Doğa…mız!
“Doğada sessiz, sakin, huzurlu bir denge var” der onlar.
O huzurlu dengeyi, gırtlağını sırtlanın güçlü çenesine kaptırmış antilop anlatsa ya…
Üzerine basılmış karınca ya da.
Dünyaya geleli henüz birkaç saat olmasına rağmen, aslanlar tarafından parçalanmakta olan bir yavru zebradan da dinlemek lazım o huzuru.
“Doğa bana çok huzur veriyor” derim ben mesela.
Oturt beni aslanlar, sırtlanlar, yılanlarla dolu savananın ortasına çırılçıplak da orada konuşayım sana huzurdan!
Büyükbeyaz köpekbalığı gruplarının devriye gezdiği Fok Adası’nın önünde yüzerken anlatırım belki de huzuru.
Tsunaminin dümdüz ettiği yerleri, yok ettiği hayatları birlikte izledik televizyonlardan.
1999 depremini birlikte yaşadık.
Yanardağların küle çevirdiği şehirler bizim için “antik” olabilir ama Dünya’nın yaşına kıyasla daha “dün bile değiller!”
Fırtına, denizdeki bir tekne için çok korkunç haller alabilir. Bir yığın şiir, yazı vardır denizin bu haline “öfke” diyen. Benzetme tabii.
Doğa öfkelenmez.
Doğa sevmez.
Doğa kızmaz.
Doğa sevinmez.
Hepimiz onun bir parçasıyız. Ne efendisiyiz doğanın, ne de düşmanı. Onun bir parçasıyız sadece. Sen, ben, kedim, penceremin dışında öten kuş, eve girmeye çalışan karınca, deniz, tepesi hâlâ karlı dağ, rüzgâr, rüzgârla hışırdayan yapraklar, bokböceği, yılan, kaplan, çakal, kelebek… Hepimiz onun birer parçasıyız.
Tek bir damlasında nasıl buluyorsan okyanusun tüm özelliklerini ve nasıl koca okyanus, sayısız damlanın bir araya gelmesinden oluşuyorsa, biz hepimiz de doğayı oluşturuyoruz işte. Doğanın tüm özellikleri sende de var, ağaçta da.
Bunu anlayan adam “Ene’l-Hakk” dedi de canından oldu. Ama biz onu hatırlıyor, onu canından edenleri bilmiyoruz bile!
Dünya, doğanın bir parçası olduğunu bilenlerle var, kendisini onun efendisi sananlarla da yok olabilir.
Ne yazık ki kendi uydurduğumuz yalanlara inanıp onların peşinden gitme hastalığımız ağırlaşarak devam ediyor. Her şeyi, kendi yalanlarımıza, kabullerimize, yargılarımıza göre şekillendirmek için yanıp tutuşuyoruz.
“Doğanın huzur verişi” de bundan değil mi?
Elbette doğa huzur verir. Ama yalnızca “evcil doğa” huzur verir. Kendi şartlarımıza göre tasarlanmış bir doğa manzarasıdır huzur veren.
Vahşi doğada ne olduğumuzu anlar, efendi olmadığımızı fark ederiz.
Vahşi doğada, yani aslında sadece doğada, yaşamaya çalışan diğer canlılardan hiçbir farkımız olmadığını, her an av olabilme korkusunu yaşayarak öğreniriz.
Doğa bize ne olduğumuzu ya da olmadığımızı gösterir.
Acaba o yüzden mi düşmanlıkları?