felsefe taşı

Ezoterik Gelenekte “Balık”

Ezoterik Gelenekte “Balık”
Ocak 08
08:35 2018

Ezoterik gelenekte balık ve balıkçılık önemli bir sembol ve metafor olarak yer alır.

Öyle böyle değildir.

Hamsi ızgaranın ötesi, düşün yani.

Hamsinin ötesi yok mu?

Haydi bakalım, var mı, yok mu görelim.

Balık dediğin, denizdedir (gölle, ırmağı boşver).

“Deniz” deyip geçme, Okyanus o.

O Okyanus ki, Dalay Lama’nın Dalay’ı, Cengiz Han’ın Cengiz’i dir.

(Dalai Tibet dilinde Okyanus demek; Cengiz – yani Tengiz – yani Dengiz – buradan da ‘al sana Deniz’, Yani Cangiz Han = Okyanus Han’ı)

Şimdi diyeceksin, “ne Tibet’de deniz var, ne de Orta Asya bozkırlarında…?”

İşte işin sırrı burada, ne deniz deniz, ne de balık balık.

Ne sen sen, ne ben ben …

Hamsiyi hiç sorma.

O Okyanus ki, aklın zaman-mekanı aştıktan sonraki sınırsızlığıdır.

Uçsuz bucaksız olanın hür zihnidir.

Bak şimdi balık ne oldu?

Bir kere, balık dediğimiz naneruhu Ma’dan doğmuş.

Annesi ma.

Ma, yani M, Fenike alfabesi ve diğer eski dillerdeki ilk piktogramlardan.

Su demek, deniz demek.

Bir dalga şekli.

Evrile evrile M olmuş.

Bir tür mee / mııaaa sesi titreşimi.

Hindistan’a özgü dinsel gelenekte bir hece vardır, OM.

Sanskrit dilinde o sesini veren, a ve u ünlüleriyle, m sesinden oluşur[1]. Bu üç ses yeryüzü, gökyüzü ve gök katlarından oluşan üç dünyayı; Brahma, Vişnu ve Şiva’dan oluşan üç büyük Hindu tanrısını simgelermiş.

Eski Hint dilinde maya/maja su demek.

Ya Arapça da?

Arapça’da ma su demek.

Mai veya mayi de suya ait olan.

İbrani dilinde Mah’yim (mayim) su demek.

Latin dillerindeki su/deniz karşılığı kullanılan sözcükler de bu çerçevede bize hiç yabancı gelmezler: Marin, mare, maris, mori …

İnsan, tarihi boyunca hayatın kaynağı olarak suyu bilmiş, onu öyle kabul etmiş. “Hayat suda doğar. Öyleyse, su doğurandır” demiş.

Yani, su olan ma aynı zamanda da ana olan ma dır.

Kraliçe Maya (Maja, Maia), Siddartha Gautama’nın, yani Buda’nın annesi.

Eski Yunan’da ve Roma’da Maya önemli bir dişi mitolojik karakter.

İsa’nın annesi Meryem/Maria/Mary da bizi buraya taşıyor.

Japon geleneğinde o dişi karakterin adı Mayaka/Mayoko olmuş.

Japoncada maya=hakikat demek.

(Japonya’da Maya Dağı, Buda’nın annesine adanmıştır).

Buda’nın, İsa’nın, Hermes’in anneleri hep Ma ile başlar.

Tesadüf değil elbette.

Anadolu’da, kadim Luwi dilinde, M titreşimi, bazen başına ‘A’ almış, am/ama/ana olmuş.

Hititler Anna veya Annaş demişler.

Sümerler de tanrıların ulu annesine Mammi demişler.

Eski Mısır mwt, maut veya mut olarak okunabiliyor.

Babil’e gidince, başa ‘İ’ almış, İanna olmuş.

Nasıl?

“Vay canına” dedin mi?

Demediysen, devam.

Madem, su – kadın ilişkisi, doğurganlık üzerinden karşımıza çıkıyor, o zaman su dediğimizde aynı zamanda okyanus ve denizi de (zahiri ve ezoterik anlamlarıyla) düşünmemiz gerektiğini bilmeliyiz.

Okyanus (deniz), dolayısıyla su, kavramsal olarak, tüm varoluşun koca anası, büyük doğurgan zihindir.

Okyanus’tan, onun içindeki, onun doğurduğu ama aynı zamanda kendi de bol miktarda doğuran (yumurtlayan) bir canlıya geçelim, balık.

(sanki konuya giriyor gibiyiz?)

Balık, çoook çok eski dönemlerden beri, bol bol yumurtladığı ve denizin içinde yaşadığı için bereket olarak kabul edilmiş.

Eski Yunan ve Roma’da balık, Afrodit (Venüs) tapınımıyla ilişkilendirilmiş mesela.

Bak şimdi, işin ucu nerelere nerelere gidecek.

