Devrimci Atatürk’ü anlamak
Kurtuluş Savaşı’nın ilk algısı: “Atatürk vatanı işgal ordularından kurtardı”
Bu bir doğru…
Lâkin yanısıra önemli bir ideoloji var: Emperyalizme karşı bir duruş.
Atatürk, Sivas Kongresi’nde Türkiye’nin kaderini, geleceğini küçük bir grupla tartışırken bir Alman gazetecisi Mustafa Kemal’in resmini çekiyor; Sanki Parisli bir büyük burjuva veya Londralı banker; öyle görünüyor giyimiyle… (*)
Alman gazeteci Mustafa Kemal’e soruyor:
– Siz burada bir Batılı centilmen görünümündesiniz, Batı kültürünü simgeliyorsunuz; oysa, askerleriniz Ege’de, Batılı güçlerle savaşıyor, burada bir çelişki yok mu?”
Mustafa Kemal’in cevabı özetle şöyledir:
– Hayır, çelişki yok. Batı emperyalizmine karşı en güçlü savunma Batı kültürüdür.
Bana göre bugünkü devrimcilerin ve karşı-devrimcilerin iyi anlaması gereken bir ayrım.
Burada önemli bi nüans var; Mustafa Kemal, Batı emperyalizmine karşı savaşıyor, ama Batıya düşman değil. Emperyalizmin panzehiri yine Batı kültürüdür. Eğer siz bu kültüre sahip olursanız, değil Batı, kimse sizi sömüremez.
Kurtuluş Savaşı’nın ruhu, ülküsü, varlık gerekçesi buydu…
Sivas Kongresi’nden yola çıkıp Ankara’ya gelen Mustafa Kemal, Dikmen’de kendisine ne yapmak niyetinde olduğu sorulduğunda, devrimci projesini ve geleceği kısaca şöyle özetliyor:
“Bir toplumun üyeleri düşünür kılınmadıkça toplum her yöne sevk edilebilir!”
1922’de savaşı kazandıktan sonra Bursa’da, ilk verdiği beyanlardan birinde öğretmenlere şöyle hitap ediyor.
“Milli kurtuluş ancak eğitimle mümkündür”
1923’te Cumhuriyetin kuruluş yılında, İzmirli annelerle yaptığı bir sohbet sırasında; “okuldan önce, okulda, okuldan sonra hayat boyu eğitim” diyor.
Mustafa Kemal “eğitimi ve toplumu değiştirmeden, kültürü geliştiremeyiz” diyordu.
İngiliz Büyükelçisi Lindsay 1925’te Londra’ya gönderdiği önemli raporunda;
“Dikkat ediniz, Türkiye’de bir hükümet darbesi olmadı, Türkiye’de bir kültür devrimi başladı; gönülleri, gözleri Japon örneğindedir, tepeden tırnağa her şeyi değiştirecekler, hazır olun” diyor.
Leon Ostrorog adlı bir hukuk alimi Angora Reformu adlı kitabında şöyle diyor;
“Türk devrimi, dünyada eşi bulunmayan en büyük devrimlerden biridir; çünkü ‘Medeni Kanununu’ değiştirmiştir ve ilk olarak insan bile sayılmayan kadına vatandaş kimliği vermiştir”
Atatürk bir mecliste sorar: “Türkiye ne zaman kurtulur?”
Toplantıya katılanların büyük bölümü, “Efendim zaten kurtulmuştur, siz başımızdasınız” yağları çekerken… Üniversitenin felsefe bölümünen yeni mezun Yücel “Türkiye Cumhuriyeti bir kurtarıcıya muhtaç olmadığı zaman kurtulmuş sayılabilir.” Der.
Ve Atatürk’ün “Bu genç adama dikkat edin, onu ilk fırsatta Milli Eğitim Bakanı yapalım” dediği söylenir.
Alıntı: Prof. Dr. Bozkurt Güvenç, 22 Ocak 2004 Ankara TÜBA Konferansları kitapçığı.
Ayrı bir yazı hazırlığı içerisindeyim. Lâkin konuyla doğrudan ya da dolaylı ilişkisi olduğunu düşündüğümden…
Platon’un Timaios ve Kritias diyaloglarında Atlantis efsanesi:
Kritias’da Atlantis ile İlgili Bölümlerden:
“İşte o zamanlar bu ilin kuvveti çok büyüktü. Zenginliğe ve zevke kapılmıyorlardı, her yönden büyük ve doğru fikirleri vardı. Erdemden başka her şeyi küçük görüyorlardı… altını bile bir yük gibi taşıyorlardı.
Fakat zamanla ölümlülerle birleştikçe içlerinde var olan tanrı özünü kaybetmeye başladılar. Gitgide içlerindeki insan özü baskın gelmeye başladı. Çirkin görünmeye başladılar ve birer zorba, aç gözlü oldular zamanla.”
Dip not:
Devrim ve İnkılap ayrı kavramlar… Günümüzde sanıldığının aksine; “Devrim”, “eski dilde İnkılap karşılığı” değildir…
Devrim; “bir şeyi yıkıp yeniden kurmak (tesis etmek)” demektir.
İnkılap ise; “Reform yapmak” demektir…
Örneğin; 1928 tarihinde, Arap Alfabesinden, Latin Alfabesi’ne geçiş; evet “Harf Devrimi”dir… (Mevcut alfabeyi “yıkıp”, yerine yenisini koyuyorsun)
Lâkin; 1932 yılında Türkçenin Arapça ve Farsça kökenli sözcük ve dilbilgisi kurallarından arındırılması amacını taşıyan çalışma; “Dil İnkîlâbı”; reformudur;
(Mevcut kelimeleri Türkçeleştirmeye “reforme etmeye” çalışıyorsun…)