Gıybet
Dinde en büyük günahlardan biri gıybettir.
İnsanların gıyabında, yani onlar yokken, hatalarından bahsetmek, ve çekiştirmektir.
Hz. Ayşe ve İfk vakasından sonra, zina için 4 şahit gerektiğine dair bir kural inmesi, vahyin interaktifliğine, etkileşimciliğine büyük bir delildir.
Bir de başka bir ayet var: “Ey iman edenler!
Zandan çok kaçının.
Çünkü zannın bir kısmı günahtır.
Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın).
Kiminiz de kiminizin gıybetini yapıp arkasından çekiştirmesin.
Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?”
Konu şu.
Bir insana hayat bilgisinden farklı önerileriniz varsa, empoze etmeden önerilerde bulunmakta hiç bir sorun yok.
Ama o yokken ve hakkında konuşurken, sadece onun kulaklarıyla da duymak isteyeceği, övgü dolu, güzel sözler söyleyin.
Eğer bunları söylemek istemiyorsanız, içinizden gelmiyorsa, sadece susun.
Çünkü, gıyapta eleştiri size yük yükler.
Eğer eleştirinizde haklıysanız, olay gerçekten vuku bulduysa, gördüyseniz, eminseniz, o insanın hatasının üçte biri, yüzüne değil de, arkasından konuştuğunuz için size yüklenir.
Yok emin değilsiniz, görmediniz, ve sadece aktarandan duyduklarınızı aktarıyorsunuz, o zaman yükün tamamı size geçer.
Dedikodu, yadırgamak, ve yargılamak, dişil yanımızın zaafıdır.
Sosyal güncelliğin içinde olduğumuzu diğer dişil yanlara ispat etmek isteriz.
Ve farkında olmadan, insanların yüklerini üstleniriz.
Hakkında bir çok delilsiz şehir efsanesi uydurulmuş, ve bütün hayatını insanların özgür iradelerine saygıyla geçirmiş biri olarak, aslında yüklerimi gönüllü üstlenmiş insanlara müteşekkirim.
Ama şunu isterdim.
Aleyhimde konuşanlar, beni gerçekten tanıyanlar olsaydı da, yükün sadece üçte birini üstlenselerdi…
Bana yakın olmak isteyip de benim yakın olmak istemediklerim konuştukça, hepsini yükleniyorlar, ve zorlanıyorlar…
İnsanken dünya hayatını Ortadoğu ahlakı, ve Roma hukuku dışında da deneyimleyeceğiz, ama bu ikisinin gardiyanları hep konuşacaklar.
Yadırgamamak, yargılamamak, ve reddetmemekte buluşalım…