Boğa Kültü
Eski çağlardan günümüze, insan daima kendinden üstün güçlerin varlığına inanagelmiştir. Doğayla iç içe yaşayan ilkel insan çevresinde olan biten her şeyin bu tanrısal varlıkların istekleri ve kontrollerinde gerçekleştiğine inanmış, yaşamını bu inanç doğrultusunda şekillendirmiştir. Gerçekte göremedikleri bu üstün tanrısal varlıkların yeryüzünde belli sembollerle kendilerini gösterdiklerine inanmışlardır. Bu nedenle birtakım nesnelere, hayvanlara ya da bitkilere özel anlamlar yüklemiş hatta tapınmışlardır.
Boğa, bu inanışın en önemli sembollerinden biri olmuştur. İlahi dinler ortaya çıkana kadar, pek çok farklı medeniyete mensup insanlar tarafından tanrısal güçlerin sembolü olarak kabul görmüştür. M.Ö. 4500’lerde evcilleştiği sanılan boğa, özellikle Anadolu ve Mezopotamya’da gücün ve üremenin sembolü olmuş, bu özelliklerinden dolayı tanrısal anlamlar yüklenmiş.
Boğanın hangi dönemde sembol haline geldiği tam olarak bilinmemekle beraber paleolitik dönemden itibaren boynuzlu hayvan figürlerine rastlanmaya başlanmıştır. İnsanoğlunun tarımsal hayata geçmesiyle birlikte boğa, insan hayatında önemli bir yer tutmaya başlar. Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biri olan Çatalhöyük’te bu birlikteliğin ilk izlerine rastlamak mümkün. Burada yapılan çalışmalarda, duvarlarda boğa freskleri ve boğa başları bulunmuştur. Bu dönemde boğanın tanrısal bir varlık olarak kabul edilip edilmediği tam olarak bilinmemekle beraber özellikle tapınaklarda rastlanan boğa freskleri bu yönde ipuçları olarak kabul edilebilir.
Boğa Sümerlerde bolluk ve güçlülük simgesidir. En önemli tanrısal hayvanlarından biri olan boğa’ya ilkin Sümer inançlarında rastlamakla birlikte boğanın kutsallığı inancının hemen bütün ilkel inançlarda yer aldığı görülür. Bütün mitolojilerde boğa, dölleme ve kuvvet olarak erkek gücünü simgeler. Sümerlerde boğa, erkek insan başlı olarak tasarımlanmıştır.
Babil ve Asur medeniyetlerinde de boğa figürüne ratlanmaktadır. Babil ve Asur inanışına göre İklim tanrısı Adad hem can veren hem can alan ikili bir özelliğe sahipti. Dostları için yağdırdığı yağmurlarla toprağın yiyecek, şarap ve tahıl vermesini sağlar, bu nedenle de ona Bereket Tanrısı denirdi. Düşmanlarına karşı öfkesinin belirtileri olan fırtına ve kasırgalarla karanlık, yoksulluk ve ölüm getirirdi. Boğa ve aslan onun kutsal hayvanlarıydı.
Boğa Anadolu’nun ilk büyük medeniyetlerinden biri olan Hititlerde de önemli bir figürdür. Hitit inanç sisteminin temelini farklı etnik kökenlere ait birçok öğe oluşturur. Gerek dininde, gerek mitolojisinde bir kültür mozaiği hakimdir. Hititler kendilerine ait kültür öğelerinin yanı sıra tanıştıkları yeni kültürlerden bünyelerine uygun gördükleri pek çok unsuru da kabul etmişlerdir. Bu unsurlardan biri de boğadır. Boğa fırtına tanrısının kutsal hayvanıdır. Sık sık boğaya binerken ya da dizginlerini elinde tutarken görülür. Hitit mitolojisinde geçen bir hikayeye göre Hitit krallarından 2. Murşili’nin dili aniden patlayan bir gök gürültüsü nedeniyle tutulur. Buna Fırtına tanrısının kızmış olmasının sebep olduğu düşünülür. Tedavisi için Fırtına tanrısının gönlü alınmalıdır. Bunun yolu da Kummanni’deki fırtına tanrısına bir vekil boğanın gönderilmesi olarak öngörülür. Boğa tapınağa vardığında birtakım kuşlarla beraber yakılacaktır.
