Dosdoğru Dostluklar
Metal paslandıktan sonra kaynak tutmaz…
İstediğiniz kadar uğraşın, nafile…
Velev ki başardınız, bilin ki uzun ömürlü olmaz…
Kısa bir süre sonra bırakır kendisini…
***
Dostluklar da aynı metale yapılan kaynak gibidir…
Çocuklukta kurulan dostluklar bu yüzden güçlüdür…
Bu yüzden yıllar öncesinden gelen eski dostlukların yerini hiçbir şey almaz…
Çünkü temeli atılırken bir beklenti yoktur, menfaat yoktur.
Çocuksunuz işte, ne bekleyeceksiniz ki, ne bekleyebilirsiniz ki?
Bir oyunu, bir macerayı paylaşmaktan başka…
Hayallerinizi süsleyen kırmızı bisikleti anlatmaktan başka…
Harçlıkları birleştirerek alınan bir soğuk gazozu aynı şişeden kafaya
dikmekten başka…
***
Dost ve arkadaş belki aynı manaya açılan sözcükler olabilir…
Ama yüklendikleri anlam derinliği bağlamında çok farklı kavramlardır
aslında.
Arkadaşlık, dostluğun ilk adımı, “intro”sudur…
Yüzeyseldir arkadaşlık…
Sıradandır, olağandır…
Sadece tanışmak bile yeter arkadaş olmak için…
***
Önce arkadaş olursunuz…
İntro hoşunuza giderse devam edersiniz görüşmeye…
Daha çok şey paylaşmak gelir, daha detaylı tanımak gelir içinizden.
Ve en nihayet arkadaşlık dostluğa dönüşür…
Ya da dönüşmez, yüzeyselliğini sürdürür…
***
İnsanın hayatı boyunca sayısız arkadaşı olur…
Okul arkadaşları…
Oyun arkadaşları…
İş arkadaşları…
Tatil arkadaşları…
Maç arkadaşları…
Ama dost?
Dost çok farklı işte…
***
“Her dost dosdoğru dost olmuyor” der Shakespeare…
Çok doğru…
Bazen kendimizi kandırır, ya da aldanır “dost” sanırız karşımızdakini…
“Arkadaşımız” bile olmadığı gerçeğiyle yüzleşir, hayal kırıklığına uğrarız…
Ümit Yaşar misali “Yalanlar tükendi, indi maskeler, birer birer bitti
dost bildiklerim.”//demeye başlarız…
***
İçinde beklenti olmayan arkadaşlıklara yakışır dostluk kavramı…
Neyi paylaştığınız kadar nasıl ve hangi koşullar altında paylaştığınız
da önemlidir…
Çocuklukta olduğu gibi, baskı altında kurulan arkadaşlıklar da çok daha
çabuk pekişir, boy atar…
Örneğin hapishane arkadaşlıkları…
Örneğin asker arkadaşlıkları…
Hastanede yatarken başlayan arkadaşlıklar mesela…
Duygu ve kaygı yoğunluğu altında kurulan arkadaşlıkların kısa sürede
dostluğa dönüşmesi beklentisiz yola çıkılmasındandır aslında.
Tek beklenti dayanışmaktır, paylaşmaktır…
Tek çıkar, o zor günleri omuz omuza aşmaktır…
Gerçek dostluğun lezzeti de buradadır zaten…
***
Her yaşta yeni arkadaşlıklar kurar insan…
Ama çocukluk arkadaşlıklarının yerini tutmaz hiç biri…
İnsan yaş aldıkça çocukluğun saflığı yerini beklentilere bırakır;
arkadaşlıklar da bundan nasibini alır ne yazık ki…
Çocuklukta arkadaşlığın cinsiyeti bile yoktur mesela…
Ama büyüdükçe niyetler de farklılaşır.
Mazide kalır o naif doktorculuk oyunları…
Kızlı erkekli el ele dansların edildiği, körebe oynandığı yaşların
masumiyeti yitip gider insanın ruhu başkalaşırken…
Erkeğin kadına, kadının erkeğe bakışı bile değişir ilerleyen yaşlarda…
***
Yaş ilerledikçe arkadaş seçimindeki kriterler de çıkarcı bir hal alır.
Yahu adamın konumu sağlam; bakarsın bana, çocuğuma iş verir…
Bunun durumu iyi; sıkışırsam borç alırım…
Adam cömert herkesi yediriyor içiriyor; ben de nasibimi alayım…
Ne yazık ki hayat gailesine düşünce insan, arkadaşlığın odağına
menfaatlerini koymaya başlar…
Balinanın etrafında yüzüp yemek artıklarından istifade eden parazit
balıklar misali kurulmaya başlanır ilerleyen yıllarda arkadaşlıklar.
Dostluk gittikçe ufukta kaybolur…
Arkadaşlık kavramının bile içi boşalır hatta zamanla…
***
Ne güzel söylüyor Can Dündar…
“Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın…
“Nereden çıktın bu vakitte” dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan
fırladığında…”
Toplasanız toplasanız bir iki taneyi geçmez hayatımızı süsleyen gerçek
dostların sayısı…
En eski dostunuz kaç yıllık?
Neredeyse mazisi ömrünüzle eşdeğer bir dostunuz var mı hala görüştüğünüz?
Önünde çekinmeden ağlayabileceğiniz…
“Param yok” derken kendinizi rahatsız hissetmeyeceğiniz…
Hayatınızda alacağınız kararların sağlamasını birlikte yapabileceğiniz…
Öz kardeşinizle bile paylaşamadığımız sırlarınızı emanet ettiğiniz…
***
Dost dost diye nicesine sarılırız Aşık Veysel gibi…
Çoğunda da illüzyon gördüğümüz gerçeğiyle yüzleşiriz…
Gerçek dostlarımız çocukluktaki, gençlikteki dostlarımızdır…
Yaş ilerledikçe paslanmış paslanır yüreğimiz, yeni dostluklar kaynatmak
zorlaşır.
Ve…
Çocukluğu öldürdüğümüz içindir bugünkü yalnızlığımız aslında…
Sokaklar boşaldıkça, dostluklar da azaldı…
Apartmanlara hapsoldu çocukluk hayalleri…
Cep telefonlarında, bilgisayar oyunlarında yitip gitti…
Gerçek dostlukların temel taşıydı çocukluk…
Çocuklukla birlikte kayboldu gerçek dostluk…