Dijital Ruh İkizi
Bir dediğini iki etmeyen, robot olduğu bilinmeyen dijital ruh ikizi, aşığın acaba sorularını kafasından atmasını sağlayabilir mi?
Her devirde farklı bir formda varlığını sürdürmüş sanki. Feodal tarım toplumunda zirve yapmış, sanayi toplumu (kapitalizm) ile birlikte lime lime edilmiş haliyle “aşk”ın dijital dünyada nasıl konumlanacağı üzerinde kafa patlatıyoruz. 2018 başından beri Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Cem Say ile birlikte gerçekleştirdiğimiz “Dijital Kültür ve Yapay Zeka” adlı konferans serisini, yazar İnci Aral ile birlikte “aşk” konusunu irdeleyerek kapattık.
Kapitalizmin aşkı örselemesine neden olan şey belli ki onun “kontrol” odaklı ruhuna aykırı gelmesi. Aşk kontrol altında tutulamaz. Öte yandan topyekun de ortadan kaldırılamamış. Belki de iki nedenle. Birincisi insanlar içgüdüsel olarak canı gibi koruyorlar onu. İkincisi de aşkın getirdiği aşkınlık hali bireyin imkansızı başarmasına neden olabiliyor ki bu da kapitalizm için istifade edilebilecek bir öge.
Peki dijitalleşen dünyada bireyin aşk ile ilişkisi nasıl olacak? Robotlar aşık olabilecek mi? İnsana aşık robot mu üretilecek? Peki insan, hiç de o taraklarda bezi olmayan bir robota aşık olursa ne olacak? İki robot birbirine aşık olabilir mi? Bu sorular her ne kadar bilim-teknoloji gözlüğü takarak cevaplanması gerekir gibi görünse de aslında edebiyatın, bilim-kurgunun alanını işgal ediyor. Hala. Çünkü daha insan görünümünde, insan çevikliğinde bir robot cismi üretebilmiş değiliz. Hatta buna gerek var mı sorusu bile cevaplandırılabilmiş değil.
Bilimi aşalım bilim-kurgunun yolundan gidelim o zaman. Dijital insan giderek yalnızlaşan, giderek şimdiki zamanın içine hapsolan, giderek gündelik rutin işlerde çalışarak hayatını kazanmaktan mahrum bırakılan bir canlı türü haline gelmekte. Kapitalist mantık bu bireyden nasıl istifade edebilir? Onun bu beklentilerini karşılamak üzere ne tür yazılımlar, donanımlar, robotlar üretebilir? Spielberg’ün “Yapay Zeka” isimli filminde bunun ilk izine rastladık. Jude Law’un oynadığı Jigolo Joe tiplemesi.
Daha ileriye de götürülebilir bu tipleme. Öyle bir dijital dünyada birey belli ki şimdikine göre çok daha fazla dijital iz bırakacaktır. Böylece bireyin karakter yapısını analiz etmek giderek daha kolaylaşacaktır. Yetmezse buna Robin Williams’ın başrolünü oynadığı 2004 yapımı Son Kurgu (The Final Cut) filmindeki elektronik devre dahil edilebilir. Daha doğumunda ebeveynin talebi üzerine bebeğin beynine bir çip yerleştirilecek olsun. Onun tüm duygu-düşünce vb özelliklerini kayıt edecek. Kimsenin bilmediği.
Çocuk sonuçta mutlu mesut bir hayat kuramamışsa kendisine (diyelim ki 30lu yaşlarında), ortaya bir robot çıkıyor. O kişinin tüm özelliklerini bilen yapay zeka destekli bu robot bir şekilde hedefteki kişiyle yollarını kesiştiriyor ve birbirilerine aşık oluyorlar. Robotun varlık sebebi o kişinin beklentilerini gerçekleştirmek. Yılmadan, usanmadan, unutmadan, onun her anını beklenti coşkusu yaratarak geçirmesini sağlamak.
Bu türden bir çözüm tatmin edici olabilir mi? Aşıkların “acaba?” soruları bu sayede ortadan kalkabilir mi? Belki de hayır. Ancak dönüşüme uğrayabilir. Bir dediği iki edilmeyen kişi bu kez de kafasında sürekli şu soru ile yaşayacaktır: Acaba bu, o reklamlarda gösterilen, ruh ikizi robotlardan mı, yoksa gerçek bir insan mı? Bunu tespit etmenin tek bir yolu var. Ölümcül. Kesip bakacaksın! İçinde et mi var, metal mı?