Bilgi ve Tefekkür
Bir önceki bölümde bilgi ile fikir arasındaki tül bir perde olduğunu; farkın üretim sürecine dahil edilen objektif veri ve enformasyonun hacmiyle ilgili olduğunu belirtmiştik. Knowledge kelimesinin karşılığı olarak kullanılan bilgi ile ilgili olarak da sadece insan beyninde saklanabildiğini belirtmiştik.
Bilgisayar ile sorunu olan dijital göçmenler (Türkiye için 1990 ve öncesinde doğmuş olanlara dijital göçmen denir; diğerleri dijital yerlidir) farkında olmadan bilgisayarın bu eksikliğine işaret etmektedirler. Gerçekten de bilgisayar veri ve enformasyonu saklayan ve kendisine verilen emirlere göre onları işleyen “aptal bir cihaz”dır. Bilgiyi insan üretir. Yani insan beyni. (Şimdilik!)
İnsan beyni bilgisayar terminolojisi ile değerlendirildiğinde hem işleme hem de saklama işlevlerini görür. Ancak enformasyon ya da bilginin beyinde saklanma modeli ile dijital bir ortamda (yani bilgisayar diskinde, flash belleklerde vb) saklanması arasında dramatik bir fark vardır.
Dijital ortamda enformasyon saklama işi bir siloya buğday yığmak gibidir. Alt alta, üst üste. Buğday taneleri her bir bilgisayar dosyasındaki içerik ise buğday çuvalları da birer bilgisayar dosyasıdır. Ancak bu dosyalar tıpkı bir depoda birbirine ilişmeden istiflenmiş olan çuvallar gibi öylece dururlar. Oysa insan beyninde veri ve enformasyon saklama modeli bu şekilde değildir.
İnsan beyni önüne gelen her bir enformasyon parçacığı için onu en uygun yerde saklayabilecek bir süreye gereksinim duyar. Bunun için de o beynin eğilimlerine, deneyimlerine bağlı olarak bir “irtibatlandırma” sürecinin çalışması gerekir. Yeni gelen enformasyona, daha önce saklanmış olan tüm enformasyon ağı dikkate alınarak en uygun yer araştırılır. Bu kolay bir süreç değildir. Doğal tepki önce tedirginliktir. En doğru yeri bulamayacağım tedirginliği. Bu tedirginlik yeni gelene en uygun yer bulunduğu zaman kendisini rahatlamaya bırakır.
Üstelik yeni bir konuğun her zaman dışarıdan gelmesi de gerekmez. Kişi odaklandığı konuyla ilgili olarak dış dünya ile kurduğu etkileşim sonucunda elinde yeni bir enformasyon olmadan da bu arayış sürecine girebilir. Bu durumda eldeki enformasyon üzerinden sürekli geçilerek mevcuttan yeni bir enformasyon ya da bilgi üretme süreci kendinden tetiklenir. Sufiler bu süreci hakkını vererek yaşayabilmek için halvete girerler. Halvette yapılan tek şey düşünmektir. Oysa halvet dışındaki zamanda da dini gelenek çerçevesinde sürekli bir “mevcudu yoklama” süreci vardır. Bu da zikirdir. Zikirde üstünden geçilen “mevcut” çoğunlukla allahın isimleridir.
Aslında yukarıda parça parça anlatılmış olan bu süreç islami gelenekteki “tefekkür”ün de bölümlerini oluşturur. Mevcudun üstünden geçmek “tezekkür” evresidir. Bu evre ancak geleceğe yönelik yeni bir düşünce şekillenmeye başlayana dek sürer. Bu tedebbürdür. Mevcudun arkasına geçmeye, onları aşmaya çalışmaktır. Tedirginlik burada baş gösterir. Tedirginlik aşılmaya başlandığında bu kez o yeni ile mevcut arasında bağ kurma evresi devreye girer. Bu da taakkuldur. Bu bağ kurulduktan sonra tefakkuh aşamasına ulaşılır ki mevcut ve yeni topyekun olarak ele alınarak bugün ile ilgili devinim yaratacak bir sonuç burada üretilir. Tefekkür denen şey aslında bu evrelerin tamamına verilen topyekun bir isimdir.
İnsan beyninde anlık olarak veri enformasyon işleme alanı kısa süreli bellektedir; girişte anlatıldığı şekilde bir ağ şeklinde saklanan ve saklanacak olan enformasyon da uzun süreli bellekte yer alır. Aşamaları yukarıda anlatılan tefekkür süreci her iki bölgenin de aktif olarak çalıştırılmasını gerektirir.
Gündelik yaşamda yoğun olarak kullanılan bölge kısa süreli bellektir ve herhangi bir anda burada yedi farklı sinyal (dış dünyadan gelen her türlü uyarı, veri, enformasyon vb) işlenebilir. Dolayısıyla bu bölgeye ne kadar çok sinyal gelirse beynin gelenlere yeterince zaman ayırma süresi o derece daralır. Bu durumda da yukarıdaki tefekkür süreci tahakkuk etmez. Bunun sonucunda yeni bilgi üretme süreci, yeni enformasyonu ağda en uygun yerini bulup oraya yerleştirme süreci sekteye uğrar.
Kısa süreli bellek aynı zamanda insanın problem çözmek zorunda kaldığı durumda da kullanılan bölgedir. Ayrıca insan uzun süreli belleğinde sakladığı o engin enformasyon ağına kısa süreli bellek üzerinden ulaşır. Alzheimer gibi hastalıklarda bireyin beş dakika önce yaptığını unutması ancak otuz sene önceki bir anıyı anımsaması bununla ilgilidir. Kısa süreli belleğin işlevi sekteye uğramıştır. O nedenle de ileri yaşlarda bu tür hastalıklara yakalanmamak için kişilere yapay dahi olsa problem çözme becerilerini canlı tutacakları eylemler önerilir (örn. bulmaca çözmek).
Kısa süreli bellekte işlev kaybı aslında gelen sinyal çeşitliliğinin azalmasıyla da ilgilidir. Otomatiğe bağlanmış bir yaşam o nedenle kısa süreli belleği köreltici niteliktedir. Her sabah evden işe mümkünse farklı güzergahlardan gitme önerisi bu tekdüzeliği kırmak için önerilen bir metodtur.
Dijital dünya bu haliyle bireyin kısa süreli belliğini sürekli ve yoğun sinyal bombardımanına tutma özelliğine sahiptir. Tipik bir web sayfasındaki hareketli görüntüler, tıklandığında başka sayfalar açan linkler vb hepsi kısa süreli belleğin sürekli alarmda olmasına neden olan sinyallerdir.
O nedenle yetişmekte olan kuşaklarla (dijital yerliler) ilgili şu iki öngörüde bulunmak belki de zor olmayacaktır : İleriki yaşlarında alzheimer gibi hastalıklara yakalanma olasılıkları düşük olacaktır ama anımsayacakları pek bir anı da olmayacaktır !