felsefe taşı

Egonu Öldür!(me)

Egonu Öldür!(me)
Kasım 06
14:27 2013

“İyi bir öğretmen, kendisini yavaş yavaş gereksiz yapabilen biridir” Thomas J. Carruthers

Hakikati bulmuş ancak insanlığa sözde yardım için aramıza karışmış olduğuna inanan gurumsunun klasik söylemi şöyledir: “Sevgi dolu olun, bırakın paçanızdan sevgi aksın. Kötülükleri görmezden gelin. Sağ yanağa atılan bir yumruk sonrası hemen diğer yumruk için çenenizi ileri doğru uzatın. Huşu içinde melül melül bakakalın. Hayat önünüzden geçip gitsin siz sadece seyredin, egonuzu tarumar edin. Yaşamın şifrelerini çözmüş numarasına yatan bir bilgelik kılıfı takının. Kendinize etiket ve payelerden bir çelenk yapıp boynunuza asın. Koşulsuz sevin, koşulsuz su için, koşulsuz duş yapın. Ne yaparsanız yapın yeter ki koşulsuz yapın. Bir de “negatif enerji” diyerek dolanıp durun.” Birileri bu denge noksanlarına tepki verirse hemen: “Sen tebliğde mi bulunursun, bana ayar mı çekiyorsun, yargılayıcı, ayrıştırıcı, sevgide bir olamayanlar sizi sizi, kötüden, karanlıktan yanasınız sizler, hangi taraftasın söyle hadi söyle… Ya sevgi ve pembe düşler, kuşlar, bulutlar, ya da korkunun karabasanı. Hem zaten kötü yoktur, kapat gözünü bak yok işte, o kadar rasyonel dünyaya inme, tak kanadını uç, egonu da çarmıha ger, hiç ol oldun mu bakiyim, heh olmuş” diye, gözünün beyazını büyüterek taarruza geçmeleri muhtemeldir. Aşırı tepki ile sevgi gösteren, kucaklayan, aşırı iltifatlar ederek sevgi akrobatlığı yapanlara da dikkat etmekte fayda vardır. Ancak burada sevgi, şefkat kelebekliği huşu temsilcisi sazı yine ele alır: “Kötü düşünme, bir çocuğun düşünce tarzı ile düşün her şey iyidir, insanlar iyidir, dünya güzeldir, kötü de ne demek, sil içinden olumsuzluğu, yok öyle bir şey, egonu azı dişinle çiğne, çiğnedin mi şimdi de yut.”

“Egonu öldür, sonsuz ışığın parçası ol, egonu tarumar et ki tanrı ile birleşebil vs…” ezberi için Prof. Dr. Kerem Doksat “egosu (benliği) olmayan kişi zaten ölü kişidir.” der. “Özgür olun, kırın zincirlerinizi hayır deyin, bağımsızlığınızı ilan edin, gurur yapın/yapmayın” “Özgür olun/düşünün” diye sözde öğütler verdikten sonra bir sürü şeyi dikte etmenin de anlamı yoktur. Ülkemizde bilgiden çok titr ve unvan önemli olduğu için kerameti kendinden menkul yol çizicilerin her an ortaya çıkması muhtemeldir.

Olumlu ya da olumsuz geçmişi, yaşananları unutmak, ders almamak da bu toprakların en büyük hastalıklarındandır. Kati surette katıldığım bir söz şöyledir: “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” yani “İnsan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır”. Tarihten, deneyimden, yaşanmışlıktan hiç ders almayıp aynı hataları defalarca yapmak en kibar tabirle sadece akılsızlıktır. Akıl ve ondan yoksunluk ne zaman dile getirilse“ama duygu ya duygu, sen de…” tipi hıçkırıklı savunma da devreye girmektedir.

