Korkularla büyüdüm, korkularımla büyüyorum. Her geçen gün daha bir sarıyorum büyütüyorum o korkularımı. Bazen bir yenisini ekliyorum bazen eskilerini şekillendirip yepyeni şekillere sokuyorum. Sonra bir an geliyor bakıyorum o kadar büyümüşler ki ben yanlarında küçüçük kalmışım. Korkularımı adlandırıyorum sessizce : gelecek korkusu, kaybetme korkusu, başarısızlık korkusu.... Liste devam ettikçe ben küçülüyorum. [...]
Kamyonette yük değil insan taşınan ülkelere "geri kalmış ülkeler" denir. İnsan yaşamının değil; insanın hiçbir değeri yoktur bu tip ülkelerde. Kuralsızlık ise en temel, ana kuraldır. Yollarda slalom yaparak tehlikeli araç kullananların genel geçer olduğu kabile toplumlarda herkese her şey serbesttir. Eğitimsizliğin damarlara kadar sirayet ettiği ve adam sendeciliğin tavan [...]
Londra’da gerçekleştirilen 2012 Olimpiyat Oyunları’nın açılış töreni hafızalardan silinecek gibi değil… Görsel şov; evet mükemmeldi… Ama daha da çarpıcı olanı, açılışta birbiri ardına tanıtılan, İngilizlere ait evrensel değerler... Sanayi devrimiyle başlayıp evrensel kültüre atılan İngiliz imzası… Tüm dünya tarafından tanınan, sevilen ve takdir edilen isimler… İzlerken kıskançlık hissi bile uyandıran “Vay, o da İngiliz’miş” dedirten [...]
Amsterdam küçük ama görülmesi gereken bir kent : Schiphol havaalanında uçaktan inince kendinizi tüm dünya merkezlerine bağlayan bir havalimanına geldiğinizi anlıyorsunuz; gelen ve giden yolcuların Avrupa ve yeni dünya [...]
Çok gençtim. Babam bana alkolü öğretti. Birinci kural, "ayıkken yapmayacağın hiç bir şeyi, alkollüyken de yapmamak"tı. İkinci kural, "birinci kuralı bilmeyenlerle içiyorsan, onlara da bu konuda destek ol, ve evlerine hasarsız varmalarını sağla" [...]
Çok düzgün yaşadığını düşünen kişiler vardır. Dini vecibelerini eksiksiz yerine getiren. Sanki ağır bir roldür insan için tamamen doğru olabilmek. Bu Dünya’da aziz rolü oynayabilmek... Yani ışıkta yaşamak ve [...]
Nail’in uzattığı uzun parça kağıt, teleks kağıdıydı. Ankara Oteli’nin teleksinden Paris’e çekilmişti Telgrafın gönderildiği kişi Mel Ferrer, telgrafı gönderen kişi ise Gayle Hunnicutt idi. Kafamda bir anda David Hemmings’in sözleri belirdi: “Mel Ferrer’in sevgilisiydi. [...]
İnsan bir şehri sevdi mi onun güzel yanlarını bulmaya çalışıyor, sokaklarını, hatta içine dalıp ruhunu keşfedebilme ümidini yaşıyor... İşte bu sefer Paris’e geldiğimde kendimi Paris’in daha derinlerine girme ihtiyacı hissettim. [...]
Yaşamda her şey olduğu gibi var. Onu bizlerin algısı farklı yorumluyor. Çünkü hemen var olanı kendimize göre yorumluyoruz. Yaşam kendisi gibi ama bizler kendimiz gibi değiliz. Çünkü var olanı bilincimize bakış açımıza göre [...]