Dolarla…
“Maaş değil ama naaş dolarla” adlı mahsun hikâye.
Amerikan bezi lazım, giderayak.
Saracaklar malum, üstüne gül suyu.
Dokuması yerli de pamuk nerede?
Tövbe tövbe… Onu sormuyorum, senin aklın fesat.
Kefen saf pamuklu kumaş ya… Hani adı da Amerikan…?
İşte o kumaşı dokumaya pamuk lazım ya…?
O pamuk nereden?
Yaşar Kemal’in Çukurova’sı mı?
Harran mı?
Söke Ovası mı?
ABD mi?
Yunanistan mı?
…
Nereden geliyor o pamuk?
Mesela kefen bezimiz Yunanistan’dan geliyor olabilir mi?
Ya o malum pamuk …?
Kaliforniya pamuğu ile öte tarafa geçmek…!
Ama ne bilecen ki?
Olsun, maaş TL.
2020 yılının ilk altı ayında 1,3 milyar dolarlık pamuk ithal etmişiz.
Aç bak, TUİK sayfasına tek tek yazıyor.
Hepsi dolarla.
Pamuk ithalatımızın %70’lik kısmı ABD, Brezilya ve Yunanistan’ın oluşturduğu 3 ülkeden yapılıyormuş.
Umuyoruz ki o pamuk, o pamuk değildir.
Umut fakirin ekmeği, ye memet ye, üstelik TL.
Diyeceksin ki, “ama 12 milyar dolarlık tekstil satmışız, ne haberrr…?”
Tamam doğru, ama hammaddeyi dışarıdan alıp üretmişsin.
O zaman insana sorarlar, “neden tekstil üreterek para kazanıyorsun? Doğru dürüst pamuğun da yok…!”
Çünkü sömürecek işgücün var.
Kimselerin hesabını sormadığı mültecilerin var.
Karın tokluğuna günde 12 saat çalıştırdığın yurttaşların var.
İnsanları sömür sömürebildiğince.
Sonra gel buraya gurur tablosu diye gerin.
Ne haberrr miş…!
Tekstil demek işçi sömürüsü demek, tüm Dünya biliyor bunu.
Şampiyon Çin, ardından Bangladeş 38 milyar dolarlık ihracatla ikinci, Vietnam da yaklaşık o kadarla üçüncü.
Kamboçya, Hindistan, Türkiye… geliyor ardından.
Gurur duyuyoruz.
Kefen bezimizin rengi beyaz mı?
O yetiyor.
Etiyopya Tekstil İşçileri Federasyonu Sekreteri Yhannes Angesom ne demiş? “Dünya’nın her tarafından büyük tekeller üretimlerini Etiyopya’ya taşımaya başladılar. Etiyopya kısa süre içinde bir sanayi ülkesi olup, Bangladeş, Kamboçya ve Vietnam’la tekstil sektöründe rekabet eden bir ülke haline gelecek”.
Gurur duyuyor İşçi Federasyonu yetkilisi.
Daha önce elin ülkesinde köleydi, şimdi kendi ülkesinde.
Gurur duyuyor.
Neyse, şu kefeni geçelim ölmeyeceğiz nasılsa.
Bol bol yoğurt yiyerek, ölmemeye niyetliyiz.
Milli ve yerli gıdamız yoğurdumuz var neyse ki.
Bir de ayran tabii.
Mayası ithal ama üretim yerli.
O kadar olacak, hangimizin mayası yerli ki?
Hitit mi kaldı ülkede Allah aşkına, baksana çevrene hiç görüyor musun?
TUİK yalancımız, bu yılın ilk altı ayında, maya ve sos adı altında 350 milyon dolar ödemişiz.
Diyeceksin, “… o maya başka maya, yoğurt mayası ithal mi edilir? Sen ne biçim yaratıksın hainlik müsveddesi? Milli birlik üstüne mayonezli ahududu sosu…”
Dertlenme saz semai bittiyse, gerçek makamından şarkılara geçelim.
Solistimiz Recep Konuk.
Torku’nun (pancar üreticilerinin ortağı olduğu köklü ve çok başarılı bir kooperatiftir) efsanevi kurucusu, Recep bey bakın ne demiş: “Endüstriyel yoğurtların neredeyse tümünün mayaları yurt dışından ithal ediliyordu. Torku ithal mayayı üretim sürecinden çıkararak, kendi tesislerinde ürettiği yerli maya ile yoğurt üretimine başladı. Yerli mayadan üretilmiş Torku Doğal Yoğurtlar “Mayası Türkiye’de Üretilmiştir” kırmızı vinyetli ambalajlarla ocak ayından itibaren raflarda yerini aldı.”
Torku bunu daha yeni başardı, ya diğerleri?
Maaşımız var TL’leyle, dolarla gideriz ayran içmeye.
Takmayalım kafamıza, kefenlik kumaş yoksa kâğıda sarınıp gideriz… Olmaz mı?
Parası olan (ama TL) kartona sarılır, gariban da ambalaj kağıdına.
Olmaz mı?
Olmuyor güzelim, o da olmuyor.
SEKA’ları sattık, kâğıt kalmadı memlekette.
Türkiye’de yaklaşık 6 milyon ton civarında kağıt tüketiliyor, kağıt sektörünün üretim kapasitesi 3,8 milyon ton dolayında, açığı yurt dışına yıllık 3 milyar dolar ödeyerek kapatıyoruz.
Ahmet beyin yazı yazdığı gazetenin hammaddesi dolarla, maaşı gerçekten TL mi?
İnançlı toplumuz, inanıyoruz.
Tamam, tamam … Kefen muhabbetini bırakalım, pamuk işinden de vaz geçelim.
Genciz, güzeliz.
Kazak lazım, hırka lazım, önümüz kış.
Geçen altı ayda, 231 milyon dolarlık örme giyim eşyası almışız.
Bu da ayıp ama…!
242 milyon dolarlık ayakkabı ithal etmişiz.
Nike var, Adidas var, oralet var, limon var…
Şimdi bir de bardağa dolu tarafından bakıyoruz.
Dolar yükselince ihracat artıyor.
Ürün satıyoruz.
Mesela bisküvi.
Bisküvi için buğday lazım.
Çiftçi buğday ekmeli.
Çiftçinin gübresi ithal, mazotu ithal, tarımsal kimyasalları ithal.
Eeee… ?
Ama çiftçiye ürün bedeli TL.
Bisküvi ile olmayacak bu iş.
Geçen yıl 31 milyar açık vardı, bu yıl turizm de yok, açık artacak.
Bisküvi yanına çay da eklesek?
Olmaz mı?
Sadece petrol ve doğal gaza yılda 41 milyar dolar ödüyoruz.
Ne bisküvi, ne çay….!
Ne koylar, ne madenler, ne fabrikalar…
Satacak başka bir şey olmalı.
Öyle bir şey olmalı ki, satınca hep birlikte nefes alınmalı.