felsefe taşı

Duygusal Zeka

Duygusal Zeka
Mayıs 23
14:36 2014

DUYGUSAL ZEKA :

Duygusal Zekanın tam olarak irdelenebilmesi için öncelikle onu oluşturan iki temel kavramın ,duygu ve zekanın tanımlanması gerekmektedir.

ZEKA :

Zeka ,varlıkların bulunduğu ortama gösterdiği uyum,koşullara göre seçimleri ve yaşamını yönlendirebilme becerisi olarak tanımlanabilmektedir.Bu anlamda zeka varlıkların hareket edebilme,çevresiyle uyum ve etkileşimde olma becerilerinin tümünü kapsamaktadır.Türk Dil Kurumu zekayı şöyle tanımlamaktadır.’İnsanın düşünme akıl yürütme,objektif gerçekleri algılama,yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tamamı,anlak,dirayet,zeyreklik ,feraset’

DUYGU :

Duygu kavramını irdelerken ilk olarak Türk Dil Kurumu tanımını incelemek yararlı olacaktır.’Duyularla algılama,his,belirli nesne olay veya bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim,önsezi,nesneleri veya olayları ahlaki ve estetik yönden değerlendirme yeteneği’
Duygu kavramının anlamını araştırırken kelimenin geldiği kökeninin incelenmesi açısından Dr Daniel Goleman ‘ın görüşlerine de yer vermek gerekmektedir.Goleman’ a göre tüm duygular harekete geçmemizi sağlayan dürtülerdir.Duygu –emotion –sözcüğünün kökü ‘motere’dir.Latince hareket etmek anlamına gelen fiile ‘e’ ön eki getirildiğinde anlamı uzaklaşmak olur ki, bu her duygunun bir hareket oluşturduğu fikrini vermektedir.

DUYGU VE ZEKA İLİŞKİSİ :

Şimdide duygu –zeka ilişkisinin tarihçesine kısaca değinmek istiyorum.Bu konuda ki tartışmaları klasik ve modern olarak iki başlık altında inceleyebiliriz.

Klasik Yaklaşımlar:Antik felsefe de Stoacılar ;bilge kişinin hiçbir duygu ya da hissin etkisinde kalmayan kişi olduğunu savunmuşlardır.Platon ise duyguların alt düzeyde ve yönsüz olduklarını ve mantık tarafından yönlendirilmelerinin gerekli olduğunu öne sürmüştür.Aristo da bu görüşü sürdürerek duyguların bilinç fonksiyonlarıyla beraber ortaya çıktığını ve bu fonksiyonların refakatçileri olduklarını ifade etmişlerdir.Galen’ e göre ise duygular ruhun hastalıklarıdır.Ortaçağ döneminde Avrupa da skolastik Hıristiyan anlayışının da etkisiyle temel duygular şeytana ait kötü unsurlar olarak görülmüşlerdir ve yedi ölümcül günahın (gurur,açgözlülük,kıskançlık,öfke,şehvet,oburluk,tembellik) yorumlamaları da bu görüşü güçlendirmiştir.Yedi ölümcül günahın karşısındaki yedi erdemin (basiret,ölçülülük,metanet,adalet,inanç,umut,sevgi)bunlar karşısında zayıf kaldığı söylenmiştir.Rönesans döneminde şekil değişmiş ve akıl iyiliğin ,duygularda kötülüğün yerini almıştır.Descartes dönemine gelindiğinde ‘cogito ergo sum’ düşünüyorum öyleyse varım temel varsayımıyla hareket eden Descartes e göre duygular kontrol edilmesi gereken ilkel unsurlardır ve akılcılık önemlidir.

Modern Yaklaşımlar :Modern yaklaşımlarla beraber aklın duygulara mutlak egemenliği paradigması artık sorgulanmaya başlamıştır.Özellikle bir nöroloji profesörü olan Damassio Descartes döneminden beri süregelen akıl-duygu bölünmüşlüğünün ve aklın mutlak egemenliğine ‘Descartesin Yanılgısı ‘adlı eserinde karşı çıkmış ve ‘İnsanlığın doğuşundan çok önceleri varlıklar yine varlıktı.Evrimin bir noktasında temel bir bilinçlilik başladı.Bu temel bilinçlilikle basit bir zihin oluştu.Zihnin daha karmaşıklaşmasıyla ,düşünme,daha da sonraları iletişim kurmak ve düşünceleri daha iyi örgütlemek için dilin kullanılması olasılığı belirdi.Demek ki o zamanlar insan ,önce varoldu sonra düşündü.Şimdi biz önce dünyaya gelip gelişirken ,yine önce varoluyor,sonra düşünüyoruz ve ancak var olduğumuz kadar düşünürüz.’diyerek tartışmayı başlattı.

