GERÇEK DEĞİL SİMÜLASYON(MUY)UZ !
Acaba insanoğlu, internet ile, dijitalleşme ile kendinden önceki değil de kendinden sonraki uygarlıkların nasıl bir şey (olacağını değil) “olduğunu” mu anlamaya çalışıyor?
Liseden kadim bir dostum Nesnelerin Hizmeti yazısından sonra bana bir makale gönderdi. 2003 yılında Philosophical Quarterly adlı akademik bir dergide yayınlanan makalenin ilginç bir başlığı var. “Bir Bilgisayar Simülasyonunda mı Yaşıyorsunuz?”
Nick Bostrom imzalı bu makaleye göre şu olasılıktan birisi söz konusudur: (1) İnsan ırkı, üst-insan denilecek bir düzeye gelmeden yok olacak veya (2) Herhangi bir üst-insan ırkının kendinden önceki atalarının yaşamının simülasyonunu yapma imkanı olmayacak veya (3) Şu an bir bilgisayar simülasyonunda yaşıyoruz.
Simülasyon, malum, bir şeyi taklit etmek ya da modellemek demek. Örneğin otomobilin belli bir hızla duvara çarptığında ne hale geleceğini görmek için otomobili o hızda duvara çarpmaya artık gerek yok. Tüm bilgiler bir bilgisayara girilebilir ve bu çarpma olayının simülasyonu bilgisayarda yapılabilir.
Peki ya dünya, güneş sistemi, evren dediğimiz şeyin tamamı, bir başka gerçekliğin simülasyonu ise? (Truman Show filmini anımsayan var mı?) Eğer bizim yaşadığımız dünya bir simülasyon ise bu demektir ki bir başka uygarlık bizden daha ileri bir düzeye ulaşmıştır. Öyle ki acaba bu gelişmiş halimizden (mesela binlerce, milyonlarca yıl) önce atalarımız nasıl bir hayat yaşıyordu diye bir simülasyon ortamı yaratmışlardır. O ortam, bizim evren dediğimiz şey.
O halde bu dünya, galaksi, evren; aslında o gelişmiş uygarlığın bir bilgisayar ortamı; başka bir şey değil. Bostrom eğer bu doğru ise bu simülasyonu gerçekleştirmenin maliyetini dikkate alarak bir çıkarımda bulunuyor. Eğer simülasyon ortamındaki (bir) uygarlık (bu bizim uygarlık oluyor) yeterince gelişip de üst-insan düzeyine ulaşırsa o da kendi atalarının simülasyonunu yapmaya kalkabilir. Bu ise işi daha maliyetli hale getirebilir. O halde insanoğlu (biz) öyle bir düzeye geldiğinde üst-insanlar gözlemekte oldukları simülasyon ortamını (bizim dünyamız) kapatmayı tercih edebilirler – yani kıyamet !
Bencilce bakıldığında en sağlıklı olasılık ikinci seçenek gibi geliyor. Bu durumda insanoğlu ne yok olacak kadar geri kalıyor ne de simülasyon yapabilecek düzeye gelecek kadar ileri gidebiliyor. O durumda diyor yazar, bu yaşadığımız da bir simülasyon değildir. Yırttık; gerçeğiz ve kıyamet kopmayacak! İnsan ırkı bir sebepten dolayı yok da olmayacak. Orta karar yaşayıp gideceğiz.
Melez olasılıklar da üretilebilir. Örneğin bu evren gerçektir, bu dünya gerçektir ama içinde yaşayan ya da var olan şeylerin bazıları gerçek değil, simülasyondur. Örneğin Steve Jobs, Messi ya da Kemal Atatürk bu kategoride özel amaçla oluşturulmuş kişiler, piramitler, altın, vb özel amaçla oluşturulmuş şeyler olabilir.
Futuhat-ı Mekkiye’de İbni Arabi bir gece Mekke’de tavaf yaparken 40 bin sene önce ölmüş olduğunu söylediği birisini (sadece kendisinin) “gördüğünü” yazar. Kendisinin de bir insan olduğunu söylemektedir ama İbni Arabi’nin bildiği insan fiziğine benzememektedir. Hz.Adem’in ancak 7 bin yıl önce yaşadığını bildiğinden İbni Arabi ona Hz.Adem’i sorar; şöyle cevap alır: “Hangi Hz.Adem’i soruyorsun; sizin atanız olan en sonuncusunu mu?”
Yoksa insanoğlu intenet ile, dijitalleşme ile, farkında olmadan, kendi atalarının (hatta daha cüretkar olalım) kendi tanrılarının simülasyon ortamını mı hazırlıyor? Merak ettiği şey kendinden önceki değil de kendinden sonraki uygarlıkların nasıl bir şey olduğunu mu anlamaya çalışmak?