felsefe taşı

Gülsin Onay

Gülsin Onay
Ekim 22
10:28 2021

Geçen akşam (15 Ekim 2021) Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın (CSO) yeni salonunda Şef Antonio Pirolli eşliğinde önce piyanoda Gulsin Onay ’ı dinledik (Grieg piyano konç.) ardından da Orkestra Mozart’ın 41. Senfonisini çaldı.
Mükemmeldi tabii… Gülsin Onay da şef Pirolli de CSO’da… Söyleyecek sözüm yok.

(CSO’nun yeni salonu için de iki cümle edecek olursam, bina görkemli lakin sanki ergonomik değil gibi, merdivenlerin basamakları, engelli girişi olmayışı… Bir de akustik sorunlar var gibi geldi, özellikle konserin ikinci bölümünde nefesliler ve timpani ‘ya Allah’ deyince, şey yer yer patlamaya başladı, umarım ben yanılıyorsun ama sanki yanılmıyorum)
Lakin dostlar, anlatacağım hikâye buradan başlıyor.

Konseri dinlerken bellek milföy hamuru gibi şişip kabardı, sayfaların arasından buram buram çıkıverdi anılar.
Yıllar yıllar öncesiydi.
Bir deniz ülkesinde yaşayan Annabel Lee daha hayattaydı.
Düşün yani…!
O çocuk, ben çocuk, memleketimiz O deniz ülkesiydi …
(şuracıktan Asaf Halet Çelebi’yi de rahmetle anıyoruz işte)
Üniversiteye yeni başlamıştım.
Yıl 1979.
Okul Ankara’da ama nasılsa ben İstanbul’dayım.
Üç kafadar (Doğan, Kudret, ben) sürekli AKM’deyiz.
O konser senin, bu konser benim koşturuyoruz.
Gülsin Onay’ı ilk o yıllarda dinlemiştim.
Sanırım o da 20’li yaşlarındaydı, bir gülerdi salonda güller açardı.
Ve elbette şahane çalardı piyanoyu.
(tam kırk yıl sonra Samsun Opera Orkestrası ile verdiği bir konser sonrası, ayaküstü de olsa tanışma fırsatı buldum).
Ve yine o günlerde İstanbul Senfoni Orkestrası’nın bir konserinde Mozart’ın 41. (Jüpiter) senfonisini dinlemiştik.
Konser çıkışı Taksim’den Harbiye’ye doğru, senfoninin ilk bölümündeki kıvrak un bacio di mano aryasının temasını mırıldanarak koştururduk.
Ve “jüpiterinci senfoni” derdik 41’e.
Dedim ya, o vakitler O deniz ülkesinde.
Biz daha bahtiyardık meleklerden.
Onlar kıskanırdı bizi.
Şef Anatole Fistoulari idi.
Tanıyan kaldı mı ki?
O günlerde epey yaşlanmıştı şef, ayakta zor duruyordu ve biz deniz ülkesinin haylaz çocukları “bu ihtiyardan başkasını bulamadılar mı?” diye dalga geçiyorduk.
Mozart her zamanki gibi, dip diri, kıpır kıpırdı.
Un bacio di mano
(İnternette bulun da dinleyin bir hele.)
Yıllar sonra öğrendim kimmiş Şef Anatole Fistoulari.
1907 Kiev doğumlu ama aslında o bir sınırlar üstü sanat insanı.
Hele bir bak hayata … Korsakov ve Rubinstein hocası olmuş.
Fransız ordusunda Almanlara karşı savaşmış II. Dünya Savaşı’nda, sonra İngiliz vatandaşı olmuş ve yıllarca Londra Filarmoni’nin şefliğini yapmış.
Menuhin, Kempff, Ashkenazy gibi pek çok efsane ile plak kayıtları yapmış.
Veee abimiz kiminle evli?
Anna Mahler.
Yani, besteci Gustav Mahler’in kızı.
1943 – 1956 yılları arasında evli kalmışlar.
Yaaa…!
Nasıl ama…?
İstanbul Senfoni’nin şefliğini bir ara Aaron Copland’da yapmış lakin onu hiç izlemedik, yoksa ona da bir kulp takar, cehennemin kapısındaki yerimizi garantilemiş olurduk.
Kabaran milföy hamuru içinden birden bire Joel de çıktı.
Joel ve eşi İlena.
2010 yılıydı, Bilgi ile New York Prospect Park’da oturmuş,
karşımızdaki düğün salonunda cereyan eden düğüne dair, her Anadolu evladının yaptığını yapıyorduz.
Yok yok takı işine bulaşmadık, bizimki dedikodu.
Kaynana şöyle, eltiler böyle, bu iş zor gider… Malum lakırdılar işte.
Bizim muhabbete kulak kabartmış meğer yan bankta oturan yaşlı çift.
Adam bize doğru seyirtti, “afedersiniz, dilinizi tam çözemedik ama Doğu Avrupa olduğu konusunda bir yargıya vardık, nece konuşuyorsunuz siz?”
“Türkçe” dedik.
Bunlar karı koca dilciler.
Dil işte… eaeeee…! bundan yani.
Adam (Joel Shatzky) Huffington Post’da köşe yazarı, daha çok eğitim sistemi üzerine, dil, edebiyat, vb. yazıyor.
Neyse, “haydi ahbap olalım” kısmı hızla geçildi ve birlikte bir Bengal lokantasında, mercimek çorbası içerken bulduk kendimizi.
New York’da, paket kâğıdından örtüsü olan masada, metal kaselerde mercimek çorbası.
Buyurun işte…!
Neyse gel zaman git zaman bizim dostluk gelişti ama vakit de geldi ve biz karı -koca köyümüze geri döndük (Samsun – Bafra – Koşuköyü).
Malum rençberiz, tarlada pirinçler yolumuzu gözler.
Aradan epey zaman geçti bunlardan bir mesaj “size geliyoruz”.
Haydaaa….!
Yola bak, Brooklyn’den Koşuköyüne.
Joel var 80’lerinde, İlena 70 mesela.
Onca yol gelinir mi?
Geldiler valla.
Köydeki evimizde bir sabah erken kalktım, odamda çalışıyorum. Kapı kapalı, çalışırken de kısık sesle Bach’ın Goldberg Varyasyonlarını dinliyorum.
Tık tık tıkkk… Bir şey dememe fırsat kalmadan Joel’in kafası içeri uzandı “afedersin, rahatsız etmiyorum değil mi?”
“Hayır Joel, gel”
“Glenn Gould’mu çalıyor?”
“Evet, nereden bildin?”
“Bak” dedi, elindeki defteri uzattı “bu Bach notaları defteri, gittiğim her yere bunu taşırım ve sürekli okurum, Gould’u da tanırım”
“Tanır mısın?”
“Tabii…”
“Notaları okumak ne demek Joel?”
“Okurken çalarım”
“Eee abi sen dilci değil miydin?”
“Aslında ben New York School of Music & Art ve ardından da Queens Kolejinde müzik okudum, piyanistim işin doğrusu. Aslında çellocu olacaktım, Rostropoviç’in öğrencisi olmak için çok peşinden koştum ama o kabul etmedi, “senden çelist olmaz ulan oğlum, git piyanoda ömrünü çürüt” dedi. Bir sürü ünlü hocam veya sınıf arkadaşım oldu, mesela Bernstein’in provalarına girerdim, Izak Stern’in eşi Vera Lindenblit sınıf arkadaşımdı, şu da dostumdu, bu da… diye bir saymaya başladı…
“Dur” dedim. “Dur Joel, o zaman sen neden müzisyen değilsin de edebiyata yöneldin?”
“Orası New York, en iyi değilsen hayat yok sana, onun için müziği şu Bach defteriyle sınırladım” dedi.
Sonrası bana sürekli Bach anlattı ki, feryadıma yetişenlerin gözyaşları sel oldu karıştı Kızılırmağa.
Joel ve İlena döndükten sonra bir süre mektuplaştık.
éban türk şairlerinin İngilizce şiirlerini yolla, sizin şiir dünyanızı tanımak istiyorum” demişti.
Nazım Hikmet, Orhan veli gönderdim.
O da Walt Whitman ve Emily Dickinson ile tanıştırmıştı beni.
Dedim ya, o vakitler O deniz ülkesinde bir deniz kızıydı
Annabel Lee
3 Nisan 2020’de Joel, covid ile hayata veda eden ilk insanlar arasına katıldı.
Ve sonra,
Bir gece rüzgarından bulutun.
Üşüdü gitti Annabel Lee.
Sevdadan yana kim olursa olsun
Yaşca başca ileri
Geçemezlerdi bizi
Ne yedi kat göklerdeki melekler
Ne deniz dibi cinleri
Hiç biri ayıramaz beni senden
Güzelim Annabel Lee
Ay gelir ışır, hayalin erişir
Güzelim Annabel Lee
Hey gidi Asaf Halet, bak ne de güzel geliverdin zamanın derinlerinden, yanında da Jupiter.
Un bacio di mano
Öptüm ellerinden.

