk. Bir ayağında çorap vardı, diğerini kendi çıkarıp atmıştı. Çocuktu işte…. Oturma odasında kısık sesle konuşan aile heyetini sessizce dinlerken, zaman adeta durmuştu. Algılamak istiyordu. Zor olsa da…
Otuzlu yaşlarında olan babası, babaannesine el kol hareketleri yaparak, hararetle birşeyler anlatıyordu:
“Ana, rezil olduk ele güne zaten. Elalemin diline düştük. Kapanıversin hele bu konu artık. Adam şeytana uymuş işte. Cemal emmimin oğlu Burak da gittiydi oraya. Ona bir şey olmamış ama.”
Babaanne 6 sene evvel hacdan getirdiği zeytin taneli tesbihini çekerken gözleri dolu dolu oldu:
“Oğlum! Peki ya bu çocuk ne olacak? Adam şeytana uymuş ama bir kez uymamış defalarca ırzına geçilmiş sabinin. Büyük abdestini bile yapamıyor. Poposunun üzerine zor oturuyor yavrum.”
“Ana, bak dinle hele, bilmeden konuşma. Muhtarın söylediğine göre yukardan talimat gelmiş. Dinimiz söz konusuymuş. Adı karalanmasın demişler. Sineye çekip oturacaz işte. Tüm ailelere 10000 tl yardımda bulunuyor yukardaki büyük yürekli insanlar. Çocuk o unutur. Aslan gibi benim oğlum.”
Evin gelini söze karışmak istediyse de baba tarafından susturuldu:
“De get sen de adamın asabını bozma kadın. Sinirler tepemizde zaten.”
Çocuğun gözleri irileşmişti. Oruç tut yoksa cehennemde yanarsın demişlerdi. Susamıştı ama cehennemde yanmamak için orucunu tutmuştu. Namazlarını da düzenli kılıyordu. Kötü kelimeler kullanmıyordu ve kardeşine elini kaldırmıyordu. Yoksa eli taş olurdu, taş…
Peki nerede hata yapmıştı da bu cezayı almıştı acaba? Babasının söylediğine göre Burak ağabey de oraya gitmişti ancak o bu şekilde cezalandırılmamıştı. Duyduğundan anladığı üzere ona ve arkadaşlarına bu kötülüğü yapan şeytana uymuştu. Şeytan kötüydü, hem de çok kötüydü…
Kapının gıcırdamasıyla aile, çocuğu farketti.
“İsmail, gel hele aslanım.”
Çocuk onları dinlediği için bile suçluluktan kavruluyordu. Acaba kızacak mıydı babası? Şeytana uyup gizlice dinlemişti ailesini… Oracıkta kalakaldı. Yere bakıyordu.
Babası; eski, oymalı berjerde oturuyordu. Demli, kaçak çayını hüpletti ve bardağı seslice tabağa bıraktı. Ve kucağını işaret ederek tekrar çağırdı oğlunu:
“İsmail gelsene buraya! Napıyon orda?”
İsmail, ayaklarını sürüyerek babasının yanına ulaştığında kucağına oturmak istemedi. Babası kızar mı diye düşünürken alttan alttan, yalvaran gözlerle annesine bakıyordu. Annesi durumu anladığı için oğluna yardımcı oldu.
“Biraz ağrısı oluyor. Raporu veren doktor normal olduğunu söyledi. Oturmasın hele kucağına.”
Babası oğlu için çok üzüldü. Onu mutlu etmeliydi.
“İsmail. Bak aslanım. Artık koca delikanlı oluyorsun. Zaten önümüz yaz. Elimiz de biraz bollaştı. Sana güzel bir bisiklet alayım ha? Köyde binersin.”
“Büyük amcaların verdiği parayla mı?”
“He oğlum o parayla. Hem biz de uzaklaşmış oluruz buralardan biraz. Komşular dedikodumuzu yapıyorlar annen, babaannen çok üzülüyor.”
İsmail bisiklet için sevinmişti. Mavi olsa ne de güzel olurdu. Bisikleti yalnız süremeyeceğini düşündü. Yanında ağabeyi ya da annesi olmalıydı. Yoksa biri şeytana uyup canını acıtabilirdi. Ailesini yine utandırmamalıydı.Hala hiç birşey anlamamıştı. Tüm buyoğun düşüncelerinin arasında oyuncağını alan kız kardeşinin elinden arabasını hızla çekti. Küçük kız ağlamaya başladığında babası İsmail’e söylendi.
“Oğlum kaç kez yapma dedik sen laftan anlamaz mısın? Hala ağlatıyorsun kardeşini.”
“Ben de yapma dedim ama baba! Canım acıyınca ağladım da. O adam da laftan anlamıyordu. Büyük amcalar ona niye kızmadı peki?”
Salonu kaplayan sessizlik, çocuğun ayak sesleriyle delindi. Çocuk koşarak kardeşiyle paylaştığı küçük odaya gitti…
Anlamıyordu, anlaşılmıyordu. İyiyi, kötüyü, yanlışı ve anlamları anlayamıyordu. Aklına bisiklet geldi bir an. Hayal etti yokuşlu sokak aralarında süzüldüğünü. Sonra sokak arasıdan da korktu… Olmuyordu işte… Bu hislerinin ve acılarının bir bedeli vardı. Yukardaki amcaların biçtiği asgari sus payı… Unutmuş gibi yapabilirdi. Ancak asla unutmayacaktı….
Odaya giren annesine sarıldı. İkisi de hiç birşey söylemedi. Söylenecek söz yoktu…