Biz hep Ortadoğulu kalacağız!
Şimdi sizle beni çok etkileyen bir anımı paylaşacağım…
Kızım çok bilinen bir ilköğretim kolejinde okurken, 7’inci sınıfta bir İngiliz öğretmen geldi; 20’li yaşlarının ikinci yarısında, sevimli, sempatik cin gibi bir kızcağız…. Ailece çok sevdik.
Birinci dönemin sonunda veli toplantısına gittik. Sınıf sınıf gezerken, boş sınıfın birinde onu sessizce ağlarken gördüm. Yanına gittim ve “n’oldu?” diye sordum. “İki saat önce kovuldum” dedi… Öyle şaşırdım ki. Üzüntüyle sordum “neden?” Anlatmaya başladı:
“Üç gün önce sınıfta öyle yaramazlık ve gürültü yaptılar ki; dersi hiç dinlemediler. Birkaç kere uyardım ama değişen bir şey olmadı. Ben de elimdeki ders kitaplarını çöp kutusuna attım ve onlara ‘sizin için bilginin önemi yoksa yeri çöp kutusudur’ dedim. Bazı öğrenciler akşam eve gittiklerinde annelerine bunu anlatmış.
İki saat önce müdür beni yanına çağırdı. Müdürün odasında anneler vardı. Bana bağırarak ‘biz bu okula servet ödüyoruz, sen kimsin ki bunu yapıyorsun?’ dediler. Anneler çıktıktan sonra müdür de işime son verdi”
Dondum kaldım. Toplantısı sonrası allak bullak olmuş vaziyette eve giderken yolda, Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyete bir türlü neden ulaşamadığımızı sorguladım: Onların giyim-kuşam, takı modasını takip ederek, lisanlarını konuşarak, mutfak, eğlence ve gezi kültürlerini ithal ederek, şarkılarını dinleyerek Avrupalı olunamayacağına kanaat getirdim.
Rönesans ve Reform kaynaklı düşünce sistemlerinin felsefesini anlayıp içselleştirmedikten sonra ne yaparsak yapalım biz hep Ortadoğulu kalacağız.
Kimse kendini kandırmasın!