716 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Dün bir rüya gördüm!Dün bir rüya gördüm! Dün bir rüya gördüm, öyle böyle değil. Anlatmazsam çatlar mıyım? Hem de nasıl...! Devlet Opera Balesi'nde yönetici olan bir dostumun "trompetçi gelmedi, çok sıkıştık sen çık onun […]
  • Doktorluk AnılarıDoktorluk Anıları Her meslekte olduğu gibi, doktorların arasına da ne yazık ki düzgün olmayanlar vardır. Ama onlar azınlıktadır. Diğer bir azınlık doktor gurubu ise, çok para kazananlardır. Allah' a şükür […]
  • Vedalaşma ve Yeniyle Kucaklaşma Zamanı…Vedalaşma ve Yeniyle Kucaklaşma Zamanı… 2014'e girdik ve ben önce hemen aylardır ertelediğim şeyleri yapmaya başladım: Mesela dolabıma girdim ve artık eskimiş, yıllarımı benimle geçirmiş çamaşırlarımı, çoraplarımı doldurdum […]
  • Süleyman Mabedini Yıkan Titus’un SonuSüleyman Mabedini Yıkan Titus’un Sonu Barış şehrini fethettikten sonra, Kral Titus, Süleyman Mabedinde Kutsalların Kutsalına girdi, perdeyi yırttı. ve Allah ile ilgili olarak ileri geri konuşmaya başladı. Müminlerin Allahını […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler