Cahil Kalmayı Seçmek
Assos’taki Assosyal Otel’in harikulade manzarasına karşı kahvelerimizi yudumluyoruz; fonda Handel’in Su Müziği çalıyor. Bizi ağırlayan dostumuz 60lı yıllarda izlemiş olduğu bir filmden, filmin müziğinden bahsediyor. Gerçi filmin adını, başrol oyuncusunu anımsıyor ancak filmle ilgili her şey sanki bir sis perdesinin ardında. Uzak bir anı!
Detayları dinlerken hızlıca IMDB’ye eriştim, filmi ve film müziği olarak kullanılan parçanın adını buldum. Youtube’a gidip müziği aradım. Vee bingo! Şarkıyı arkadaşıma dinletmeye başladım: Elli saniyede elli yıl öncesine seyahat!
Şimdi ikinci kez düşününce bu yaptığımın ne kadar doğru olduğu konusunda şüphelerim var. Bir yanda artık sis perdesinin ardına çekilmiş; yaşanmış somut bir olayın kaydı (nesnel) olmaktan kişisel anı (öznel) düzeyine terfi etmiş renkli bir fantastik öge. Diğer yanda ise onu saklandığı yerden çekip çıkaran, yaşanmışlığı anlamsız kılan, gri bir gerçeklik.
Yakın bir gelecekte insanın (şimdiye dek ancak) zihninde saklayabildiği tüm anı veya bilginin dijital bir ortama aktarılabileceği ifade ediliyor. Peki, sadece gözlerin gördüğü, kulakların duyduğu şeyler mi aktarılacak? Onun sağına soluna eklediğimiz kişisel intibalarımız, duygularımız da transfer edilebilecek mi?
Platon’un M.Ö. 4. yüzyılda kaleme almış olduğu Phaedrus adlı eserinde Sokrates yazılı kültürün insanın başına açacağı dertlerden yakınır. Nasılsa her şey kitaplarda yer alacağı için insanın bilgelikten “bilgelik aldatmacası”na düşeceğini ifade eder.
Sokrates’e göre bugün kimse bilge değil belki ancak bilgelik olgusu yolculuğunu sürdürmekte. Kitabın değil el yazması, matbaa ile seri üretime geçen modeli bile insanı cahilleştirmedi; tersine bilginin, eğitimin geniş kitlelere ulaşmasını sağladı. Dijitalleşme de benzer bir etki yaratmakta.
Modernizmin bu tespiti doğruysa bugün dünyayı neden filozoflar, bilge kişiler yönetmiyor? Herhangi bir ülkedeki ortalama bir insan neden bu kadar bilgi ve idrak yoksunu bir hayat yaşıyor? Kitleler neden taptıkları bir kişinin ağzının içine bakıyor?
Şöyle analiz edilebilir: Bugünün bireyi hangi kaynaklardan neler öğrenmekte? Kaynak artık aile veya okul değil; televizyon ve internet. Peki, o kaynaklardan pompalanan nedir? Cevap belli; eğlence, yani tüketim!
Bugünün bireyi zorda kalmadıkça bir şey öğrenmiyor. Tüm bilgi yanıbaşında olduğundan değil. Teknoloji hayatını kolaylaştırdığı için. Bireyin cebindeki parayı almak üzere tabii. Bireyin buna dolaylı cevabı: Cahil kalmak!
Madem iki tık ile ulaşabileceğim uzaklıkta olacak, neden matematiği, tarihi öğreneyim ki? Neyse parası veririm! Doğal olarak temel çelişki şudur: İnsan bu kafada olsaydı, beyni “farkında olduğunun farkında olan” bir düzeye evrilmezdi.
İnsanı insan yapan temel olgu (akıl etmek, idrak) insanın kendisi için gereksiz hale geldiğinde, kapitalizm de o insanı evren için gereksiz hale getireceğe benziyor. Ne tesadüf ki insan kıvamında robotların ortaya çıkması da aynı zamana denk gelecek gibi. Böyle giderse robotlar “İnsanı en iyi nasıl kullanabiliriz?” sorusuna cevap arıyor olacak; 5. Sanayi Devrimi (!) için.