Günümüzde halen devam eden (örneğin Yahudilerde) Cuma günleri balık yeme alışkanlığının kökeni eski pagan geleneğinden gelir.

Niye Cuma peki?

Çünkü, Cuma (Friday) adını tanrıça Freya’dan alır.

Freya, İskandinavlar için Venüs’tü[2].

Günümüzde Cuma, pek çok gelenekte doğurganlık, güzellik tanrıçasına adandığı için, kutsal sayılır ve bir şekilde balık ile ilişkilendirilir.

Ana tanrıça kültünün bir zamanlar etkili olduğu yerlerde, Cuma’nın kutsiyetinin halen devam ettiği gözlenir. Örneğin, İslam kültüründe de Cuma bereket sunar.

O gün yapılan ibadet, diğer günlere göre çok daha etkilidir.

Al sana balıktan çıkma bir bilgi.

Hazır konu Venüs’den açılmışken belirtelim, Venüs de denizden doğanlardandır. Bu Cronos (ki zamanı yaratan ve zamanda seyahat edendir), babası Uranüs’ü hadım eder, penisini denize atar.

(eskiden yaparlarmış böyle şeyler, örnek almamak lazım)

Sonuç itibarıyla Uranüs’ün penisinden deniz döllenir ve Venüs doğar[3].

Botticelli’nin ünlü “Venüs’ün Doğuşu” tablosu da bu doğumu anlatır bize. Tabloda Tanrıça Venüs, bir midye kabuğundan doğmuştur. Midyeden, balıktan doğum benzer anlamlarda yani.

Erken dönem Hristiyanlar da, dine katılanlar için düzenlenen vaftiz törenlerinde, sudan çıkarttıkları yeni Hristiyanlar için “Mesih’in denizine yeniden dönüyorlar” derlermiş.

Şimdi diyorlar mı? Bilmiyorum.

Peki, neresi Mesih’in denizi?

Sudan çıkmak yeni bir doğuşun başlangıcıydı.

Bu doğumu ve başlangıcı, şuur düzleminde gerçekleşen bir aydınlanma, yükselme (inisiyasyon) olarak algılamak daha doğru olacaktır, yani bilginin kaynağına, Gnos’a yönelme hamlesi.

İsa kendisine ilk bağlananlara bu nedenle “balıkçı” demiş olabilir mi?

Bakın ne demiş: “Sizi insan avcıları yapacağım, balık yerine insan avlayan balıkçılar olacaksınız”.

Yolu benimseyecek olanlar balık, onları yakalayacak olanlar da balıkçı.

İsa için “Balıkçı Kral” denmesinin nedeni de bu mudur?

Budur!

Bazı kaynaklar bu konulara zahiri yaklaştıkları için, İsa’ya Krali bir soy bulma telaşına kapılmışlar.

Boşa çaba, insan bir sorar, “abi bir şey duyduk doğru mu?”

Doğru değil.

Konu tamamen ezoteriktir ve adı geçen kraliyet, gelenekte pek çok kez tekrarlanan “Alemin Kralı / Hükümdarı” terimiyle ilişkilidir. Alemin Kralı Tanrıdır. Bu bağlamda “Krali Soy” daha farklı bir boyutta, farklı bir soyu ifade eder. Varsayılır ki, Krali Soy, Hakikat Kelamını taşımakla, daha doğrusu ‘aracılık’ etmekle görevli aracılardır.

Konu, görüleceği üzere, çok farklı yönlerde genişleme eğilimi taşır. Kadim geleneğin koridorlarında, serbestçe ilerlemek mümkündür, lakin böyle bir serbestlik beraberinde bir disiplini de gerektirir.

“Aracılar” konusu ileride yeniden ele alınır belki, kim bilir?

Ben bilmem.

İyisi mi, biz şimdilik ilerleyelim.

İlk Hristiyanlar balık ve balıkçılığı o denli benimsemişler ki, mezarlarına balık sembolü çizmeyi tercih etmişler.

Haç sembolü çok daha sonra, 8. ve 9. YY’da ortaya çıkıyor.

Yani?

Bin yaşıma daha girdim, balık haçtan önce mi?

Balık haçtan önce değil, haç balıktan sonra.

Şaka şaka… bu işlerin öncesi sonrası yok, takılmayın bu Cronos’un ayak oyunlarına.

Balık da, haç gibi İsa’dan çok daha eski dönemlerde, benzer amaçlarla kullanılan, kadim bir sembol.

Hepsi, hep aynı hikayeyi anlatıyor elbette.

Başka hikayemiz mi var ki?

Di mi yani?

Sol tarafta görülen desen, Mezopotamya’dan (Samarra) kalma bir tabak. İçindeki motif, sol merkezli dönüşü anlatıyor. Merkezde svastika, çeperlerde de, aynı yönde dönüşlere katılan balıklar ve onları avlayan balıkçıl kuşları.

