Aşkta Reform, Sevgide Geriye Dönüş
Başlığı okuyan herkes ilk anda düşünmüştür bir, bu da nesi diye herhalde. Bir ileri, bir geri… Bu başlığı özellikle attım ki sizlerin dikkatini çeksin ve yazıyı okuyun diye. Bunu tüm dürüstlüğümle itiraf ediyorum. Çünkü bence dünyada yaşanan çoğu negatifliğin sebebi bu.
Artık yaşadığımız şu günlerde, belki de yıllardır aşk ve sevgi kavramları çığrından çıktı. Hatta gerçek sevgi biraz biraz unutulmaya bile başlandı. Aşk ise olmaması gereken basamaklarda gittikçe aşağılara doğru yol alıyor. İnsanlar belki yaşam şartlarından, belki artık ipin ucunun iyice kaçtığı medya ve internet üzerinden yapılan şartlandırmalardan bu duyguların gerçekliklerinden iyice uzaklaşmaya başladılar. Sizlerle birlikte burada, neler hissediyorsam, tüm açıklığım ve doğruluğum ile konuşmaya geldim eğer sizler de kabul ederseniz zira bu konulardan artık çok rahatsızlık duyuyorum.
Aşk..
Çok kısa fakat içinde barındırdıkları sınırlarından taşan bir kelime. Sorumluluğu başta hissedilmese de ardından açılımlar başlayınca, insanlara zaman zaman ağır gelir. İki kişiliktir ideali. Bir anda çarpar, bazen farkında olursun, bazen de sanırsın ki zamanla gelişti. Halbuki ilk anlarda büyür ve kaplar sizi. Zamanın tek kazandırdığı sağlamlaşması ya da derinleşmesidir. Bir bakış insanın ayaklarını yerden keser, kan akışı hızlanır, nefes sıklaşır ve o, bir ağ misali sizi yakalar.
“Aşk öyle yaşanmalı ki aslında, zamanı olmamalı, yeri olmamalı, cinsi olmamalı, adı bile konmamalı.. Hissettiğince, arzuladığınca, istediğin gibi, tutku dolu yaşanmalı. Çağırmamalısın, o gelmeli. Seslenmemelisin, duymalı. Bastırmamalısın, patlamalı..” (Aşk Şartlandırılmamalı)
Bunlar daha önce yazdığım bir yazımdan sözler ve hep aynı düşüncedeyim. Aşk beklenmez, çıkagelir hiç sormadan, danışmadan. Ama şimdilerde maalesef şekil değiştirdi. Herkes aşka inanmadan, aşkın kendisine aşık vaziyette aşkını bekler, çağırır oldu. Sanki mecburiyettenmiş gibi basitleştirildi. Her seksüel çekim aşkla bir tutulmaya başlandı. Ya da sekse kolay ulaşabilme aracı olarak kullanılmaya başlandı. Aşkının olmaması anormallikmiş gibi bakılmaya başlandı. Senede bir gün aşıklara özel kılındı ve o da tüketim gününe dönüştürülerek anlamından tamamen saptı.
Kısacası Aşk ayaklar altında…
Aşkın tekrar hak ettiği değere erişebilmesi ve naifliğini koruyabilmesi için gerekendir aşkta reform. Aşkın kaybettirilen tanımının yeniden yapılandırılması gerekmekte belki de.
Psikanalist Erich Fromm aşkı diğer bir varlığa duyulan derin bir sevgi olarak ele almış ve bu tarz sevmeyi bir sanat olarak tanımlamış. Freud ise her türlü sevginin kaynağının cinselliğe dayandığını savunmuş. Aşk ta bir çok hormonun harekete geçtiği de saptanmış. Cinsel istek hormonu, stres hormonu, adrenalin gibi. Stanford Üniversitesi’nde yapılan deneylerde aşkın “analjezik” yani ağrı kesici özelliğinin de bulunduğu kanıtlanmış. Psikolog Robert Sternbeg’e göre formülü bile var; aşk üçgen teorisi üç bağdan oluşuyor ve bunlar, yakınlık-bağlılık-tutku. Bunlardan birinin dahi yokluğunda aşk bitiyor.
