Ben Kimim?
Sahtekarlığımızın ucu bucağı var mı?
Lacan demiş ki, “insan benliğinde birlik yoktur”.
Iyi demiş, yoktur tabii …
Birlik olsa burada ne işimiz var, di mi ama?
Lacan ayrıca diyor ki, “…bir bebek, doğduğu zaman kendisini, annesini ve tüm çevresini tek bir varlık olarak algılar, ihtiyaçlarını karşılayan dış dünyayı bir “öteki” (the other) olarak değil kendi varlığının bir parçası olduğunu düşünür: “ben” ve “diğerleri” nin ayrımına varamaz…”.
Bu durum, Lacan için, gerçek birlik (unity) hissinin tek bulunduğu, yokluk veya kaybetme duygularının varolmadığı ruhsal bir gerçeklik alanı.
Hani, insan benliğinde birlik yoktu?
Tamam işte o da bunu diyor, çocukta daha benlik oluşmadı.
Şimdilik birlik var.
Anlayacağın, o halde cennette hala.
Altı ay sabrediyoruz, o bücür büyüyecek ve benlik oluşturacak.
Önüne elma da gelse ısıracak, ayva da…
Aynada kendini görüp, “anaaaa… bu benim ya!” dediği an, olay başlıyor.
Kimlik inşası.
Bunu hayvan yapamıyor diyorlar.
Yani, aynada kendine bakıp, tanımlandıramıyormuş.
“İşte bu benim” diyemiyor.
Peki, ayna yokken o bücür ne halt ediyordu?
Ayna yerine, anneyi kullanıyormuş.
Anne veya yakın çevreden yansıyanı algılıyor çakal.
O cingöz biraz daha büyüyünce, aynadaki yansımada bakıyor ağlıyor, ama biliyor ki içinde ağlamak yok, sadece dışı ağlıyor.
Numara yapıyor yani ve çocuk bunu keşfediyor.
Ahanda sahtekarlığın doğuşu sayın seyirciler.
Bu sahtekarlığı yapan hayvanlar var, biliyoruz. Özellikle kopek sahipleri iyi bilir.
Ama o edep yoksunu bücür boş durmuyor, benlik ayıptır söylemesi bir karış olmuş.
İkinci tabakayı oluşturuyor sahtekarlıkla.
İşte hayvanın pes dediği yer burası.
O bücürün sahtekarlıkta tabaka oluşturması karşısında, “vay hayvan oğlu hayvan” diyerek, susmayi erdem sayıyor hayvan.
Acaba insan zekası arttıkça, bu tabaka sayısı mı artıyor, yoksa benlik bölünüp, içerde tabaka mı üretiyor?
Yüzüne, kılık kıyafete baktin, iki laf ettin, bilge taklidi yapıyor. Dil, kıyafet, saç-baş …
Kazıdın biraz altından bir benlik abidesi fışkırdı.
Bu kolay.
Baktın sakin biri, mütevazı, öyle lafa dalan görgüsüzlerden de değil. Kılık kıyafet bir yere gönderme yapmıyor.
Saygı ile dinliyor herkesi.
Biraz kazıdın altından “derin” bir bilge çıktı.
“Vay be..!” dedin.
Cesaret ve enerji kaldıysa, biraz daha kazıdın, aaa… o da ne ilgisi yok biraz öncekiyle, bu bir canavar.
Hadi son son, bir iki kazı daha… canavarın ardından, yanından başkaları da çıkıyor…
Bu ne şimdi?
Hagel diyor ki, tarihte yaşıyorsan bölünme kaçınılmaz.
Aslında zamanda yaşıyorsan bu böyle.
Zaman bölüyor.
Zaman ölçüyor, parçalara ayırıyor, tanımlıyor, tasnif ediyor, sınıflara ayırıyor …
Düşünce tüm bunlarla dolu bir zihinde devinirken sizce benlik nasıl şekilleniyor?
Benlik de bölünerek mi büyüyor o halde..?
Kendini korumak için, anneye göre bir benlik, patrona göre, müşteriye göre, çocuklara göre, maçta rakip takıma göre, serbest kaldığında karşı cinse göre…
O zaman ben kimim?