Dijital Cadı
Elbette ortada ne sihir var ne de cadı. Ancak teknolojik gelişmeler, uzmanlaşma “sihir”e benzetildikçe, o gelişmelerin mucidi bilgeler, uzmanlar da “cadı” gibi görülüyor.
Cadılık kurumu hortluyor mu? Yeniden gündeme gelme işaretleri veren kadim bir avcılık türü aramızdaki cadıların deşifre edilmesini (nihayet) sağlayabilir : Cadı Avcılığı.
Cadılıkla alakalı olarak zihnimizi biraz yoklarsak karşımıza birbiri ile çelişkili iki imaj çıkabilir. Birincisi paganist ve Ortaçağ Avrupası’nda düzene uyum sağlayamayan (çoğunluğu kadın) bir kısım insan. İkincisi ise 70leri kült dizisi Tatlı Cadı’da Elizabeth Montgomery’nin canlandırdığı, kötü olamayacak kadar tatlı bir “cadı” kadın tiplemesi.
O devirde Avrupa’daki Cadı Avı sonucunda kaç kadının hunharca katledildiğine dair araştırma yaparsanız konunun şık taktiklerle geçiştirilmiş olduğunu tespit edebilirsiniz. Bazı kaynaklar sayı vermekten kaçınır. Diğer bazıları ise şu ünlü İstatistik Yasası’na sığınır: “İstatikler yalan söylemez; istatikçiler söyler”. Nasıl mı? Örneğin “av”ın en yoğun olduğu 13. yüzyılı sayıma dahil etmezler vb. Sonuçta ortada dolaşan üç farklı sayı var, katledilen cadı adedi olarak : Elli altmış bin, beş altı yüz bin veya dokuz milyon. O yüzyıllarda Avrupa’nın nüfusu birkaç on milyondur.
Vizyonumuzu ışığıyla aydınlatan bilim kurgu yazarlarından Arthur C. Clarke’ın kendi adıyla anılan üç yasasından sonuncusu şudur: “Yeterince gelişmiş her teknoloji sihirden farksızdır”.
Dünyanın neresinde olursa olsun internet kapalı toplulukların, global köyün meydanına çıkıp dijital nara atmalarını olanaklı kılıyor. Sadece o mu? Kapalı bir formasyonla yoğurulmuş olmanın sonucu olarak “tolerans” gibi, “ötekine saygı” gibi latif toplumsal olgulara pek az değer veriyorlar.
Ortalama insana yaklaşım nasıl bugün? Bir yanda “öğren de gel”ci liberal bakış açısı diğer yanda ise onların mevcut cehalet statülerinden istifade etmek isteyen popülist söylemciler. İşte dünyanın bugünkü hali!
“Öteki”ne saygı göstermek, onu tanımak yerine kendi bakış açısını empoze eden mentalite, bir engelle karşılaştığında “demokrasi” diye “özgürlük” diye çığlıklar atıyor, atacak. Kendileri ötekilerin önüne engel çıkardığında ise “demokrasi”, “özgürlük” seslerini duymazdan geliyor, gelecek. Bununla da kalmayacak o sesi çıkaran kişi, kurum ya da ülkeleri (gücü yettiğince) aşağılayacak, eleştirecek, suçlayacak ya da cezalandıracak.
Çember artık kapandı gibi. Bu süreçte gereksinim duyulan suçlama ve cezalandırma, sadece Avrupa’da değil tüm dünyada tarihe 21. Yüzyılın Cadı Avı olarak geçebilir. Clarke’ın yukarıdaki yasası teknolojik gelişmeleri sihire yaklaştırıyor. Hatta herhangi bir teknolojiyi değil “yeterince gelişmiş” olanı. Oysa bu “yeterince gelişmişlik” olgusu ortalama insanın teknolojik bilgi birikimi ile de doğru orantılıdır. Global köyün meydanında dijital nara atanları baz aldığımızda herhangi bir teknolojik zamazingo zaten yeterince gelişmiştir. Hatta teknoloji bir yana herhangi bir alanda (tıp, mühendislik, sosyoloji, politika, medya vb) belli bir bilgi birikimi söz konusuysa o alan ya da husus artık giderek “sihir”den farksız hale gelmektedir.
İşte yeni tablo: Ortada sihir de yok cadı da ama hiç bilmedikleri Clarke Yasası’ndaki metaforu gerçek sanan bir çoğunluk var. Onlar için sihiri “bilge”ler yapar. Bilim insanları, mühendisler, doktorlar, ekonomistler, sanatçılar, gazeteciler vd. Yani belli bir alanda uzman olanlar. Şimdi onlara yeni bir isim takılacak gibi: Dijital Cadı!