Dijital Çocuklar
Salgında evlere kapanan milyonlar neyi beklediklerini bilmeden, bekleyerek geçirdi karantina günleri. Neden?
Günümüzün kara deliklerinden birisi de yaşam süresini uzatmak. Kara delik çünkü insanlık her şeyi bunun için feda etmekten çekinmiyor. Ya da çekinmiyordu! Kovid-19 salgınını belki de bu açıdan değerlendirmek gerek! 20. yüzyılı ve kapitalizmi belli bir olgunluğa-disipline sokan, II. Dünya Savaşı’nın hemen bitiminde dünyaya gelmiş olan kuşak fiziksel yaşamın sınırlarını zorladıkça, “hayatta kalmaya” giderek daha çok para harc(an)ıyor. Alacalı bir ismi de var bunun malum; “anti-aging”!
Salgın adeta bir tsunami gibi geldi vurdu bu paradigmayı. Bir kaç hafta içinde tüm dünya, en ilkel insan güdülerinden olan “hayatta kalma” refleksine geri döndü. Karantina günlerinde pek çok insanın psikolojisinde adlandırılamayan-anlamlandırılamayan bir değişiklik oldu. Bir tür bekleme moduna geçtiler. Rutini sekteye uğrayan pek çok kişi bir şey yapamaz hale geldi. Evler o nedenle zindana döndü. Yeni Vladimir ile Estragonlar, neyi beklediklerini bilmeden beklemeye başladılar. Görünen ışık sokaklara geri dönebilmekti. Oysa asıl beklenti bunun çok daha ötesinde. Hayatta kalmaktan başka bir şey mümkün mü? Tıpkı eskiden olduğu gibi. Asıl beklenen belki de bu soru ve etrafında bir hale oluşturan diğer sorulara birer cevap!
Salgın nedeniyle dünyanın her yerinde insanların benzer tepkiler sergilemeye başladığı ifade edilmekte. Bir tür yabancılaşma. Gündelik yaşama karşı. Fiziksel mekana karşı. Zamana karşı. Neden? Yoksa parçası oldukları hikaye, kendilerine ait değil mi? Başka hayatların kaygıları mı onca yıldır taşıdıkları? Başkalarının yaşamlarının uzamasına hizmet edecek global bir laboratuvarın denekleri konumuna düşmüşler de bunu yeni mi fark ediyorlar?
Şu an insanlık yeni bir toplumun doğumuna şahitlik ediyor. Öyle ki bu doğumun gerçekleşmesi için mevcutun ölmesi gerekiyor. Kırk senedir söylemde kalan, sanayi toplumunun çöküşü, fiilen gerçekleşiyor. Görüldü ki bu ölüm-yeniden doğum döngüsünü gerçekleştirmek için direkt olmak gerekiyor; dolaylı mesaj beklenen etkiyi yaratmıyor. Arif olanlar anlamıyor. Çekilmiyorlar. Öyleyse gelsin (sadece ekonomik değil) biyolojik (ve sosyolojik) ölüm!
Dolaylı mesaj olan global ekonomik kriz (2001, 2008) bertaraf edildi. Direkt mesaj ise doğrudan insan yaşamı. Virüs asıl hedeflenen grubu vurana dek belki yüzbinlerce kişinin yaşamı da sona erecekti. Eriyor. Bugün geriye çekilmiş, güvenli lokasyonlarından olanı biteni takip edenlere de sıra gelecek. Ölüm demokratik değil deniyor! Yanlış. Ölüm olsa olsa adil olmayabilir. Ama ölüm demokratik. Canlı olan her şey onu tadacak. Ama adil değil; vicdanları rahatsız etmeyecek bir sıra gözetmiyor ölüm. Bir kuru için binlerce yaşı da alıp götürebiliyor!
İnsanın asırlardır süren doğaya öykünme macerasında bulduğu en mükemmel model belki de şu “insafsız ticaret yapma özgürlüğü”. Peki son yirmi-otuz yıldır, içlerine gelecek kaygısı düşürülmeden yetiştirilen yeni kuşaklar, bu macera hakkında ne düşünüyor? Onlar yaşama nasıl bakıyor? Biriktirmek istemeyen, mülkiyet istemeyen yeni bir çiçek çocuk kuşağını mı oluşturacaklar? Yoksa kendi isimlerini de kendileri mi bulacak? O güne dek geçici isim önerim: Dijital Çocuklar! Burada Gezi’nin orada Wall Street’in dijital çocukları!