Batı Müziğinde Türk Etkileri
Merhaba, İnsanın yaptığı en güzel şeylerden biri de şüphesiz müziktir. Müzik, özellikle çok sesli müzik, insan beyninin ne kadar karmaşık bir yapıya sahip olduğunun ve tek düze seslerin bir armonik örüntü içinde yeniden biçimlenip dışa yansıtılmasının-ektosemantik- en güzel örneğidir.
Tek sesli halk müziğini hiçbir zaman yadsımadım fakat insanın düşünerek ve duygulanarak ortaya çıkardığı çok sesli müziğin gücünü ve o olağanüstü örüntüsünün insan üzerinde bıraktığı -endosemantik- etkiyi de herhalde hiç kimse yadsıyamaz.
Çok sesli müzik deyince aklımıza hemen klasik batı müziği geliyor. Ve büyük bir
hayranlıkla o eşsiz tınıları dinliyoruz.
Böylesine hayranlıkla dinlediğimiz klasik batı müziği üzerinde Türk müziğinin bir
dönemde çok etkili olduğunu hiç düşündünüz mü ?
Bilindiği gibi, klasik Türk müziği ve halk müziği söze, dolayısıyla edebiyata dayalı
müzik türleridir. Klasik Türk müziği divan edebiyatı, Türk Halk müziği de halk edebiyatı ile birlikte yoğrulmuştur. O nedenle Türk Klasik müziği divan edebiyatının o ağır süslemeci yapısının etkisinde kalarak, daha süslemeli ve dolaylı bir anlatıma, buna karşılık halk müziği saz şairlerinin, aşıkların doğaçlama anlatımıyla daha sade, süssüz püssüz ve düşünceleri doğrudan ifade eden bir örüntüye sahiptir.
Her gün üzerimizdeki batı etkisinden söz eder dururuz. Hep batıdan esinleniriz. Acaba Türk kültürü, Türk müziği batıyı hiç etkilememiş midir? Türk müziğinin klasik batı müziği üzerindeki etkileri 17. yüzyılda görülmeye başlamıştır. Özellikle mehter müziğinin vurmalı karakteri batılı bestecileri etkilemiştir.
Mehter bandosu, batıya Türk sesini duyuran başlıca etken olmuştur. Çağlar boyu
savaşta bandosunu yanında götüren Osmanlı, barışta da bandosunu yanında taşımıştır. Elçi değişimlerinde törende, törenden sonra da kentin sokaklarında konser vererek dolaşan mehter bandosu, giysileri, yürüyüşü, vurmalı çalgıları, ritmik ezgileriyle dikkati çekmiştir.
Bugün batı orkestrasının yerleşik çalgıları arasına giren nice vurmalı çalgı: nakkare, kös, üçgen, zil, ve çevgen Türk mehter müziğinin karakteristik çalgılarındandır. 1670’lerde Fransız besteci Lully, Moliere ile ortak yazdığı “KİBARLIK BUDALASI” nda mehter adımlarını, vurmalı çalgıları ve Türkçe’ye benzer sözcükleri kullanmıştır. Bayazit ve Timur için pek çok opera yazılmıştır.
İkinci Viyana kuşatmasından sonra başta Viyana olmak üzere tüm Avrupa’da
TÜRKOMANYA yaşanır. İngiltere’ye kadar uzanan bir akım, kahveden, lokuma;
günlük giysilerden maskeli balolara; ip cambazlarına, karnavallara, kuklalara kadar etkin olmuştur. Bu etkiyle yüzlerce sahne yapıtı ortaya çıkmıştır.
1770’lerde Türk marşı yazmak, stereo tipik bir davranış haline gelir.Wolfgang Amadeus Mozart, K:V:331(1778) La minör piyano sonatının son bölümüne “Alla Turca” başlığı altında bir marş yazar. Mozart’ın Türk konulu diğer yapıtları da şöyle sıralanabilir: K.V. 219 no’lu Türk Konçertosu (keman); (1775) Saray Kıskançlıkları; K.V. 109 (Le Geloise del seraglio) balesi; yarım kalmış iki operası; Kahire Kazı, K.V. 422 (L’Ocadel Cairo) (1783) ve Zaide Operası.
