Bir Kelimeden Daha Fazlasıdır “Anne”…
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı anlardan biri sanırdım ölümleri… Hele ki, giden insanın canının iki yarısından biriyse… Hangi kelime anlatabilirdi ki ölümün gücünü? Nur Evliyazade Aktan gittiğinde anladım. “Sevgi”ymiş tek takas edebilen ölümü yaşamla…
Sustum… Kısa bir süre dünyanın sesini dinledim annem gittiğinde… Ne kadar çok sesin ortasında, ne büyük sessizliklere gebeydi insanoğlu da, hiç farkında değildik aslında…
7 en sevdiğim sayıydı oysa ki… Annemin de… Tasavvufun, dünyanın döngüsünün, görüp dokunamadıklarımızın giziydi yedi…
Her annenin vardır evladına miras bıraktıkları… Çünkü her anne, dünyaya bir ışık bırakma misyonu taşır sahip olduğu tüm diğer yüce değerlerden önce.
Dünyevi her şey “ol”ur… Domatesler ve reçeller kaynar, zeytin olgunlaşır, güneş doğar ve batar. Hepsi ama hepsi, insan sevdikçe bir anlam kazanır. Sevgi besler domatesin rengini, zeytinin tadını, reçelin kıvamını… İki ruh birbirini dünyanın hangi köşesinde olursa olsun bulur… Ölümde ve doğumda, bir de aşkta birleşir insanoğlu dünyanın dönüp duran yuvarlak ekseninde.
Dünyanın günahını severek sevaba çevirmeyi öğrettiğiniz günden beri, ölümü bile alt etmek daha kolay annecim. Görmüyorum ama güç aldığım bir ışığın hala var, hissediyorum. Allah özlemini hiç eksiltmesin zaten…
Çocukken, “İnandığın ve yürekten istediğin her şeyi yapabilirsin” demiştin bana. Her şarkının satır aralarında bir anlam bulmayı, her sabaha yeniden inanarak uyanmayı, her acıda bir parça umut türetmeyi öğreten bir annenin kızıydım ben… İnsanlar ve kalpler arasında köprü kuranın kendi kalbim olduğunu bana öğreten bir annenin kızı. Adı gibi, içine düştüğü her karanlığa bir parça ışık tutup, her karanlıktan bir parça ışıkla çıkmayı seçen bir annenin kızı…
Şimdi dünyaya söylemek istediklerim kalbimden taşacakmış gibi hissederken, her insanın aslında ne kadar büyük bir özün gücüne sahip olduğunu hissediyorum. Aynı başlangıç ve bitişi paylaştığımız şu yerkürenin renkli perdeli sahnesinde, sonsuzluğa emanet edilmiş her anne kutsaldır çünkü.
Anneler emanet eder çocuklarına daha güzel yarınları… Anneler öğretir kucaklamayı, inanmayı, affetmeyi, paylaşmayı, çabalamayı… Anneler öğretir sarmayı, sarmalamayı. Daha güzel bir dünyanın anahtarının insanın avuçlarında olduğunu bir anne anlatır çocuğuna…
Adamın ardındaki dağ, kadının kalbindeki sihirdir anne… Renklerin dili, şarkıların sözleri, kelimelerin gücüdür… Parlak bir ayakkabı boyasında, siyah beyaz bir fotoğraf karesinde, sallanan saatin sarkacındaki guguk kuşunda, bir elişi danteldeki oyada, bir radyonun düğmesinde çıkıp geliverir en taze anılar annelere dair. Kokusunu duyarsınız, içinize çekersiniz temiz havayı solur gibi…
Yarana merhem, aşkına deva, kalbine huzur bırakır. Er ya da geç, giden her anne, çocuğunun kalbindeki bir damla iz olarak kalır yaşamın bitmek bilmez döngüsünde. Küçük değerlerden büyük yaşamlar yaratan anneler, her zaman bir çocuğun gözlerinden bakmaya devam eder dünyaya.
Küçükken kucağında uyuyup, omzunda ağladığınız bir anne, sadece fiziken kaybolur, ruhu her daim, ruhunuza bir nefes kadar yakındır. Tanrı’nın sen güçlü, en temiz suretidir anneler. O yüzden her anne, evladına şah damarı kadar yakındır belki de…
Şimdi, eğer bu yazının tek bir cümleyle özetini ver deselerdi bana, “Dünyanın günahını severek sevaba çevirmeyi öğreten tüm güzel annelerin ruhu önünde saygıyla eğiliyorum, çünkü bunu senden öğrendim annecim” derdim. Çünkü bir kelimeden daha fazlasıdır “anne”; bir dünyadır içine sığdırdığı her şeyle…
Adın gibi, nur içinde ol annecim… Göremediklerimize selam, hala görebildiklerimize ışık ol…