Gizemli Kabala
Kimiz biz?Ya da; Neyiz? Var olmamızın belli bir amacı var mı? Yoksa Doğa’nın yasası gereği sadece doğup, yaşayıp, ölüp gidecek miyiz? Peki, üzerinde yaşadığımız bu Dünya! Bizim için mi yaratıldı, yoksa biz mi O’nun için? O zaman, “Kim” ya da “Ne” yarattı bizi, Dünyayı ve geri kalan her şeyi? Acaba doğmadan önce neredeydik? Peki ya öldükten sonra? O zaman ne olacak?
Bu ve benzeri sorular tüm yaşantımız boyunca olmadık zamanlarda, çeşitli durum ve nedenlerle hepimizin aklından gelir, geçer. Bir kısmımız; “Aman canım!Boş şeyler bunlar!Yanıtı olmayan sorular!” der,bu rahatsız edici, kafa karıştırıcı düşünceleri hemen aklımızdan kovalarız.Sonra, daha basit olan ve işimize daha çok gelen, günlük, kişisel, arzu ve gereksinimlerimiz doğrultusunda hareket eder ve sadece “yaşamaya çalışmakla” uğraşmayı yeğleriz. Yemek yer, okula gider, işe girer, tatile çıkar, evlenir, çocuklarımızın peşinden koşarız. Varlığımızı rahat bir biçimde sürdürebilmeye odaklanır, kendimizi yaşamın akışına bırakırız.
Oldukça küçük bir kısmımız ise diğerlerinden biraz daha farklı düşünür ve zor yolu seçeriz! Kafamıza hücum eden bu tür pek çok soyut, yanıtı yokmuş gibi görünen,gizemli, çözümü ve yanıtı belirsiz sorularlauğraşmak isteriz. Neden ve nasıl yaratıldığımızı, fiziksel yaşamın öncesini ve sonrasını bilmek ister, bu uğurda çevremizden aldığımız; “Aman, işin gücün mü yok senin? Boş şeyler bunlar!”tarzında gelen eleştirilere direnerek bu konuya kafa yorarız.
“Bu tür soruların yanıtları henüz pozitif bilim tarafından verilememiştir!” diyebiliriz, rahatlıkla. Çünkü pozitif bilim esas olarak; somut, fiziksel, elle tutulur, gözle görülür ve dolayısıyla hesaplanabilen, üzerinde işlem yapılabilen verileri kullanarak içinde yaşadığımız “fiziksel” evreni açıklamaya çalışır. Sınırlarını belirleyebildiği, sayabildiği verileri ölçer, biçer, birbirleriyle ilişkilerini kurar ve bunları işleyerek Yaratılış, yani içinde bulunduğumuz fiziksel Evren’in gizemini çözmek için uğraşır. Pozitif bilim somut veri ile çalışır ve sürekli biçimde araştırarak, keşfedilen her yeni bilgiyi mevcut dağarcığına ekler ve bu yolla elindekini sürekli biçimde yenileyerek, düzelterek ilerler. Temelde Neden-Sonuç ilişkisi ile çalışır ve “Her sonucun bir nedeni vardır!” yaklaşımıyla hareket ederek gizemleri çözmeye çalışır. İnsanlık bu yolla var oluşundan bu yana muazzam bir yol almış ve hala almaya devam etmektedir. Ancak işlenebilir verilerin olmadığı soyut kavramlar pozitif bilimin uğraş alanına girmez. Pozitif bilim soyut kavramları veri olarak almaz ve dolayısıyla üzerinde çalışmamayı, onları yok saymayı tercih eder. Aslında, “Soyut kavramlar söz konusu olduğunda pozitif bilim çaresizdir” dersek çok da hata yapmış olmayız. Yaratıcı kavramı, Ruh varlığı ve doğası, düşünce, duygular, ölüm öncesi ya da sonrası gibi elle tutulup gözle görülmeyen dolayısıyla ölçülüp sınırları koyulamayan kavramlar karşısında pozitif bilim üç maymunu oynar: “Görmüyorum! Duymuyorum! Konuşmuyorum!”
Elbetteki bilimin bu ve benzer kavramlara bir açıklaması yok demek, “Bu soruların yanıtı yoktur!” anlamına gelmez. Son zamanlarda çok sayıda, pozitif bilimle uğraşan değerli insanın da kabul etmeye başladığı gibi bunları açıklamak için fiziksel algıların ötesinde başka şeyler gerekir. Farklı algılar, farklı bakış açıları, düşünceler ve davranışlar! İşte aralarında Kabalanın da bulunduğuçok sayıda ruhsal öğretiler bu noktada devreye girer ve “madalyonun pozitif bilim tarafından görülmeyen diğer yüzünü” kullanarak bu sorulara yanıt aramaya çalışırlar. Dikkat edin! “Madalyonun öbür yüzü!” dedik. Yani biri diğerinin yerine geçmez! Her ikisi de aynı amaç için, farklı yolları, yaklaşımları izleyerek birlikte “madalyonun kendisini” oluştururlar. Dolayısıyla, her iki taraftan bu konuda şiddetli itirazlar olsa da aslında, aynı amaca giden ve birbirini tamamlayan kavramlardır.
