Doğa ile Etkileşim
‘DOĞA ile ETKİLEŞİM’ birçok insan için kenara itilen bir şey …
Oysa İnsan hakkındaki tüm kadim kozmogoni ve öğretilerde, kozmos ve insanı ilişkilendirmek, analoji yoluyla düşünmek yaygındı. Kozmos makroantropos (Büyük İnsan) ve insan da mikrokozmosdu.
Ayrıca makro düzeyde evreni yöneten güçlerin, mikro düzeyde de bireyi yönettiğine inanılmaktadır.
Rudolf Steiner derslerinde, eski İskandinav gizem okullarındaki öğrencilerin makrokozmos dünyasına güvenli bir şekilde vecd halinde girebilmeleri ve buradan tüm insanlığın iyiliği için kullandıkları ruhsal bir deneyimle zenginleştirilmiş olarak dönebilmeleri için nasıl hazırlandıklarını anlatıyormuş.
Yoga geleneği dünyayı beş elementten oluşan bir şey olarak görür: toprak, hava, su, ateş ve eter. Çakralardan beşinin bu unsurların doğrudan yansıması olduğu kabul edilir.
Toprak Ana ile daha derin bir birlik duygusu yaratmanın bir yolu, daha büyük dünyanın fiziksel unsurlarına karşılık gelen çakralara odaklanırken, bilinçli olarak doğanın unsurlarından enerji almayı seçmektir.
Bunu yapmak için, elementin süptil enerjisini (toprak, su, ateş, hava veya eter) içimizdeki karşılık gelen çakraya çekmemiz tavsiye edilir.
Kök çakrada Toprakla bağlantı kurduğunuzda kendinizi topraklanmış, kendinden emin hissedersiniz,
Svadisthana çakrada Suyun bedeninizi, zihninizi ve duygularınızı arındırmasına izin verirsiniz.
Manipurada Ateş elementine bağlanarak gücünüzü, zekanızı ve canlılığınızı artırırsınız
Anahata da soluduğunuz hava şefkate, sezgiye ve sevgiye ilham verir.
Hatta Visuddha ile -özellikle doğa seslerini dinleyerek- eterik alem ile buluşabilirsiniz denilmekte…
Ağaçlar, çiçekler ve bitkilerin
bizimkine benzer eterik bedenlere sahip olduğundan
ve enerjimizi yeniden şarj etmek için kullanılabildiğinden,
doğayla etkileşimimizin
eterik bedenlerimizi beslemede
önemli bir rol oynadığı
her gün daha fazla dile geliyor.
Sırtımızı bir ağaca vererek oturmanın veya çiçek kokularını koklamanın ve içimize çekmenin büyük faydasını görebiliriz.
Kök Çakra – yaşamsal enerjimizin ve Doğa ile bağlantımızın merkezi.
Ya da sözgelimi Ajna çakra görüşümüzü kontrol eder. Bu nedenle gözlerimize, İlahi yaratılışın güzelliğini bize gösteren bir hediye olarak saygı duymalıyız.
Bu hediyeyi israf etmemeli veya kötüye kullanmamalıyız.
Gözlerimizi amaçsızca dolaşmaktan veya kaba şeylere odaklanmaktan korumak için,
doğanın unsurlarına – gökyüzüne, çimenlere –
daha çok bakmalı
veya bir arınma aracı olarak bakışlarımızı
alevin kaynağına çevirmeliyiz.
Bu çakrayı geliştirmek için gece gökyüzüne bakmak iyidir.
Bu şekilde kendinizi Evrenin bir parçası gibi hissedebilirsiniz.
Vedalar Moksha’ya ulaşmanın iki yolunu sunar.
Birincisi Karma yolu,
ikincisi ise Gnyana yoludur.
“Karma yaklaşımı birkaç bin doğuma ihtiyaç duyar
ve Gnyana yaklaşımına göre kişi bu yaşamda bunu başarabilir” denilmekte
(Bunların her ikisi de Vedik yaklaşım altındadır
ve Dakshina Achara /Samayaachaara olarak adlandırılır.)
Bunun dışında Vaamaachaara yolu (Sol Kanat Yaklaşımı) bulunmaktadır.
Vaamaachaara yaklaşımı, kişiyi doğayla yakın etkileşime sokar. Böylece Moksha’ya çok daha hızlı ulaşabilirdi.
Doğanın etkisini görmek için neye inandığımız önemli mi ?
Ve bizler neden doğayla ruhsal olarak “bu kadar temassızız”?