Fırtına tanrısı ile boğanın arasındaki bağlantı boğanın sahip olduğu güç, yüksek sesi ve verimliliği ile ilişkilendirilebilir. Aynı zamanda Gök/Fırtına tanrısı eril, yer/toprak tanrısı dişildir. Bu düşünce sembolik olarak tarıma uygulandığında, sürülen tarlanın yani toprağın dişil, onu süren boğanın eril formda olduğu kabul edilerek zaman içinde boğayı fırtına tanrısının sembolü haline getirdiği düşünülebilir.
Eski Yunan ve Roma dönemlerinde de Boğa önemini korumuştur. Tanrılara sunulan en önemli hediyelerden biri olmasının yanı sıra boğa, Zeus’un da önemli sembollerinden biridir. Zeus’un Avrupa kıtasına ismini vermiş, parlak tenli göz alıcı bakışı ile dillere destan olan Fenikeli bir kız olan Europa’yı baştan çıkarmak için boğa kılığına girdiği bilinir. Zeus, görüp beğendiği Europa’ya ulaşmak için güzel, beyaz bir boğa kılığına girer. Europa’nın arkadaşları ile sahilde çiçek toplayıp oynamasını fırsat bilerek kıza yaklaşır ve onu sırtına alır. Sonra yüzerek Girit Adası’na kızı kaçırır. Burada Zeus tekrar eski halini alır ve kendisini tanıtır. Horalar aceleyle Zeus ve Europa için bir yatak hazırlarlar. Bu birleşmenin yapıldığı yere gölge saldığı için o günden beri çınar ağacı yapraklarını hiç dökmez denir. Europa Zeus ile birleşerek 3 çocuk sahibi olur.
Pers istilasıyla beraber Anadolu’da da yaygınlaşan Mitraizm inancında da Boğanın önemli bir yeri vardır. Mitra yaratılış efsanesine göre güneş tanrısı Sol, Mitra’dan bir boğa kurban etmesini ister. Mitra, beyaz bir boğayı kalbinden hançerler. Boğa tam öleceği sırada aya dönüşür. Mitra’nın pelerini de ışık saçan yıldızlarla dolu gökyüzüne dönmüştür. Boğanın kuyruğundan ve kanından etrafa buğday ve üzüm taneleri saçılmış, yumurtalığından akan döl suyuyla da bütün canlılar oluşmuştur.
Yakut Şamanizminde de boğa figürüne rastlanır. Boğa, Abakanlıla’rın Topçan isimli Şamanlarının menkıbesinde geçer. Topçan birgün ayin yaparken, karşıdaki bir dağda iki boğanın kavga ettiğini görür. Gök renkli olan boğa, siyah renkli olanı fena hırpalamaktadır. Topçan siyah boğaya acır ve gök renkli boğayı bir okla yaralar. Yaralanan boğa hemen bir kurt suretine bürünerek kaçar. Aslında yenik durumdaki siyah renkli boğa Uranhaların şamanıdır ve Topçan böylelikle onu kurtarmış olur.
Osmanlı dönemine kadar tanrısal varlığın simgesi ve tanrısal varlıkların korumasını sağlamak için kullanılan boğa, sığır ve koçbaşı boynuzlarının anlamı, Osmanlıyla beraber değişime uğramıştır. Bu dönemde, bu sembol yasadışı ilişkilerin yaşandığına inanılan evlerin kapı üstlerine ya da dışarıdan görünen duvarlarına asılmıştır. Böylece yasadışı ilişki yaşayan insanlar ifşa edilmiştir. Aynı zamanda duvarına asıldığı evde “boynuzlanmış” birisinin yaşadığını belirtmek için de kullanılmıştır. Bu şekilde deşifre edilmiş insanlar, halkın çoğunluğu tarafından masum kabul edilip, aklanana kadar da boynuzlar evin duvarlarında asılı kalmıştır.
Osmanlı döneminde belli bir süre anlam sapması yaşayan bu sembol günümüzde yeniden gerçek anlamına kavuşmuş, asıldığı evi kötülüklerden ve nazardan koruduğuna inanılmaya devam etmiştir.