Ben Var Ya Seni!!!
Mekânda oturanların tümü gibi ben de irkildim o sesle.
İrkildik aniydi, irkildik tanıdıktı. 5 – 6 yaşlarında minik bir kız çocuğu mızıldandığı ve susmadığı için 25- 30 yaşlarındaki modern görünümlü annesinden okkalı tokat yemişti önce minicik, boğumlu koluna, sonra minik yanağına; şak, şak!
Çoğumuz ben başta olmak üzere kadına çok ama çok kötü baktık. Pis, acılı, üzüntülü, kızgın: ‘ Bana bak kadın, küçücük kızdan ne istiyorsun, ben seni bir DÖVERSEM ifadesiyle.’
Biz olaya tanık olanlar, biz de döverdik hem de ne biçim! Az idmanlı değiliz çünkü. “Sus.” Şak!, “Dokunma.” Şak!,”Yanlış.” Şak!, “Güzel konuş.” Şak!”Güzel konuş.” Şak!, “Güzel ye.” Şak! Yediğimiz tokatlar sadece annemizden değildi şüphesiz; baba, öğretmen, teyze, ağabey, amca, abla, anneanne, babaanne… bir dolu yetişkin ve yaşıt sayabiliriz bu listede. Ama en enen unutulmazı, en büyük travma yaratanı ANNEDEN yediğimizdir. Çünkü bu inanamadığımız, şok yaşadığımız ve ilk düş kırıklığımız, güvensizliğimizdir. Annemize karşılıksız sevgiyle, hayranlıkla doğmuşuzdur, onun kollarına, biliriz onu, tanırız, kayıtsız şartsız güveniriz…
Aklımızın almadığı, yüreğimizin belki de ölene kadar kabul edemediği; yarattığı, karnına dokunduğunda şükrettirip gülümseten bu miniciğini, aylarca her iki saatte bir emzirdiği, özendiği, herkeslerden sakındığı, en ufacık tehditte kaplan kesildiği yavrusunu nasıl acımadan dövdüğüdür.
Ve biz bunu ne unuturuz ne de affederiz. Annemizden yediğimiz dayak asla yok olmaz, geçmişe gömülmez.
Diyeceğim şu; eğer süre gelen eğitim, terbiye zincirini ( annemiz de annesinden dayak yiyerek büyümüştür çünkü), o kısır döngüyü kıramazsak, üstünde bir saniye bile düşünmezsek, yavrumuzu, evladımızı, miniğimizi bir fiske ile bile uyarırsak, onun nefreti, öfkesi ölene kadar bizimle olacaktır seni seviyorum anneciğim dese de o dudaklar. Çünkü dayak yememizin nedeniyle değil verdiği acıyla, yarattığı utançla ve yaşattığı acizlik, küçüklük hissiyle meşgulüzdür!