Göz Raporu
İlkokula yaklaşmış olmanın verdiği heyecanı ile dolu olduğum zamanlar… 2-3 yaşlarındaki Tuba ile gündüzleri Anneannemde kalıyoruz. Sabah erkenden annem veya babam bizi anneanneme bırakıyor, akşamları da gelip alıyorlar…
Tüm gün anneannem ile zaman geçiriyoruz. Teyzelerim de var. Onları izliyoruz sürekli…
Çocuğuz ne de olsa… Yaramazlık yapıyoruz. Azıyoruz arada iki kardeş… Annem de anneannemi üzmeyelim diye bize tembih üstüne tembih…
Bizde “göz” önemli bir kavramdı… Annem veya babam “gözlerime bak bakayım” dediği an herşeyin bittiği nokta… Oradan tüm olanı çözüyorlardı; yaramazlık mı yapılmış yoksa söz dinlenmemiş ya da doğru söylenmemiş mi???
İlk olarak annem gelirdi işten. Babamızın iş yeri İstanbul’un karşı yakasında olduğundan her akşam eve anneme göre daha geç gelirdi.
Annem de anneanneme uğrar, bizim onu ne kadar üzüp yorduğumuzu anlamaya çalışırdı…
Daha kapıdan içeri girer girmez “ikiniz de bakın bakiiim gözlerime!” diye Tuba ile ikimizi de hipnotize ederdi. Kaçırılan gözler etrafa sallanan başlar derken bir tomar lafı işitirdik.
Bir gün hiç yaramazlık yapmadım. Amacım, akşam geldiğinde annemin gözlerinin içine bakabilmek idi. Akşam oldu ve annem girdi kapıdan; “ikiniz de bakın bakiiim gözlerime!”. Gözlerinin içine bu sefer gözlerimi açarak ve hiç kaçırmadan baktım… Gülümsedi annem…
Sağ elini kaldırdı önce havaya doğru ve sordu: “Duyuyor musun?” “Hayır” dedim… Sonra sol eli ile sağ eline alkış sesi çıkartacak şekilde vurdu ve sordu: “Duydun mu?” “Evet” dedim…
Gülümsemesi ile birlikte öğrendiğim ilk deyimlerden birini öğrendim; “Bir elin nesi var? İki elin sesi var. Sen yaramazlık yapmamışsın; aferin… Ancak yardım etmişsin…” dedi.
Tam olarak yardım etmediysem de Tuba’nın yaptığı yaramazlığı engellememiştim… Yine bir göz raporu temiz çıkmamıştı işte…