İçinde bulunduğumuz iklim daha çok yaratıcılığın değil kopyacılığın yaşadığı bir iklimdir. Düşünüp uğraşıp zamanla yeni bir şeyler ortaya koymak yerine, alıp derhal kopyalamak daha cazip gelmektedir. Değişim ve gelişim için “İnanmak en büyük başlangıçtır” denir. Atıp tutup aynı noktaya geri gelmek yerine, yaşamlarımızda bir arayışa girip, gelişim için bir farklılık yaratmak atılacak ilk adımdır. “Erkek lastik gibidir, bağırır çağırır, nutuk atar sonra aynı noktaya geri döner” denir, oysaki gerçekten bir yola koyulmak aynen macunun tüpten çıkışı gibidir, bir daha asla aynı eski köhneliğe dönüş imkânı yoktur. Bir değişiklik yapmak için ne bir otoriteye, ne nakle ne de İsviçreli bilim adamlarına sormaya gerek vardır. “Ya tozu dumanı yutacaksın ya da tozu dumana katacaksın” denir. “Gerçekçi ol, imkânsızı iste.” diyor Che Guevara da; karar veren cesur birey özgürce ilerleyecektir. “Denize giren ya da girmeyen hasta olmaz. Ama yarı beline kadar giren titremekten kurtulamaz.” diyor Ahmet Taner Kışlalı.

Egonun öldürülmesi için çıldıran kesimin klasik söylemleri şöyledir: “Ego sahte benliktir, sen güzelsin, bir tanesin, hiçbir kusurun yok, görmezden gel, pozitif enerji, kendi kusurlarını kendine söyleme, mutlu ol, sen muhteşemsin, aslansın, kaplansın, sen var ya sen… Bolluk sana sen uçtuğun zaman gelir, olumsuz olma bak bu yüzden olumsuzlukları çekiyorsun üstüne, aman negatif bir özelliğim var deme, yok say kendini böyle tanır ve fark edersin. Öz zaten pırlantadır, ego ile kirletme. Kendine dön öyle kalakal, hep pozitif, güleç, olumlu olarak sırıt.” veya “Bu nasıl ego, ay sadece kendini kurtaracak.” “Yok, yok önce kendini sevmelisin. Tarafını seç sevgi mi korku ve nefret mi ?” “sevelim sevilelim kalplerimiz sevgi ile fışkırık olsun” tipi koşulsuz sevgi kelebekleri “Egonu öldür. Hiç ol. Kaybol, yok ol. Uç git.” diye ısrar ederler. Oysa ego değil, karanlıktır aydınlatılması gereken. Ego sevgi ile kontrol edilip dengelenmelidir, hatta bireyin kendince işlenmelidir ki gerek kişisel gerekse bütünsel bir ilerleme ve gelişim olabilsin. Diline sevgiyi pelesenk edenlerin, nedense iş eyleme gelince tavırları uyuşmamaktadır. “Kişi, en çok kendi ihtiyacı olduğu kavramlardan sürekli söz edip, önerir” denir. Kendine iyi davranmak ve acımasız olmamak, kendini ve evreni sevmek ayrı; kendini kusursuz felsefe taşı sanmak ayrıdır.

“Egoyu sıfırlamaya gayret edilmesi lazım.” garip söylemine bir başka yanıtı da Ertuğrul Özkök yazısında şöyle veriyor: “Yıllar geçip, kendi egom da biraz palazlanınca anladım ki, bir insanda ego denilen Allah vergisi şey, ötekilerinden biraz hallice olmayınca, bir şey yapamıyor. Yani başarı için, hele hele rekabetin insafsız, iflahsız olduğu bir yarışmada, Allah’ın insana “Yürü ya kulum” demesi için o egodan biraz değil, bayağısı şart. Vasat ego farklılığı sevmez. Sevmez ne demek, nefret eder, üzerine çıkıp tepinmek, bitirmek, tasfiye etmek, hatta öldürmek, yok etmek ister.”