Aşağıdakiler de, yine Mezopotamya’dan (Babil) balık – adam kabartmaları. Babil’in ünlü balık adamlarına ‘Oannes’ deniyor günümüzde. Spekülasyonlar çeşitli, konumuzun dışında olduğu için girmiyoruz.

Aracılar’a mı referans var burada?

Dedikoduya sürüklemeyin beni şimdi, akşam akşam…

Sonuç olarak söylenebilecek olan, tüm uygarlıklarda spritüel veya kültürel, balık önemli bir sembol olarak işlev görmüştür.

Genel olarak, bereketi ve yaratıcılığı ifade etmiş arkadaş.

Bu konuda Emanuel Swedenborg şöyle bir yorum yapar “balık özellikle bilgiyi simgeler, çünkü balıklar suların en derin yerlerini bilebilen canlılardır”.

Tut ki Okyanus koskoca bir zihindir ve o zihinde balık olarak dolaşan bir dünya zihinler vardır ve bu balıklar o sonsuz okyanus içinde yumurtlayıp dururlar.

Balıkçı mı?

Onlar insan avlıyormuş ya, balık nerden çıktı?

Ha bir de Pinokyo var değil mi?

Hani balıktan çıkınca can bulmuştu?

Ama o zaten masal.

Masal olmayan ne var?

Sanırsın ki, sen masal değilsin de misalsin.

İlahi

[1] Doğu mistisizminde OM Logos’un bir adı olarak da kabul edilir. Bu isim çok şaşırtıcı bir biçimde, eski Hristiyan sembolizminde de yer almaktadır ki, burada Mesih’i temsil için kullanılan işaretler arasında bir tanesinin daha sonraları Ave Maria’nın bir kısaltması olarak kullanıldığını fark ediyoruz; ve bu, önceleri, Kelam’ın her şeyin başı ve sonu olduğu anlamındaki Yunan alfabesinin iki üç harfleri olan alfa ve omega’yı birleştirene eşit bir şey idi. Gerçekte, bundan daha da mükemmeldir zira, hem baş, hem orta, hem de son anlamına gelmektedir. Şu işaret (XXX), hakikaten AVM şeklinde ayrıştırılabilir. Yani, tek heceli OM kelimesini teşkil eden üç unsura tekabül eden Latin harflerine ayrıştırılabilir (Sanskritçe’de sesli bir harf olan ‘o’ harfi, ‘a’ ile ‘u’ harflerinin bileşiminden oluşmaktadır). (Rene Guenon – alemin hükümdarı, sf. 11-12)

[2] Manly P. Hall, Tüm Çağların gizli Öğretileri, Mitra, Sf. 252.

[3] Varoluşun kutsal döllenme öyküsüdür (hierasgamso). Osiris, Typhon tarafından parçalanınca, penisi Nil’e atılır. Frigya’nın Güneş -Tanrısı Atys kendi organını keser. Fenike’nin Güneş-Tanrısı Adonis bir yaban domuzu tarafından penisinden yaralanır. İskandinav Güneş Tanrısı Odin’in ve Aryan Tanrısı Varuna’nın organları da aynı şekilde kesilir ve sonra geri kazanılır… Sonuç itibarıyla fallik sembol ve onun döllediği bir dişil ortam (bazen sütun üstündeki nar, bazen yumurta, bazen küre) bu döllenmeyi temsil eder. Olay, bir bakıma varoluşun sembolik anlatımıdır.

6.475 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Unutma Beni – Varşova Gettosunda Son SederUnutma Beni – Varşova Gettosunda Son Seder Varşova Gettosunda Son Seder(Hamursuz Bayram Yemeği)... Asla Unutmayalım! Bu, ikinci Seder'in Varşova Gettosundaki son Seder'in hikayesidir. Son bir sığınak kalmıştı. Son bir aile […]
  • Ulan Camus, ne adamsın…!Ulan Camus, ne adamsın…! Bir kedimiz var adı kola. İki kardeşti bu zibidiler, diğerinin de adı fanta idi. Renkleri andırıyor diye verdik bu isimleri. Neyse... Fanta erkek olandı, kız peşinde gitti, gelmedi. […]
  • Trança Al!Trança Al! Dün takık günlerimden biriydi. "Balık" diye tutturdum. Sembolik olandan değil, bizatihi mideye giren lokma cinsinden 'balık'. Balıkçı ya gittik, adam tutturdu, "trança al" diye. […]
  • 343884224_3498083580437874_5175996120901595972_nTut ki öldün Tut ki öldün. “O nasıl söz?” Olacak iş değil de, şu ‘tut ki’ aleminde oluyor bazen. Ölüyor insan. Kültür, inanç ne olursa olsun, değişmeyen bir şey var ki, o da insan evladının “bak […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler