Gaudi’nin Barselonası
Sizleri Antoni Gaudi’nin hayatıyla sıkmak istemem ama bazı detayları vermek zorundayım:
Gaudi 1852 senesinde Katalanya’ da doğar. 30 yaşına geldiği zaman mimarlık fakültesinden mezun olur. Onu mezun eden hocaları şu sözle Gaudi’ nin sanatını özetlerler: “Acaba bir deliye mi diploma verdik? Yoksa bir dâhiye mi? Bunu ancak zaman gösterecek..”
Aslında ikisinin arasında pek bir fark yoktur. IQ 180’e yakınsa dahidir, üstüyse delidir. Yani dahi ile deli arasında küçücük bir fark vardır. Lakin Gaudi’ nin dahi olmadığını söyleyen densiz mimar ve yazarlar da mevcuttur. Yabancı mimarları saymıyorum, ama bizim yazarlardan Selahattin Duman bunlardan biridir. Hani derler ya “kedi uzanamadığı ciğere murdar” der. Kişi, Gaudi’ nin zevkini takdir etmeye bilir, ama dehasını kabullenmek mecburiyetindedir. Zaten Barselona’daki eserleri gördüğünüz zaman, bunun fotoğraflarda görünenden çok ileri bir deha olduğunu anlıyor. Darısı Gaudi’nin eserlerini görmeyenlerin başına…
Sagrada Familia Kilisesi’nin inşaatı 1881 senesinde başlar, yani Ata’ mızın doğum yılında… Ve ilk başlayan mimar F. Del Villar, başarılı olamayınca bir sene sonra bu görevi Gaudi’ ye verirler. 1882 – 1926 yılları arasında Gaudi başyapıtı için durmamacasına çalışır. Ama 7 Temmuz 1926’da daha eseri bitiremeden, kendisine bir tramvay çarpar ve hayatını kaybeder. Ne acıdır ki pejmürde kıyafetinden dolayı tramvayın çarptığı bu büyük dehayı uzun süre kimse hastaneye götürmek istemez. Belki de bu geç kalma sonucu Gaudi hastanede kurtarılamaz ve 3 gün sonra hayata veda eder. Hayatının son yıllarını geçirdiği yapım halindeki kilisenin kriptasına ( yer altı mezarı) gömülür.
Antoni Gaudi büyük bir ihtimalle renk körüydü ve tasarımda, daha doğrusu detayların renklendirilmesinde yardımcısı Joseph Maria Jujol ona yol göstermekteydi.
Gaudi, “Süsleme, mimarinin kaynağıdır” diyen İngiliz düşünür John Ruskin’in teorilerinden etkilenmiştir. Zamanla 19.yy.ın baskın stillerinin ötesine geçerek, kendi sınıflandırılması güç estetiğini yaratmıştır. Gotik Mimariden parabol ve hiperbolları kullanarak Art Nouveau (Yeni Sanat) akımının öncüsüdür. Ama tam klasik yeni sanat demek yanlış olur kanımca.
1882 – 1926 yani 44 sene boyunca Gaudi, Sagrada Familia’ nın cephesini iğne oyası misali işlemiştir, lakin zamanı yetmemiştir. Burada bir parantez açmak istiyorum: bizde Osmanlı Camileri genelde 5 – 10 sene içinde bitirilirdi. Buna karşılık yurtdışındaki Katedrallerin inşaatı 100 yıl civarında sürmüştür. Bu sebepten dolayıdır ki Türkler binalarını çok çabuk yaptıklarını söylemektedirler. Ama unuttuğumuz bir şey var: İslâm’da insan ve benzeri resim ile heykellerin yapılması yasaktır. Bu nedenle camilerimizin ne dışında ne içinde ağır dekoratif öğelere rastlanmaz. Hâlbuki kilise ve katedrallerde hem dış cephe, hem iç mekân santim santim heykel ve kabartmalarla bezenmiştir. İşte Hıristiyan eserlerinin inşaatının uzun süre sürmesi binanın yapımından değil, bezenmesinden dolayıdır.
Sagrada Familia kilisesinin 18 tane kulesi vardır. Bunların 12 havariyi, 4 İncil yazarını, 1 i Hz. Meryem’ i ve 1 tanesi de Hz. İsa’ yı temsil etmektedir.
Sagrada Familyanın günümüzde iki önemli cephesi var:
Birçok resimde görünen İsa’ nın doğumu cephesinin her mm² si Gaudi tarafından özenle işlenmiştir. Cephenin orta üstte görünen ağacı bazılarına göre çam, bazılarına göre servi ağacıdır. O ağacın üzerinde görünen beyaz güvercinler ise temiz duygularla cennete varmaya çalışan inançlı kimseleri gösterir. En üstteki haç ise öbür dünyanın krallığını yani İsa’nın cennetini simgeler.
Bu cepheyi gezerken rehberimiz Melissa’ dan çok vurucu bir açıklama duydum:
“Dikkat ediyor musunuz? Bu cephedeki bezemeler yukarıdan aşağıya uyumlu bir halde inmesi, sanki Tanrı’nın insanlara ulaştırmak istediği güzel söz ve mesajları simgelemektedir”. Bizim İslam inancında “Allah’ ın Rahmeti” diye betimleyebileceğimiz bu konu, Mevlevilerin dansında da bir elin avuç içinin yukarıda olup Tanrıdan almayı, diğer avucun aşağı doğru yönelik olup alınanın yaratılana verilmesini anlatmaz mı? Zaten hak din diye sınıflandırdığımız 3 dinin, yani Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam’ın vermek istediği mesaj bu değil midir? Bu mesaj ve huzuru resimlerde anlamaya imkan yok; ama İsa’ nın doğumu cephesinin önünde de hissetmemenize imkan yok..
İsa’ nın Çarmıhtaki Izdırabı Cephesi ise ön cephedeki yumuşak hatların tersine düz, sert ve kesik hatlardan oluşmuştur. Bu cephe Josep Maria Subirachs tarafından yapılmıştır ve Picasso’ nun kübizm etkisi açıkça görülmektedir: Sanki Josep Maria Subirachs eksi sonsuzla artı sonsuzu / varlık ile yokluğu / doğum ile ölümü kilisenin ikinci cephesinde bizlere kendi keskin üslup farkıyla anlatmaya çalışmıştır.
Sagrada Familia’ yı gezmek için çok uzun bir kuyruğa girmeniz gerekmektedir. O kuyrukta muhtemelen 2 saat kaybedeceksiniz. Lakin dinozor Ahmet daha önce de Paris’ te empresyonist ressamların müzesi olan Musée d’Orsay’ de başardığı yolu burada da denemiştir:
Yalnız grupların içeri alındığı kapıya giderek “Türkiye’den sırf burası için geldim, fakat kuyruk çok uzun bana yardımcı olabilir misiniz?” demiştir ve doğrudur da… Bunun üzerine nazik İspanyollar Ahmet’i hemen içeri almışlardır, bununla yetinmeyen Ahmet “Ama yanımda bir kişi daha var” deyince, İspanyollar “Buyrun misafirinizi de alın” diye cevap vermişlerdir. Böylece Ahmet İspanyol? Rehber? Melissa’ yı da kendisi ile beraber sıra beklemeden içeri aldırıvermiştir.
Ön cepheyi doya doya gezdikten sonra kilisenin içine girince daha hiçbir şeyin tamamlanmadığını (zaten halk buraya Bitmeyen Kilise adını vermiştir) ve içeride bir başka kuyruğun uzandığını görülür. İçerdeki sıra da kulelerden birine asansörle çıkma kuyruğudur. Orada da iki saat beklenmesi gerekmektedir. Hâlbuki eski rehber, yeni göz doktoru Ahmet’in dikkatinden kuyruk olmayan diğer bir kule asansörü kaçmamıştır.)) Grup girişindeki kuleden sıra beklemeden –ama kimsenin hakkını yemeden- yukarı çıkılmış ve gördüğünüz bazı panoramik resimler emrinize sunulmuştur..
(Öneri: Herkesin girdiği kapıdan kilisenin içine girince gördüğünüz ilk asansör kuyruğuna girmeyin. İçerden dolaşıp ters taraftan çıkarken göreceğiniz kuleye yönelin ki zaman kaybetmeyesiniz.)
Guell Parkı
Gaudi’nin Barselona’daki diğer önemli bir eseri Guell Park’tır. Guell ailesi olmasa belki bugün bizler bu şaheserleri göremeyecektik.. Aslında nasıl Rönesansın çıkmasında Floransa’ daki Medici Ailesinin Leonardo da Vinci, Michelangelo, Raphael gibi sanatkarları koruması etken olmuşsa, Barselona’ da da Güell, Mila, Battlo Ailelerinin siparişleri, Gaudi’ nin eserlerini yaratmasına destek olmuştur.
Burada da sanatçı çok geniş bir alana değişik dekorasyon örneklerini sunmuştur. Benim dikkatimi çeken en önemli detay, kolonlardan birinde eski yunan ve roma mimarisinde görülen bir karyatit örneğidir. (Karyatit: insanı betimleyen bir heykeli, sütun olarak kullanmak demektir). Barselona’nın en güzel panoramasını da ancak Guell Park’tan bakınca görürsünüz…
Casa Battlo:
Balkonlar bir canavarın ağzını andırmaktadırlar ve damı da bir canavar sırtını andıran timsah, sürüngen derisi gibi bir çatı ile kaplıdır.
İçeride hiç bir bölümde düz çizgi kullanılmamıştır ve gezmeye başladığımda bazı bölümlerin bize Galatasaray Lisesi son sınıfında Felsefe Hocamız Pere Dubois tarafından anlatılan “Doğru yoktur, doğruya giden yollar vardır: bu yollar değişken ve eğiktir” sözünü hatırladım ve… felsefe kitabımızdaki koridoru görünce fotoğrafını çekmeden duramadım.
Gezinin sonunda Gaudi hologramı bize iyi yolculuklar diliyordu..
Casa Mila (La Perdrera):
Bu yapılarda en dikkat çeken bacaların estetiğidir. Hatta bazı bacalar bana şövalye zırhını anımsattı