tüm bu kavramlar ve tartışmalar yapılırken ilk olarak Mayer ve Salovey tarafından EQ –Duygusal Zeka ortaya atıldı ve Dr Daniel Goleman tarafından günümüzde geliştirilerek hala sunulmaktadır

DUYGUSAL ZEKA :

Duygusal Zeka (EQ) : Kişinin kendini tanıması, kişisel farkındalığı, sosyal duyarlılığı, empatisi ve insanlarla başarılı iletişim kurma becerisidir.
Zihinsel zeka (IQ) : Çözümleme, akıl yürütme, soyut düşünme, dil kullanımı, zihinde canlandırma ve kavrama becerimiz.
Doksanlardan önce, EQ taze bir konu başlığıyken, bazen sağ beyin etkinliği olarak sol beyin kapasitesinden ayrı bir şey diye tanımlanırdı.

Sol beyin daha analitik, lineer düşünme, dil, akıl yürütme ve mantık bölgesi; sağ beyin ise daha yaratıcı, sezgi, his ve bütüncüllük yeri sayılırdı. Önemli olan, her iki bölgeye de saygı duymak ve ikisinin de eşsiz kapasitelerini geliştirme ve kullanmayı seçmektir. Düşünce ve duyguyu birleştirmek daha iyi bir denge, yargı ve bilgelik yaratır.

• Bilişsel ve duygusal zekası yüksek olanlar hayatı daha iyi anlamaya ve anlamlı kılmaya yetkindir.Bu kişiler kendini tanır, açık ve etkin olarak kendini ifade eder, işbirliği içinde yapıcı ilişkiler kurar, ahlaklıdır; kişisel ihtiyaçlarıyla ailesinin, sosyal yaşamın, iş hayatının ilkeleri ve ihtiyaçları arasında denge kurabilir.

Duygusal zekayı beş boyut ve bu boyutların etkin olduğu sonuçlar açısında ele alacak olursak:
• Kendini tanımak- kendini yönetmek
• Çevreyi hissetmek – ilişkileri yönetmek
• Değişimi yakalamak- kendini yenilemek
• İç dengeyi kurmak- sağlıklı olmak
• Olumlu enerji yaymak-aranan olmak

ÇALIŞANIN DUYGUSAL ZEKASI

Geçmişte kurumlar, müşteriler ve Pazar payı konusunda rekabet ederlerdi. Şimdi ise, en iyi çalışanları bulmak konusunda rekabet ediyorlar.
Kurum kültürüne ve iş performansına uygun çalışanları bünyesinde toplayabilen ve üzerlerine düşenden fazlasını yapmaları konusunda onları yüreklendiren bir kurum, yalnızca profesyonel anlamda değil, duygusal anlamda da yetkindir.

En üst Duygusal Zeka değeri 100 olarak kabul edildiğinde Duygusal Zeka ve İş rolleri arasındaki ilişkiye bakılırsa aşağıdaki dağılım görülmektedir:

İŞ ROLLERİ Duygusal Zeka

IT 75
İK 90
FİNANS 70
MÜŞTERİ İLİŞKİLERİ 97
PAZARLAMA 90
ÜRETİM 60

Şimdi duygusal zeka kavramının olmadığı ya da daha doğrusu duygusal zeka denmediği zamanlardan bir örnek vermek isterim.Stephen R.Covey 8 .alışkanlık kitabında anlatır.