Tüm bunlardan sonra bana göre aşkın gelmesi gereken yeri alması gereken anlamı anlatmak istiyorum. Ben bilim adamı, psikolog, doktor vs değilim. Ben aşka inanan ve hayatında bunu iki defa yaşama şansına sahip olmuş bir kadınım ve halen de yaşıyorum. Aralarda başka ilişkilerim olduysa da gerçek aşkı hayatımda iki kere yakaladım ki bu benim gerçekten şükretmemi sağlıyor. Bunu hala yaşayan ve taze aşık biri olarak da etrafımda gördüğüm yalancı aşklara yeter demek geldi içimden haddim olmasa da. Çünkü herkesin hayatında en az bir kez bunu tatmasını arzu ederim, yoksa yaşanmış sayılmaz bu hayat.. Bu öyle bir duygudur ki kapıyı çalmadan girer içeri. Ansızın gelen ama sizi müthiş mutlu eden bir misafir gibi. Önce samimiyet kurmakla başlar; minik kaçamak bakışlar, gülümsemeler, sohbete giriş ki buna sebep bile gerekmese de yaratılır. İlk ruha dokunuş alevi ateşler. Tene dokunuş sonralardadır. Karşılıklı sırlar paylaşılmaya başlanılır, minik testler yapılmaya başlanılır dahice. Heyecan doruklardadır daima, hatta bu sebepten saçma sapan şeyler dahi yapılabilir kontrol dışı. Zamanla arkadaşlık gelişir paralelinde. Ama öyle bir arkadaşlık ki içinde tutkuyu da barındıran. Yakınlık artık yetmemeye başlar ve aşkı bütünleyen aşamaya geçiş kendiliğinden gelişir. Cinsellik. Tek tek yaşanan bir zevk değildir bu, yaşadığınız aşkın bütünleşmesi, tek olmaktır bu. Amaç değildir, sonuçtur. Aşk bir mucizedir ve öyle yaşanmalıdır. Özeldir, değer verilmelidir. Cinselliği, seksi elde etmenin şifresi değildir. Ve en güzel seks de eğer gerçekten aşıksan aşkınla yaşanır ki bunu inkar edecek olanlar hiç yaşamamış olanlardır.
Aşkta reform aşkı cinsellikten soyutlama isteği değil, amaç yerine sonuç platformuna taşımaktır.
Aşkı basitleştirmeyin. Geliştirin, derinleştirin, saygın nüfüsunu geri verin. Yine Eros gezinmeye devam etsin, sanat eski kıymetiyle işlesin, yeni çağda yenilenerek doğsun ve yayılsın..
Sevgi…
Ben iki kişinin birbirine duyduğu sevgiden bahsedeceğim.. Aşkın gelişiminin getirdiği, iki insan arasında yaşanabilecek en saf ve dürüst duygu, gerçek sevgi. Aşkın en gelişmiş hali bana göre. Bazıları aşk ile özdeşleştirse de bana göre sevgi aşkın daha sakin, dingin ve oturmuş halidir. İçinde karşılıklı koruyuculuk ve onaylama da içerir. İki sevgilinin yaşanması en güzel zamanlarıdır sevgilerinin geliştiği ve karşılığını tamamladıkları zamanlar. Ama işte maalesef bu en güzel yaşanası zamanlar da dejenere oldu genelde.
Sevgi paylaşmaktır. Sahiplenmek değil. Özgürdür, kısıtlanmamalıdır. Yıpratılmamalıdır. Düşmanı çoktur; aşırı merak, kıskançlık, sabırsızlık, rekabet, ajitasyon, saygısızlık… Sevgi huzur ister, sabır ister, nakış gibi işlenmek ister, saygı ister, ilgi ister…
İşte değişenler bunlar artık günümüzde.