Gelelim Kabalaya. Kabala, üzerinde konuşulması ve yorum yapılması en zor ve karmaşık sistemdir. Bilinen en eski ezoterik öğreti olduğundan tarih boyunca hemen her din ve öğretiye ilham kaynağı olmuş, bu nedenle hakkında pek çoğu yanlış olan sayısız yorum, yargı (pek çoğu olumsuz) ileri sürülmüştür. Başlangıcının bilinmemesi ve temelde sözlü bir öğreti olması dolayısıyla da tarih içinde, yazıya dökülünceye kadar, kulaktan kulağa aktarılması nedeniyle üzerinde çok sayıda spekülasyon yapılmıştır.
Kabala Nedir?
Kabala’nın ayrıntısına girmeden önce kelime anlamına bir bakalım: Kabala kelimesi İbrani geleneğinde, çok geniş bir aralıkta ve gizli bir biçimde nesilden nesile aktarılan mistik düşünceye ve pratiğe ait standart bir terim haline gelmiştir. Bu terimin yaygın biçimde kullanımı ise yaklaşık 800 yıl kadar geriye gitmektedir. Bu tarihten önce ise şu isimleri görüyoruz: SitreiTorah -Torah’ın Sırları, Ta’amei Torah -Torah’ın Sebepleri, Ma’aseh Bereshith -Yaratılış Üzerine Çalışmalar, Ma’aseh Merkavah -Araba ya da Taht Üzerine Çalışmalar. Talmudsonrası kaynaklarda ise bu ezoterik geleneğe ait şu adları görüyoruz: Chochmah Penimit -İçsel Bilgelik, Chochmah Ha’Emeth -Gerçeğin Bilgeliği, Chochmah Nesthorah -Gizli Olanın Bilgeliği ve Sod -Gizem.
Kabala terimi genel anlamıyla “Alınmış Gelenek” şeklinde tercüme edilebilir. Bu bağlamda yıllar boyunca kuşaktan kuşağa geçirilmiş olan mistik bilginin ve geleneğin sürekliliğini ortaya koyar. Bu mistik bilginin aktarımı ise hiç şüphesiz doğrudan Kabala kelimesinin anlamına odaklanır. Ama Kabala’nın bu en genel, “alış/kabul ediş” kavramından başka, onun İbranice kbl (kabal ya da kabel) köküyle ilişkili diğer başka anlamları da bulunur. Öğretinin özüne inmek istersek bu anlamları dikkatlice incelememiz gerekir. Gerçekte Kabala’nın İbranice kökü olan kabal kelimesi Eski Ahit’te çeşitli anlamlarda olmak üzere tam on beş yerde görünür (Bu rakamın içine Aramice bölümlerdeki kbl kökünü taşıyan kelimeler dahil değildir.)Torah’ta iki yerde “karşılık”, Peygamberler’de iki yerde “zıtlık” ve Yazıtlar’da ise on bir yerde “alma/kabul etme” anlamında kullanılır. Bunları kısaca incelemek gerekirse:
Karşılık gelme/uygun olma anlamı: Her ne kadar İbranice kabal kökü Eski Ahit’te toplam on beş yerde geçiyorsa da, Torah’ta sadece Çıkış Kitabı’nda (Shemoth) iki yerde görünmektedir. Burada kelimenin geçtiği iki ayrı ayet taşınabilir Çadır’ın üzerinde asılı bulunan işlemeli örtü ile ilgilidir. Söz konusu çadır kabalistik açıdan çok önemli bir semboldür. İsrailoğulları’nın çölde geçirdikleri uzun yıllar süresince kullandıkları ibadet yeridir ve “Toplantı Çadırı” olarak bilinir. Çadırda bulunan söz konusu işlemeli örtü ise iki uzun kumaştan oluşur ve bu kumaşlardan her biri, bir ucundan diğer ucuna kadar elli düğüm içerir. Kumaşlar uçlarından, düğümleri altın tokalarla tutturmak sureti ile birbirine bağlanır. Torah bu düğümleri “makbilot -birbirine karşılık gelen” olarak tanımlar ve böylece kbl kökünün ilk görünüşünü ortaya koyar. Örtü ile ilgili olarak T-nrı’nın Musa’ya emrettiği ilk ayet şöyle der:
“Bir perde için elli düğüm yapacaksın.. Ve onun karşısında yer alan perde için de elli düğüm yapacaksın!.. Düğümlerden her biri diğerine (kız kardeşine doğru bakan bir kız gibi) karşılık gelecek!
Musa’nın bu ayrıntıyı gerçekleştirmesini anlatan ikinci ayet ise şöyledir:
“Ve Musa bir perdede elli düğüm yaptı…Ve karşısındaki ikinci perdede de elli düğüm yaptı… Düğümlerden her biri diğerine karşılık geliyordu!”
Böylece görüyoruz ki Torah’ta kabal kökünün orijinal anlamı, “birbirine uygun olma”, “karşılık gelme”, “birbirini tamamlama” ya da “birbirini bütünleme” kavramlarını belirtir. Torah’ta herhangi bir kelimenin kökünün ilk görünüşünün, onun kavramsal kökenini belirttiğini bu şekilde ortaya koymak, bize Kabala kelimesinin diğer yan anlamlarını da anlama konusunda ışık tutacaktır.
Eski Ahit’te, T-nrı (burada IHVH) ile Israel arasında (kabalistik açıdan ise T-nrı ile İnsanlık arasında) bir toplantı tentesi olan Çadır pek çok simetrik motifi ve “birbirine karşılık gelen” ya da “birbirine uygun” elemanı bir arada içerir. Bunlardan en önemlisi ise içte Kutsalların Kutsalı adı verilen bölümde yer alan Ahit Sandığı’nın üzerinde işlenmiş olan iki altın cherubim dir. Onların tasarımını ve yerleşimini dikte ettirirken T-nrı Musa’ya şöyle der: “…ve onların yüzleri, her biri diğerine bakacak biçimde…” (erkek kardeşine doğru bakan bir erkek gibi, karşılıklı gelecek biçimde). Her ne kadar kabal kökü burada İbranice yazıda görünmüyorsa da, Targum’un• Aramice tefsirinde bulunmaktadır.
“Erkek kardeşine doğru bakan bir erkek gibi” terimi cherubim’in erkek olduğunu belirtir gibi görünse de (cherubim kelimesinin tekili olan cherub gramer olarak da bir eril isimdir. Deyim erkek biçimde okunmalıdır) rabbinik kaynaklar onları (hayat arkadaşları sembolündeki gibi) T-nrı ile İnsanlık ilişkisinde olduğu gibi, erkek ve dişi olarak tasvir ederler. Kabala, Toplantı Çadırı’nın kendisinin de aslında bir evlilik çadırını temsil ettiğini öğretir. Yani T-nrı’nın sevgili halkı ile söyleşeceği bir yeri. Bu söyleşi Çıkış Kitabı’nın da söylediği gibi, “Ahit Sandığı’nın üzerinde bulunan cherubim’in arasından çıkan mesajlar biçiminde” gerçekleşir.
Kabal kökünün “alma” ya da “kabul etme” anlamı: Eski Ahit’in son bölümünde (Yazıtlar) kabal kökü en önemli ve büyük anlamına ulaşır. Bu bölümde tam on bir yerde görünür ve her zaman “alma/kabul etme” anlamındadır. Kelimenin bu anlamına ait ilk ayet ise Meseller Kitabı’nda karşımıza çıkar: “Fikirleri duy ve talimat al! Böylece işin sonunda bilge olabilirsin.”
Ayette görünen “duy!” ve “al!” talimatları arasında görünen bağlantı Kabala’da duyma duyusu ile ilişkilendirilen ve Tanrısal Işığın dişil yansıması olan Binah yani Anlayış kavramının önemini kastetmektedir. Anlayış ve duyma kavramları arasındaki ilişki ise Kabala’da anlayışın, içsel tefekkür yolu ile gerçek olanı gerçek olmayandan ayırt etmeye yardım etmesinde oynadığı rol üzerinden tarif edilir. Bu işlem de aynı duyma işleminde olduğu gibi belli bir duyarlılık gerektirir. Duyma kavramı öğretide her zaman dişil yan ile ilişkilendirilir. Çünkü duyma bir alma, özümleme işlemidir ve bu da dişil tarafın temel özelliği ve durumudur. Bunlar kabalistik düşünce tarafından aktarılan, çözümü zor ve çoğu zaman da anlaşılması güç tanrısal gerçekleri kavramak için gereken niteliklerdir. Kabala terimini “talimat alma” kavramına bağlayan ve Meseller’den alınan yukarıdaki ayet, kişiyi daha üst seviyede bir bilgeliği alma konusunda etkileyen ve buna teşvik eden önemli bir karakter özelliğine karşılık gelir. Hasidik kaynaklarda, “egonun yenilmesi” olarak tanımlanan ve Torah tarafından insanlığa aktarılan, “T-nrı’nın buyruklarının ya da talimatlarının isteyerek kabul edilmesi” kavramı, Tanrısal Bilgeliği içeren bir “kap” olabilme yolunda önceden sahip olunması gereken mutlak bir kavramdır. Ayette vurgulanan duyma ve kabul etme kavramlarının amacı, kişinin “kendi sonuna” geldiğinde bilge olabilmesidir.
Devam edecek…