Evler
Küçük ahşap bir dizi evlerdi
On yıl önce o sokak.
Sonra geniş caddelere çıktık.
Diye başlar Behçet Necatigil’in ”eski sokak’ ‘şiiri.
Kimseler yokken geçtim fotoğrafların olduğu sokaklardan.
İşime, gücüme bakarken gördüm ağlayan duvarları, giysisi eskimiş evleri. Bazılarında çiçekler inadına sönmemişti ve kapılarında bahçelerinde kediler köpekler biz buradayız gitmeyiz diyorlardı.
Yine Behçet Necatigil ” Evler” şiirine şöyle başlar.
İnsanlar yüzyıllar yılı evler yaptılar.
İrili ufaklı, birbirinden farklı,
Ahşap evler, kâgir evler yaptılar.
Doğup ölenleri oldu, gelip gidenleri oldu,
Evlerin içi devir devir değişti
Evlerin dışı pencere, duvar
Siz belki evler şiirinin tümünü okursunuz ki okuyun bence ama şu dizeleride ekleyeyim evler şiirinden
Evlerin çoğu eskidi gitti, tamir edilemedi,
Evlerin çoğu gereği gibi tasvir edilemedi.
Kimi hayata doymuş göründü,
Bazılara zamana uydular.
Evlerin içi oda oda üzüntü,
Evlerin dışı pencere, duvar.
Kimse yokken geçtim ama içlerinde kimseler vardı. Kimbilir ne anılar anlatırlar konuşsanız.
Behçet Necatigil’den Fernando Pessoa’ya ve ” Yola çıkmak, yitirmek ülkeleri ” şiirine göz atarsak
Yola çıkmak! Yitirmek ülkeleri!
Bir başkası olmak süresiz,
Yalnız görmek için yaşamaktır
Köksüz bir ruhu olmak!
Kimseye ait olmamak, kendime bile!
Durmadan gitmek, sonu olmayan
Bir yokluğun peşinde
Ve ona ulaşma isteği içinde!
Böyle yola çıkmaktır yolculuk….
Diyebilirsiniz ki,
Yavv biz sabah akşam aynı güzergahtayız. Çeşit yok.
Demeyin,
Çeşit bulurum, çeşit çeşit olurum.
Örneğin işi Ankara Sakarya caddesinde olan bir kişi o eski pasajların içindeki esnafın dükkanlarının önünden, daracık merdivenlerden geçmediyse Sakarya’daki balıkçı ve çiçekçilerin önünden geçti bittiyse Sakarya… El Fatiha o ruha.
Bakın Pessoa Dalgın ve ötesiz şiirinde neler der,
Dalgın ve ötesiz berisiz
Ve de tanımaksızın
Yüzüyorum ölü denizinde
Kendi varlığımın.
Suyu hissettiğimden
Hissediyorum sıkıntıyı…
Görüyorum seni, ey çalkantı,
Hayat-huzursuzluk…
Bana has yelkenler ki…
Çark etmiş dümeni…
İnsan sureti gibi soğuk
Yıldızlı bir gökyüzü.
Gökyüzüyüm ben, rüzgârım…
Gemiyim ve denizim…
Hissediyorum ki ben değilim…
Yadsımak isterim onu.
Böyle uzun yazılarımla ve yürürken çektiğim fotoğraflarla sizi sıkmıyorsam kapanışı daha bitiremediğim bir kaç dize ile yapayım,
Çıplak ayaklarıyla sokakta ses çıkarmadan
İlerliyordu.
Üzerindeki giysiler kadar eski bir evin önünde
Mahallenin kızları akşam güzergahını belirliyorlardı.
Ucuz bir şarap gibi kokuyordu cadde.
Sokak lambasının altında bir pazarlık başlamıştı.
Pencerelerden ışık sızmasa bile
Tüm yoksullar uyanıktı…
Sevgilerimle
Not :Birileri Antalya’ya sonbahar geldi diye haber versin ayıptır 30 derece.