Dijital Iraksama
Aydınlanma sözünü neden tut(a)madı?
Dijital yakınsama tamam da ıraksama ne oluyor? Dijitalde yakınsayan, birbirine doğru yaklaşan, yek-vücut haline gelen, tekilleşen şey o zamana dek farklı kulvarlarda seyretmekte olan teknolojiler. Akıllı telefon, otonomisini kaybederek birleşen bu teknolojilerin ana yatağı haline geldi. Pratik açıdan bakıldığında birbirinden bağımsız akıp gitmekte olan saat, fotoğraf makinesi, internet erişimi, hesap makinesi, not defteri, eposta vb. gibi dere yatakları akıllı telefon deryasında birer uygulama (app) düzeyine gerilediler. Bu imkanlar için gerekli olan müstakil donanımlar ise ortadan kalktı-kalkıyor.
Teknoloji ile insan vücudunun yakınsaması ise tekillik (singularity) adı altında ayrı bir kategoride ele alınıyor. Eski normların ve sanayi toplumu paradigmasının üstünde yükseltildiği için derdi insan vücudu ve transhümanizm. Oysa bir yanda posthümanist bakışlar diğer yanda ise “ya makinenin insan vücuduna değil de insan bilincinin makineye nakli” söz konusu olursa bakışı tekillik olgusuna da yeni açılımlar getiriyor.
Bu zengin yakınsama diyarının yanında sessizce gelişmekte olan bir başka diyar ise “uzaklaşma”. Ve bu uzaklaşmanın güncel aktörü olarak gündeme gelen dijital ileri teknolojiler. Bu uzaklaşma-ıraksamanın izleri Aydınlanma’ya kadar sürülebilir. Temel soru şudur: Aydınlanma insanları kandırdı mı? Aydınlanma öncesi Ortaçağ karanlığındaki feodal toplum yapısında ölüm-kalım mücadelesi veren insan, mülkiyet hakkı-liberalizm-demokrasi ile birlikte aydınlanmaya başladı; modern topluma geçiş yaptı. Bugün gelinen noktada insanlar hala ölüm-kalım mücadelesi veriyor! O zaman ne değişti?
Aydınlanma ile gelen bilim-bilgi-bilişsel beceri kümesinin geliştirilmesi gereği, iki yüz elli senelik tarihsel süreç irdelendiğinde, geniş kitlelere ulaştırılamamış-yaygınlaştırılamamış durumda. Özellikle de Aydınlanma’nın evdeki insanlarını kalkındırmak için omuzlarına basarak aşağı ittiği, sömürü topraklarında yaşayanlar için.
Bıçak artık kemiğe dayanmış durumda. Yıllardır üstüne basılarak aşağı itilenler, kendilerinden beklenen değil de bildikleri kurallara başvurarak faturayı kesmeye çalışıyor. Nedir? Madem benim doğup büyüdüğüm toprakları (ve üstünde yaşayanlar olarak beni) sömürüyorsun. Madem bunu oradan yapıyorsun. O zaman ben de oraya gelirim. İmkânım ölçüsünde burayı- sömüren-oradaki pozisyonuna terfi ederim. Doğudan (Asya) ve güneyden (Afrika) batıya (Avrupa-ABD) göçün bir başka anlatımı!
Teknoloji, özellikle de bilgisayarlaşmayla birlikte, son elli senedir, bilişsel becerilerini geliştirme imkânı bulanlar ile bulamayanların arasını üstel ölçekte açmakta. Yaşam o kadar hızlandı ki kimse birkaç kuşak feda ederek torununun çocuğunun aradaki farkı kapatmasına olumlu bakmıyor. Etik kavramları çiğneyerek, hak gaspı ile, o kadar çok kötü örnek, kısa yoldan, kendi hayatını kurtardı ve kendisini “başarı hikayesi” olarak teşhir etti ki, uzun yoldan gitmek aptallık olarak nitelendirilmeye başladı. İşte ülkemizden bir örnek: Herhangi bir eğitim alma, asgari ücret ile çalış. Ya da üniversite mezunu ol, asgari ücretin üç yüz lira üstünde bir maaşla çalış! Kim ikincisini ister?
“Aydınlanma”, “dijital” yukarı çıkmış elini uzatıyor! Tut elimden, seni de yanıma alayım! Aşağıdan neden karşılık alamadığı için şaşkın. Oysa sesi o kadar uzaktan geliyor ki. Çukurun dibindekinin sinirini daha da bozuyor. İmkân bulsa da onu da yanına çekip, çukura gömse!