Erdemli Okyanusun Meteoroloji Dersi
Şu dünyada en bilge olanı arayan, Okyanus’u bulur. Bilgeliğin peşinde akıp duran tüm derelerin ulaşacağı yerdir Okyanus. En yaşlı, en görmüş geçirmiş olandır o çünkü. Uygarlıkların doğumuna da tanık olmuştur, yok oluşuna da. Birbirlerine hasretle uzanan elleri de birleştirmiştir, düşmanca hamle yapanları da. Tarihin tüm bilgisine tanıktır Okyanus. O, bize dair her sırrı bilendir.
Okyanus tektir. Yeryüzünün farklı bölgelerine farklı isimler konmuştur, büyük resmi göremeyen insanlar tarafından ama tektir o. Dünya’nın neresine gidilirse gidilsin, bütün denizler birdir, aynıdır, tektir, bir bütündür. Hepsi, bir ve tek Okyanustur.
Günlerden bir gün, meteorolojinin sırlarını merak edenler, çağırmışlar bilge Okyanusu üniversiteye, ders vermesi için. Okyanus kabul etmiş ama bir şart koşmuş. “Nasıl olsa meteorolojiyi az çok herkes bilir orada. Bilen bir öğretmen anlatır, ben, onun anlattıklarını bilmeyenlerin de anlayabileceği bir dile çeviririm” demiş. Böyle yüce bir bilgeden gelen her lütuf kabul edileceğinden, hemen sevinçle buyur etmişler bilge Okyanusu.
Koca amfi hıncahınç doluymuş. Bütün öğrenciler, hatta yüce Bilgeye saygıda kusur etmek istemeyen bütün öğretmenler, suspus olmuşlar, ağzından çıkacak her sesi ilgi ve saygıyla ve elbette muazzam bir sessizlikle bekliyorlarmış. Bilgeliği gözlerinden taşan Okyanus, bilgili bir öğretmeni yanına kürsüye davet etmiş. “Buyurun başlayın meteorolojinin esaslarını anlatmaya” demiş. Öğretmen başlamış:
“Güneş Yer’i ısıtır. Isınan yer, bu ısıyı üzerindeki havaya aktarır. Isınan hava yükselir. Yükselen havanın altında boşluk kalamayacağı için oraya doğru ısınmamış, soğuk bölgeden hava akar. Buna rüzgâr denir.”
Okyanus, “Teşekkür ederim sayın öğretmen” demiş, “Şimdi buraya kadar anlattıklarınızı, ben herkesin anlayacağı dile çevireceğim izninizle.” Devam etmiş:
“Akıl, zihni besler. Beslenen zihin, bu besini içindeki düşünceye aktarır. Beslenen düşünce zenginleşir. Zenginleşmeye devam edebilmesi için zihnin beslenmemiş düşünceleri zenginleşmek için zengin bölgeye doğru akar. Buna merak denir.”
Salonda bir sessizlik olmuş. Herkesin gözü şaşkınlıkla büyümüş. “Hiç böyle düşünmemiştik” demiş hemen herkes içinden. Bir sonraki cümleyi merakla beklemeye koyulmuşlar. Okyanus, sözünü tamamlayınca, öğretmenden nazik bir jestle devam etmesini rica etmiş. Öğretmen sözünü sürdürmüş:
“Bütün teknelerin hareket etmesini sağlayan rüzgârdır. Denizciler bütün keşiflerini rüzgâr sayesinde yapabilmişlerdir. Aynı zamanda rüzgâr sisi de dağıtır ve insanın önünü daha iyi görmesini sağlar. Rüzgâr olmadan sis dağılmaz, teknedekiler önünü göremez, tekne hareket edemez.” Sözünün burasında durup Okyanusa bakmış, yüce Bilge de başıyla işaret ederek lafı buradan devralacağını anlatıp, girmiş yeniden söze:
“İnsanlığın tüm olumlu hareketi merak sayesinde olmuştur. İnsanoğlunun bugüne kadarki gelişiminin tamamı merak sayesindedir. Umursamazlığı bitiren meraktır. Çünkü merak etmek umursamaktır. İnsanın, geleceğine umutla bakmasını merak sağlar. Merak yoksa, umursamazlık dağılmaz, insanın geleceğine umudu kalmaz ve insanlık hiçbir gelişme gösteremez.”
Salondakilerin şaşkınlığı bir kat daha artmış. “Meğer ne hazineler gizliymiş şu meteorolojinin içinde” diye düşünmüşler ama bilge Okyanusa saygısızlık etmemek için aralarında tek ses çıkartmadan dinlemeyi sürdürmüşler. Sözü yine bilgili öğretmen almış:
“Isınan su buharlaşır, buhar da bulutları oluşturur. Bazen yağmur, bazen kar olur. Sonuçta hepsinin özü sudur. Yağmur en kıymetlisidir. Çoğu zaman berekettir. Ama nereye düştüğü de çok önemli. Toprağa düşer çamur olur, bazen yolu kayganlaştırır, verimli tarlaya düşer, ürünü coşturur.” Artık ne kadar konuşup, ne kadar susması gerektiğini kavrayan öğretmen, kibarca sözü Okyanusa bırakmış lafın burasında. Okyanus çevirmiş yine anlatılanları:
“Akılla beslenen bilgi, söze dökülür. Söze dökülen bilgi, eserleri oluşturur. Bazen yazı olur, bazen şiir ya da türkü. Sonuçta hepsinin özü bilgidir. Yazı, en kıymetlisidir. Çoğu zaman uygarlığın ta kendisidir. Ama nasıl bir ortamda, hangi gözle yazıldığı da çok önemlidir tabii. Buna hazır olmayan veya aklın beslemediği bir zeminde yazılırsa, insanın yolunu zorlaştırır. Uygarlığa açık bir toplumda yazılırsa, uygarlığın gelişimini coşturur, hızlandırır.”
Dinleyenler, büyük hayranlıkla bakıyorlarmış Okyanusun bilge gözlerine. Ağzından çıkan her söz, inci gibi değerliymiş. Öğretmen devam etmiş:
“Yer’de su yoksa kuraklık olur. Kurak yerin yağmura ihtiyacı vardır ama su yoksa yağmur da yağamaz ki.”
Okyanus, hemen devreye girmiş: “Burası çok önemli” demiş ve sözünü sürdürmüş: “Bilgisiz zihinde cehalet büyür. Cahil zihnin yazıya ihtiyacı vardır ala bilgi yoksa yazı nasıl yazılsın?”
Amfiyi dolduran yüzlerce öğrenci ve öğretmen, sessizliklerini korumuşlar ama vücut dilleriyle, “Bu kadar da olmaz ki. Nasıl da görememişiz gözümüzün önündekini bunca zamandır” der gibilermiş. Öğretmen meteoroloji bilgisini vermeyi sürdürmüş:
“Bazen Güneş kurak Yer’i öyle ısıtır ki, çevrede bulunanlar serap görür. Lakin gerçekten su yoksa, serap, içi boş bir hayalden öte bir şey değildir.”
Okyanus, gülümseyerek sözü almış yeniden: “Bazen akıl, câhil zihne öyle oyunlar eder ki, bunu bilmeyenler ortada önemli bir fikir var zannederler. Ama içinde bilgi yoksa, boş fikir ne işe yarar ki?”
Bunu der demez öğretmene dönen Okyanus, “Haydi artık sözün en özünü söyle de bitirelim sayın öğretmen. Yoruldum zira, biraz dinlenmem lazım” demiş. Öğretmen, anlatacaklarını kısa kesip, sözün özünü söylemiş:
“Su yoksa kuraklık vardır. Hayatın var olabilmesi için su, hava, rüzgâr, toprak yani yer ve elbette her şeye hayat veren Güneş bir arada bulunmalıdır.”
Okyanusa gelmiş sözün özünü çevirerek konuşma sırası. Okyanusun gözündeki pırıltı daha da artmış gibi görünüyormuş o an. Bilgece gülümsemesiyle çevirmiş bunu da:
“Bilgi yoksa cehâlet vardır. Hayatın var olabilmesi için bilgi, düşünce, merak, zihin ve elbette bunların hepsine can veren akıl, bir arada bulunmalıdır.”
Dakikalardır sessizliğini koruyan amfidekiler, bir anda ayağa kalkarak çılgınca alkışlamaya başlamışlar bilge Okyanusu. Üniversitenin rektörü, uğurlamak üzere Okyanusun yanına gelip ellerine sarılmış ve “Artık size neden Okyanus dendiğini daha iyi biliyoruz. Dünyadaki suyun çoğunu bünyenizde barındırıyorsunuz. Yani bilginin çoğu sizde. Bizi de bereketinizle ıslattığınız, kuraklıktan bir kez daha kurtardığınız için çok teşekkür ederiz büyük usta. Bize yeniden ders vermek için gelir misiniz?” demiş. Okyanus, “Elbette gelirim. Öğrenmek isteyenden bilgi saklanır mı hiç?” diye yanıtlamış ve dinlenmek üzere uzaklaşmış.