“ABD ve Kanada’daki Yerli Uluslara başkanlık eden Yerli Şeflerini eğittikten sonra, Şefler bana güzel bir armağan vermişlerdi: Üzerine Kel Kartal sözcükleri işlenmiş, oymalı, yaklaşık bir buçuk metre uzunluğunda bir ‘Konuşma Sopası’. Bu ‘Konuşma Sopası’ yüzyıllar boyunca Yerli Amerikan yönetiminin ayrılmaz bir parçası olmuştur.
Gördüğüm en etkili iletişim araçlarından biridir bu.
İşte bunun ardında yatan kuram: insanlar her bir araya geldiğinde, Konuşma Sopası ortaya çıkartılır. Yalnız Konuşma Sopasını elinde bulunduran kişinin konuşmasına izin verilir. Konuşma Sopası sizde olduğu sürece, anlaşıldığınıza ikna olana kadar yalnız siz konuşabilirsiniz. Diğerlerinin anlatmak istediklerini, kendi savlarını, aynı ya da karşı yöndeki fikirlerini belirtmelerine izin yoktur. Ancak sizi anlamaya çalışır, sonra da anladıklarını açıkça ifade edebilirler.
Anlaşıldığını hisseder hissetmez, göreviniz Konuşma Sopasını sıradaki kişiye vermek, sonra da onun anlaşıldığını hissetmesini sağlamaya çalışmaktır. O kendi demek istediğini anlatırken, gerçekten anlaşıldığını hissedene kadar onu dinlemek, ne anladığınızı yeniden ifade etmek ve onunla empati kurmak zorundasınız. Bu şekilde, ilgili bütün taraflar, hem konuşarak hem de dinleyerek iletişimin tamamından sorumlu olur. Her taraf anlaşıldığını hissettiğinde, genellikle şaşırtıcı bir şey olur. Negatif enerji dağılır, çekişme yok olup gider, karşılıklı saygı gelişir ve insanlar yaratıcı olur. Yeni fikirler ortaya çıkar. Üçüncü alternatifler belirir.”
Ne kadar basit bir yöntem değil mi ‘ Konuşma sopası’ bu Kızılderilileri anlasak gerisi çok kolay olacak gibi.Yüzlerce makale yazıldı,yüzlerce konferans verildi …Ben de burada sizleri sıkacak bir çok şey yazabilirim belki de buraya kadar yazdıklarım sıktı ama şu konuşma sopası her şeyi çok net anlatıyor.

‘Başkalarının yanlışlıkları ve kötülükleri ile uğraşarak ruhunu karartma. Düzeltilmesi gereken biricik insan sensin ‘ demiş Emerson.

Duygusal zeka ve diğer zeka türleri sosyal zeka ,şu zeka bu zeka sizi tek bir kapıya götürüyor ,
Delphi’deki Apollon Tapınağının girişinde yazılı, bir ahlâk felsefesi olarak değerlendirilen “Kendini Bil” özdeyişi; M.Ö. VII. yüzyılda Ispartalı Khilon tarafından bireyin ruhsal yanını ortaya koyan, daha sonra da Sokrates’in kendisinin sadece bir insan olduğunun bilinmesi yolunda bir hatırlatması olarak algılanarak, zamanımıza kadar içeriğinden fazla bir şey yitirmeden, değişik anlamları ile kullanıla gelmiş ve tüm ekollerde araştırılan konuşulan bir yoldur.

Kendine git kendini bul kendini tanı ve çevrene faydan olsun.

8.209 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • AmigdalaAmigdala AMİGDALA (Latince: Corpus amygdaloideum), SÜRÜNGEN BEYİN ile bağlantılıdır ve bu kombinasyon, KORKU yolu ile KİTLESEL MANİPÜLASYONun tam ortasında yer […]
  • Baharın Gelişi ve DemeterBaharın Gelişi ve Demeter Bugünlerde önemli bir olay gerçekleşmekte Bahar, toprağın uyanışı doğuşu. Bütün toplumlar için verimli toprak önemlidir. Özellikle eski kültürler tarım toplumu oldukları için topraktan […]
  • Liberteryenizm ve MeritokrasiLiberteryenizm ve Meritokrasi “Sana “benim gibi düşün” demiyorum, sadece “düşün” diyorum...” Başlığı görüp kimsenin okumayabileceği bir yazı olabilir lakin mutlaka yazılmalı kanaatimce. Nedir bu Liberteryenizm ve […]
  • Şef SeattleŞef Seattle Gerçek adı Si'ahl. (1780-1866) Suquamish ve Duwamish kabilelerinin bilge, barışçıl şefi. Yakın ilişkide bulunduğu Kızılderili araştırmacısı Dr. Maynard'ın önerisi ile yeni kurulan kasabaya […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler