Âteş Makamı’ndan İzlenimlerim…
Nice zamandır görüşemediğim çok sevgili bir Can Dost’un, konser vermek üzere yaşadığım kentte bulunduğundan haberdar olunca , hiç durur muyum hemen koştum. Konser öncesinde grup üyeleri arasında bulunan iki arkadaşımı göreceğim ve onları ilk defa İzmir’de sahnede dinleyeceğim için oldukça heyecanlıydım. Konseri çok zevkle izledim, sonrasında arkadaşlarımla kucaklaşıp özlem giderdim. Ve gece böylece tatlı bir anı olarak sona erdi sandım. Öyle olmadı…
Eve dönüş yolunda, konser esnasında yaşantıladıklarım, dönüp taa bir sosyal medya sayfasında konser afişini ilk gördüğüm an’a uzandı… Renkler, desenler, kelimeler, yazılar, sesler, kıyafetler, tınılar… Her biri, hepsi, birbirleriyle buluştular, sanki ayrı ayrı yerlere bırakılmış birer boz-yap parçasıydılar, gelip zihnimde birbirlerini tamamladılar…..
Afiş… Siyah ve gri damarlı bir zemin üzerine oturtulmuş, stilize edilmiş bir lale. Sarı renkli… Bir yüzü erkek, diğer yüzü kadın. Üçüncü yaprak küçük bir beyaz leke gibi, ya da su damlası. Konserin ismi Sada-i Aşk …
Konser salonu… Oturduğumuz yerden sahneye baktığımızda, solda piyano ve ayaklı bir mikrofon.
Sağ tarafında ise üç sandalye, mikrofonlar ve enstrümanlar…
Konserin ev sahipliğini yapan kurumun açılış konuşmalarından sonra nihayet sanatkarlar sahneye davet edildiler.Tümü de koyu renkli giyinmiş, üç erkek ve bir kadın sahneye geldiler. Erkeklerin hepsi kıyafetlerinin üzerine birer fular dolamış, sarı, füme ve siyahlı-beyazlı olmak üzere üç farklı renkte . Son derece ölçülü bir selam ile, yerlerine oturdular, piyano, ud, kemençe ve en sağda kanun olmak üzere… Şimdi akordlarını kontrol ediyorlar. Akortlar tamamlanınca birbirleriyle bakıştılar, ancak hiç bir kıpırtı yok. Salonda koyu bir sessizlik hakim oldu. Hala ne bir bakış, ne bir hareket. İçimden neden hala seyirci ile hiç iletişim kurmadılar, daha bizlere hiç bir şey söylemediler diye düşünürken, piyanodan bir ses geldi. Kuvvetlice basılmış tek bir tuşun sesi… Ses kaybolana kadar bekledik… Tekrar kuvvetlice basılmış tek bir tuşun sesi… Ve bir kere daha …
Sonra piyanonun başında oturan, sarı fularlı bey ayağa kalktı, hemen yanındaki ayaklı mikrofonun başına geldi ve Sada-i Aşk’tan söz açıp, Aşk-ı Sada ve Aks-i Seda ‘dan dem vurdu… Aşkla ilk selamlaşmalardan sonra, anlatıcı tekrar mikrofonun başına gelerek “aşkın rengi siyahtır” dedi… Bana göre herşey böyle başladı…
Konser boyunca, siyahtan sarıya doğru bir yolculuk yaptık, ama nasıl. Her renk bize ayrı bir ses, ayrı bir makam anlattı, sahnedeki bir enstrümanı öne çıkartarak onun dilinden aşkın o renkteki halinden söz etti… Bazen sevgiliyi, bazen aileyi, bazen memleketi, bazen yeryüzündeki tüm insanları, bazen yerin göğün sahibini düşünüp, hissederek…. Notalar renklendi, renkler dile geldi, duygular hal’den hal’e girdi… Salondaki izleyiciyi de kendisiyle birlikte sürükleyerek hepimizi aynı seda içinde birleştirdi… Aks etti…
Piyanonun gong sesiyle başlayan gece, grubun tanıtım broşüründeki tarifin birebir yaşanmasıydı.
“Şiir, güfte, aşk, hatıra, nükte, hiciv, sanat ve tasavvuf renklerinin birer tutam serpiştirildiği, sanat ve edebiyat tarihinden alınma hikayeler ile bezenmiş telif ve tematik bir ‘musiki ve sohbet’ beraberliği”…
‘Türkçe’nin fark edilecek kadar iyi kullanıldığı ve izleyenlere evlerindeki buğulu kahve sohbeti tavrını anımsatan, sohbetçe olması sebebiyle de tadı damakta kalacak kadar kısa… “
Haluk Derinöz, Yıldan Dirik, Gülten Yeğin ve Nihat Demirkol’dan oluşan, Bir Nefes Alaturka Yorumcuları isimli grubun, bir saati aşmayan çeşitli sürelerle hazırlanmış geniş içerikli, tematik repertuarları var. Atatürk ve Ankara, Bektaşi Nefesleri, Bir Nihavend Sheakspeare, Tango’dan Longa’ya gibi…
Tüm dostlarımın bir gün bir vesile ile bu topluluk ile tanışmalarını, en az bir defa dinlemiş olmalarını, ruhun ve zihnin artık unuttuğumuz sıcak, düzeyli ve özgün sanat ile yeniden buluşmasının yarattığı zevkten kendilerini mahrum etmemelerini dilerim…
Grubun dilinden söylecek olursak ;
Küçük bir sır olsun diye aramızda aşka dair
Vakte rüyalar gizledik ve ne varsa mahsus şarka.
Sazla sohbet buluşunca fikrimizde meşke dair,
Hasbihale isim verdik ve “bir nefes alaturka…”
Hoş bir sada baki kalsın diye kubbenin altında,
Cümlesini cem eyledik; hasret, vuslat, lokma, hırka.
Nükte, hiciv, şarkı, gazel, durduk ateş makamında
Selam verdik, selam aldık ve “bir nefes alaturka…”
Bu tanım, sunumda yer alan bir şarkı için kullanılmıştı ancak, benim için gecenin değerli tortularından birisidir. Konserin bütün etkisini bir cümle ile anlatmam istenseydi
“Sevgiliye ‘Siz’ diyen nezaketin ve ona lâyık zarafetin – artık hiç bir yerde bulamadığım latif lezzetini hissebildiğimi söylerdim…