Burası var ya burası!
“Burası Türkiye”… Yıllardır benliğimize işlemiş bir cümledir.
Her türlü adaletsizlik, aymazlık, rezillik, hukuksuzluk, haksızlık, şark kurnazlığı, üçkağıtçılığın kanıksanmış olması gerektiği ile ilgili sıkça avamca söylenir. El keskin bir açı ile ileri sertçe uzatılır, boyun kasılır, ağız kenara doğru kaydırılır, mafya babası tarzında efe gibi söylenir.
Anlamı açısından ülkenden soğutur. “Normal bir davranış biçimini bekeleme” der, “alışırsın” der. “İğrençlikte nirvana nedir?” denirse bu sade görünüşlü cümlenin onu söyleyence kullandığı anlamdır.
Herhangi bir normal kıstasın hangi konuda olursa olsun beklenmemesini belirtir. Konu trafik olur, adalet arama olur, yemek yemek olur, siyaset olur, toplum içerisinde bir davranış kalıbı olur değişen bir şey olmaz. Yapılmayacak her türlü erdemsizlik, saygısızlık kutsanır. Yozluk, arsızlık, kültürsüzlük, hadsizlik, terbiyesizlik, kendini bilmezlik bu sistemde normal karşılanır. Az sayıda insan gibi insandan bunu kabul etmesi ve alışması beklenir hatta bu adi davranış biçimleri kuvvetle kişilere diretilir.
“Nasıl olur?” diye çaresizce isyan ettiğinizde yanınızda beliren bu tipler aynı ezber cümleyi ukalaca kurarlar. Ağzı burnu oynaya oynaya, kafası kendi etrafında daire çize çize, kayık ağzıyla ve yerle yeksan zeka seviyesi ile “Burası Türkiye” der. Yani “Bu yaşa geldin daha hala yaşadığın yerin balçık seviyesini anlayamadın mı, alışırsın alışırsın, burada toplumda birlikte yaşama kuralları yoktur. Kendime saygı duymadığım için kimseye saygı duymam.” der.
Sabırtaşı olmak gerekir; hem çevredeki bu kadar olumsuzluğa hem de üzerine yıkılan herşeyi kanıksamak gerektiğini megafonla böğüren çapsız insanımsı güruha. Bu topraklar sınanma arenasıdır. Bu coğrafya sınavların en zorları ile kutsanmış. Bu hayatta bu okuldan mezun olmak ise ciddi bir basamaktır.
Tüm bu kepazeliklere tahammül edip, eğer dayanabiliyorsan, her gün küçük küçük ölsen de mücadeleye yine devam ediyorsan, enkarnasyon döngüsünü kırıp öze ulaşma yönünde bir büyük adım daha atılıyor demektir.
Kim bilir; belki de… Ya sabır!