Klasik batı müziğinin dahi çocuğu Mozart’ın Türk marşı diye bilinen La minör piyano
sonatının son bölümünde; sol el bir mehter davulunun tokmakla vuruluşunu, sağ el ise
mehterdeki zillerin etkisinde rüya gibi ince bir ezgiyi işler. Yine Mozart’ın Saraydan Kız Kaçırma Operası Türk müziğinin etkisinde ortaya çıkmış bir
yapıttır. Mozart babasına yazdığı bir mektupta bu operanın uvertürünü ve finaldeki
koro müziğini Türk motifleriyle donatacağını söyler. Eski İstanbul yalısını mekan olarak alması, davullar ve zillerle, mehter bandosu etkisi yaratması, bu yapıtı Türk operası olarak ünlendirmiştir.
Beethoven 1812’deki Atina harabelerinde zincire vurulmuş Dervişler korosu, şarkı ve
danslarıyla Türk Marşı havasında bir müzik sunar. 9. Senfoninin doruğa tırmandığı ısrarlı ritm dokusunda vurma çalgıların görkemli yükselişi Türk müziğinin vurgusal
niteliğindedir. Wellington’ın zaferi başlıklı senfonik şiirinde Beethoven yine zaferin görkeminde mehter vurgularını kullanır. Evet değerli dinleyenler, 18 ve 19. yy da Mozart ve Beethoven başta olmak üzere Handel, Vivaldi, Rameu, Johann Adolf Hasse, Gluck, Haydn, Weber, Rossini, Verdi, Bizet, Boris Asief, Leo FALL gibi pek çok müzisyen Türk motiflerini yapıtlarında kullanmışlardır. Hatta Johann Straus’un valsleri de Mevlevi müziğinin o semavi havasını taşımaktadır.
Ünlü Macar besteci ve müzikolog Bela Bartok, 1936 yılında davetli olarak geldiği Türkiye’de Halk müziği üzerine çok ciddi bir araştırma yapmış ve Türk Halk müziği ile Macar Halk müziği arasındaki benzerlikleri saptamaya çalışmıştır. Adana yöresinde Yürükler arasında yaptığı incelemede sırasında bir Türkünün Macar Halk müziğindeki bir ezgiyle benzerliğini görünce şöyle demiştir “Kulaklarıma inanamadım. Eski bir Macar ezgisinin bir varyantıydı bu.” (16 Kasım tarihli kayıt, Osmaniye) (Bartok 239). Bartok, Osmaniye’deki bir köy evine yaptığı ziyarette ev sahibi olan yaşlı bir kişinin söylemiş olduğu ezginin eski bir Macar ezgisinin varyantı gibi olduğunu görmüştür. Bunu büyük bir coşkuyla fonografa kaydetmiştir (Bartok 239).
Görüldüğü gibi müzik bir iletişim aracı olarak halklar arasında farkında olmadan aynı formatta olabiliyor. Bu müziğin evrensel boyutunu göstermesi bakımından önemli bir bulgudur. Çok sesli batı müziğinde motifler halinde ortaya çıkan Türk müziğinin bugün tek düze hatta giderek müziksel öğelerden uzaklaşarak bayağılaşması, böylesine çok renkli, çok kültürlü cıvıl cıvıl bir Anadolu’ya hiç yakışmıyor.
Eğer çok sesli müziği sever, onun o görkemli yapısını anlarsak, hiç kimse kimsenin
kültürel renk ve seslerine karışmadan büyük bir armoni içinde yaşamayı öğrenir ve bu çok sesli ve çok renkli ortamda yaşamaktan mutlu olur.
Dünyanın böylesine güzel, çok sesli, çok renkli bir kara parçasında yaşama şansına
sahip olduğumuz için ne mutlu bizlere.