Aşık olan ve seven karşısındakinin sahibi gibi görüyor kendini. Kendisi gibi hissetsin, kendisinin sevdiği şeyleri sevsin, kendisi dışında bir hayatı olmasın, kendisinden habersiz anı geçmesin, her an nerede ve nasıl bilsin… Tabii ki sevgi beraberliktir aynı zamanda ama yine de kimse kimsenin sahibi değildir. Boğmamak gerekir ne sevgiyi ne de sevgiliyi. Sevgide gizli saklı olmaz ama bu bir mecburiyet değildir asla. Sevgi samimiyetle ısınır, dürüstlükle güçlenir. Sevgiyle yola çıkmak fedakarlık ister, yürek gerektirir. Buna yeterli gelmeyen yol ortasında tek başına kalır.
İki sevgili olmak en güçlü bağla bağlanmaktır hayata ve birbirine. Bu bağı korumak ve sağlamlaştırmak sadakat gerektirir. Öyle kolay iş değil seviyorum demek her ne kadar artık herkesin ağzında ise de.. Sevgi kutsaldır benim kalemimde. Eskiye dönüş bu işte, yeniden bu kutsallığı ve saygıyı kazandırmak sevgiye. Hani o dinlemeye ve seyretmeye bayıldığımız eski zaman aşkları ve tamamlayıcı sevgileri. Sevgililerin birbirlerine en doğal halleriyle bağlanışları, olduğu gibisevmeleri ve sevilmeleri, yapaylıktan ve yapmacılıktan uzak duruşlar, bağlılık ama sıkmadan, tutkuyu daima yaşatmak ama özen göstererek.. Zerafet, asalet, kalite.. Bunlar kaybedilmemesi gereken şeylerdi ama çoktan unutuldu.. Unutturuldu..
Aşıksan, seviyorsan, ama gerçekten, onsuz yapamazsın Fakat bunun anlamı ne onun ne de senin kendinize ait alanlar ve dostlar olmayacağı anlamına gelmez asla. Yıpratmayın sevginizi ve sevgilinizi. Ortak birleştirebildikleriniz varsa bunların keyfini sonuna kadar çıkartın ama şart koşmayın. Farklı zevk ve meraklar aslında hayatın renkleridir, çeşitliliğidir. Aynı tutmaya çalışarak kendinizi ve onu, çeşitliliğin keyfinden soyutlamayın, paylaşın, paylaşamıyorsanız da saygı gösterip alan yaratın. Seven insan sevdiği üzüldüğünde üzülür, sevindiğinde sevinir, korktuğunda korkar, bu çok doğal bir reaksiyondur. Artık tamamen içinizdedir. Bunu hissettirmekden çekinmeyin. Neyseniz o olun daima. Yalanı, kaçamaklığı asla barındırmayın ilişkinizde, kaybeden sonunda siz olursunuz ve dönüşü yoktur.
Aşk ve sevgi varsa kimse önüne engel koyamaz. Yıpratacak olan da sizsiniz, yüceltecek olan da. Hayatın bu en güzel iki hediyesinin değerini bilelim. Hak ettikleri yerlerde tutalım, gereken özeni gösterelim. AŞKTA REFORM, SEVGİDE GERİYE DÖNÜŞ.. Boşa değil sözlerim.. Çağın ve yaşam şartlarının gereği deyip de bahaneler yaratmayalım. Bunların devri, yaşı olmaz. Dünyanın ilk kurulduğu andan itibaren neyseler yine onlar.. Hayat iksiri, nefes, ritm, tutku, can,.. Ne isim takarsanız takın öz değişmez. Değişmemeli. Bu mucizeyi yaşıyorsanız yaşamın şansı üzerinizde demek. Harcamayın, sahiplenin, büyütün, yaşayın doyasıya. Herkesin bulabildiği bir şey değil.. Bu konuda daha sayfalar, kitaplar dolar.. Ama benden bu seferlik bu kadar.. Sevgiyle kalın, aşk kapınızda olsun, yaşayın ve yaşatın..