Prof. Dr. Kerem Doksat zaman zaman kişinin “murâkabe-i nefs” eylemek yani kişinin kendi egosunu gözden geçirmesi gerekliliğinden bahseder. Zaman zaman egonun havasını azaltmak, titreyip kendine gelmek ve kendine çeki düzen vermek gereklidir. Ayna ile yüzleşmek budur. “Kendi”liğinin objektif olarak gözden geçirilmesidir. Ben’in terk edilmesi, öldürülmesi söz konusu değildir; seviyesinin yücelmesi, arınması, tanınması, olması, daha çok ışık tutulması(aydınlanma, bilgilenme) bireysel çalışmamızdır.

Kendince bir yaşam üstadı olup atıp tutanın kabarık “yapın/yapmayın” listesi, bir diğerininki ile tam tersi olabilmektedir. Şunun yolunu, bunun yolunu değil, bireye özgün kendi yolunu kişi kendisi seçer ve yaşar. Okur, yaşar, öğrenir, uygular, herkesi birer ayna gibi görür. Birinden bir şey öğrenmek konusunda egosal problem yaşamaz. Kimden, hangi olaydan, yaşanmışlıktan, okunan kitaptan ne alması gerektiğini kendi düşünür. Yolcu zaten zamanın kıymetini bilir, düşünür, araştırır, okur, seçer, karar verir ve farkında yaşar. Kendi eksiklerini bilir, gücü yettiğince kendini geliştirmeye çabalar. Her şeyde olduğu gibi altın kural dengedir. Onun/bunun “Yap/yapma” dediği laf kalabalığı; onların kendi çıkarımlarıdır. Yolcu, tarottaki “ermiş” kartında olduğu gibi elinde bilginin hiç sönmeyen yol gösterici ışığını taşır ve o ışık asırlar boyu sönmeden elden ele geçer. Gönlünde ise durmadan laf olsun diye konuşularak içi boşaltılmamış gerçek, öz sevgi vardır.

Bireyin yolu özgündür, yolundaki kendi çıkarımları kıymetlidir, kendini olumlu ve olumsuz yönleri ile tartması, tanıması ve kendini gerçekleştirmesi yolculuğunun aşamalarıdır. Onun özgün çıkarımları, insanlığın külliyatına yapacağı katkı önemlidir. Büyük ya da küçük yaratacağı olumlu etki, yapıya koyacağı her tuğla değerlidir. Yolcu her konuda bir dinamik dengeler manzumesidir. Zıt kutupların arasında kendi, özgün ve ince yolunda hürce sonsuzluktan sonsuza doğru hep ilerleyecektir. Bu arayış hiç ama hiç bitmeyecektir…

“Küçük insanların büyük gururları olur” Voltaire

9.250 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Heykeltıraş RasimHeykeltıraş Rasim Bir arkadaşım var, Rasim. Heykeltıraş Rasim. Heykel yapar. Bir elinde çekiç, bir elinde taşçı kalemi, sabah akşam tak tuk taka taka tuk tuk tuk… Geçen gün yanındaydım, “bi dön […]
  • YaşYaş OL- Neye ağlıyorsun yine? AĞ- Yok bir şey... OL- Ne demek yok bir şey? Var bir şey ki akıyor yine... AĞ- Yok bir şey dedim! OL- Yokmuş... AĞ- ... . . . OL- Hep böyle […]
  • Nasıl?Nasıl? Keşke bilsek! Neyin ne zaman ve nasıl olacağını yani... Çoğu yaşamsal kavramın ya da kimi zaman "kaza" denebilecek yaşantıların kendi içinde hazırlık süreci olsa da bilincimizin ve […]
  • Eylemde denge ve güzellikEylemde denge ve güzellik Yaşam bir oyun, bir tiyatro ve sen de bir oyuncu Yaşamda ne pas pas ol, ne de zorba Ne ezil, ne de ez Sen sen ol, hep dengede ol, dengede kal Denge noktası bilgelik noktası, […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler