Avare ve Sahaf Bezginliği
Bugünkü imkanlar Avare’nin zamanında olsaydı sanırım kendine ait bir web sitesi olur, ciroda herkesi sollardı.
Sultanahmet’teki Avare’yi anımsayan var mıdır? Türk Edebiyat Vakfı binasının tam arkasındaki sokağın içinde, bir binanın bodrum katındaydı yeri. 70li yıllar. Sokak aralarında dolaşan eskicilere kilosunu hurda olarak birkaç liraya ancak satabileceğimiz basılı malzemeleri, özellikle de dergi ve çizgi romanları Avare farklı bir değerlendirmeyle ve iyi para vererek satın alırdı. Ritüel şöyle gerçekleşirdi:
Mücap Ofluoğlu’na benzeyen, dişleri eksik, saçları dökülmüş, hiperaktif orta yaşlı Avare (gerçek adını bilmezdik) ufak bir masada otururdu. İlköğretim çağındaki biz çocuklar, topladığımız çizgi romanları, dergileri, kitapları deste halinde önüne koyardık. Avare her birini tek tek inceler ve fiyat biçerdi. Bir parçayı değerlendirmesi birkaç saniyesini alırdı. Fiyatı yükselten özellikler içinde parçanın yıpranmamış olması, eski tarihli olması vb gelirdi.
Değerlendirme sonucu kaç para tuttuysa, Avare masasının üstündeki eski bir defterin arasında tuttuğu banknotlarla ödeme yapar ve “Alan veren yüzelli” gibisinden bir son cümle ile satış işlemini mühürlerdi. Defteri her ne kadar yıpranmış olsa da banknotlar bankadan yeni alınmış, tertemiz, katlanmamış olurdu (o yıllarda ATM cihazı yoktu). Aldığım parayı cebime koymak üzere katlarken onları yıprattığım için mahcubiyet duyardım.
Avare belki de 70li yılların ebay’i, gittigidiyor’u, nadirkitap’ı idi. Çocuk aklımızla kilo ile ancak satılan şeyleri neden böyle yüksek fiyatla aldığını bilmez, soramazdık. Belki bunları çizgi roman meraklılarına (daha yüksek bir fiyata) satıyordu. Belki de kendisi kolleksiyonerdi.
Avare daha o yıllarda niteliğin önemine bir vurgunun temsilidir. Onun bu yaklaşımını bugün pek çok sahafta bulmak hala kolay değil. Beyoğlu Belediyesi’nin her yıl düzenlediği Sahaf Festivali’nde en ucuz fiyat bandı olan beş liraya her sene en az birkaç tane imzalı kitap buluyorum. Lütfedip kapak içine baksalar, o kitapları en az elli liraya satabilirler (Hazır yeri gelmişken; bu yıl Sahaflar Festivali ne zaman yapılacak diye interneti ve Beyoğlu Belediyesi’nin web sitesini aşındırırken haber Üsküdar’dan geldi; sahaflar bu yıl 3-14 Eylül tarihleri arasında Üsküdar’da).
Bir kitap nüshasını diğer nüshalarından ayıran (imzalı ve/veya birinci baskı olması gibi) pek çok özellik bulmak mümkün. Yeter ki kitaplar o gözle, Avare’nin yıllar önce yaptığı gibi, değerlendirilebilsin. Bir sayfasının eksik olması, kitabın kenarlarına notlar alınmış olması, kitabın ünlü birine imzalanmış olması vb. Bu liste uzayıp gider.
Eksik olan ne? Bu tür unsurların değer artırıcı özellikler olduğunu arz edenin de talep edenin de “keşfetmemiş” olması. Türkiye’de imzalı kitaba değer vermek bile birkaç kolleksiyonerin sahafları “uyandırması” ile benimsendi. Denilebilir ki “zaten satışlar ortada; bir de bu tür unsurlar bularak kitabın fiyatını artırmak cironun iyice düşmesine neden olacaktır”. Oysa sahaflar bilir ki topluca alım yaptıklarında ödedikleri meblağı o çuvalın içindeki kitaplardan beş on tanesini satarak zaten çıkaracaklardır (ve onların alıcısı da bellidir); kalanlar ise kardır. Dolayısıyla düşecek olan bir türlü gerçekleşmeyen o “teorik” kardır.
Bugünkü imkanlar Avare’nin zamanında olsaydı sanırım kendine ait bir web sitesi olur, ciroda herkesi sollardı. Öte yandan sahafları sürekli dürtüklediğim, onları uyandırmaya çalıştığım için de bana sinir olurdu.