Bir Garip Ben
Mutlu ve garip bir huzurla geldi evine,
Bir an durdu açmadan kapısını.
Baktı gecenin ihtişamında denize,
Kapadı gözlerini adeta yaşamak için AN’ı
“Hayrola, nasılsın? Ne oldu?” dedi o ses,
Artık biliyordu korkmadı bu kere.
“Hiç dedi öğrenmeye çalışıyorum”
Birden bir kahkaha patladı göklerin derinlerinde,
“Neyi? Nasıl?” Dedi.
Hiç dedi yolcu. Hiç işte dinleyerek duyduğumu,
Görerek baktığıma ve anlamaya çalışarak
Yaşadım sandığımı.
Çınladı kahkaha daha güçlenerek.
Sonra sessizlik ve tatlı bir tebessümle
“A oğul ne görüyorsun şimdi o baktığın denizde?
Ne duyursun denizden?
Peki ne anlıyorsun o karanlıktan?”
Yolcu biraz endişeli
Tanımsız bir ihtişamla yükselen göğü,
Denizin şıpırtısındaki sessizliği
Ve gecenin sonsuzluğundaki ihtişamı.
Tebessüm derinleşti bu kere;
“Sevgili varlığım, hala aklınlasın,
Peki denizin suyunun sesini işitiyor musun?
Ya yakamozun ışığının renklerinin karanlığını?
Ya o sonsuzluğun aslında hiç olmadığını?”
Ey oğul sana kaç kere dedim.
Benim evimden bak,
Benim evimden dinle,
Benim evimden hisset.
O zaman sonsuzluğun bir AN ve
Bir AN’ın sonsuz olduğunu,
Benim sen, senin ben olduğumu
Bakmak için göze, duymak için kulağa
Ve yaşamak için bedene değil,
Sadece BİR NEFES’e İNANMAN gerektiğini
Ve onunda
SEN OL’duğunu artık KABUL ET”
Bu kere tebessüm eden yolcu idi.
Kafasını kaldırdı göğe, teşekkür etti suya,
Kapadı gözlerini ve yürüdü.
Açtı KAPISINI,
Girdi ALEMİNE…