Diyelim ki biriyle bir sorununuz var!
Diyelim ki biriyle bir sorununuz var, yani aslında kimsenin kimseyle yok, ama varsayımımız bu olsun.
Ve hatta, onun da sizinle sorunu olduğunu da düşünelim.
Onunla sürekli kavga etmek, kendinize saygınızı azaltır, huzur, sükunet ve neşe hayal olur.
O yüzden bu zaten hiç bir zaman seçim olmasın.
Hayatınızı bilerek ve isteyerek kötüleştirmeyin.
“Böyle bir durumda yapılabilecek en kolay şey, onu şeffaflaştırmak, yok saymak, umursamamak” diyorlar, oysa en zoru budur.
Bilinçaltı tekniklerle derin çalışılmadan, bu imkansızdır.
Bu sorunda patlamasa bile, başka noktalarda o bitmemiş muhasebenin zarar hanesinde hep siz olursunuz.
O kişiyi uzaktan takip etmek, dolaylı mesajlarını kontrol edip, onların size olduğunu varsayıp, yine imalı ve dolaylı mesajlar iletmek, bluğ çağı zihinleri için hayata bağlayıcı olabilir.
Ama erişkinler için trajikomiktir.
Kendinize zulmetmenin daha net bir yolu yoktur.
Kendi içinizden, sürekli o insana itiraz edip, hatta kavga etmek, kanserojendir.
İçerlemek, o kişinin yaptıkları ve yapmadıklarıyla ilgili duyguları abartır, köpürtür.
Bir süre sonra bu konulardaki varsayımlara, uydurmaya kadar varabilir.
Buraya kadar yazdıklarımın tümünde tek bir ortak nokta var.
O da iletişimsizlik.
İletişim olmadığı için varsayımlar, ve varsayımlar üzerinden kendinize hem gereksiz hem faydasız bir yük yüklemek.
Oysa duygularınızı sansürsüzce söylemek, söyleyebilmek bütün bu handikapları aşmanızı sağlar.
Alışık olmayabilirsiniz, ama “kırıldım-üzüldüm, korktum-endişelendim, anlayamadım-merak ettim ve bekledim-olmadı”lar, bütün duygusal sorunları dezenfekte eder.
Ve karşınızdaki empatiye yaklaşır, kendi duygularını anlamaya ve anlatmaya çalışır.
Korkak uygarlığımız, duygularımızı net ifade edersek, suistimal edilebileceğimizle ilgili bizi korkutuyor.
Ama duygularımızı net ifade etmediğimiz zamanlarda, biz kendimizi suistimal ediyoruz.
Birincisi küçük bir ihtimal, ikincisi kesin bilgi, yayalım…