Hale etkisi gözünü kamaştırırsa
Hale etkisi (Halo effect) dış görünümden etkilenerek, gerçekte var olmayan pek çok olumlu özelliğin de o kişiye atfedilmesiyle içine düşülen yanılsamaya deniliyor. Dikkatin yöneldiği bir kişi olabildiği gibi, bir grup veya bir organizasyon da olabilir. Eğer konu çalışacağınız yeri seçmekse ve bir şirket gözlerinizi kamaştırmışsa, hale etkisi kariyerinize zarar verebilecek bir karar almanıza yol açabilir.
Şirketlerin en beğenilenler arasında yerini almak, çalışılacak en iyi yer olarak algılanmak için işveren markalarına yatırım yapmaları anlaşılır bir durum. Her ne kadar işsizlik oranları yükselse de, yetenek açığı da büyüyor ve işverenler aradıkları pozisyona uygun adayları bulmakta zorlanıyor. Üstelik Manpower Yetenek Eksikliği Araştırması’na göre Türkiye bu alanda dünyada ilk 10 arasında yer alıyor.
Dolayısıyla yetenekli adaylar çok değerli ve en büyükler ile iddialı hedefleri olan şirketler de peşlerindeler. Aşağı yukarı benzer paketleri (ücret, yan haklar vb.) sunan şirketler, öne geçmek amacıyla ikna ve etkileme güçlerini artırmak için adayların içsel motivasyonlarını tanımayı, onları hayallerinden, değerlerinden, duygularından yakalamaya çalışıyor. Bu da dinlemek, anlamak, tanımakla mümkün. Aslında kim ve ne istiyor?
Yaratıcı fikirlerini hayata geçirebileceği, daha yalın bir ortamda mı çalışmayı istiyor?
Arkadaşlık, grup bilinci mi ön planda? Birlikte çalışacağı kişileri ve yöneticisini mi değerlendiriyor?
Kişisel ve mesleki olarak kendisini en çok geliştirebilecek yeri mi seçecek?
Sosyal sorumluluğa önem veren, toplumsal, ekonomik ve çevre sorunlarına çözüm sunan, çalışan gönüllülüğüyle de öne çıkan şirketleri mi beğeniyor?
Ünvan ve kariyerden mi etkileniyor?
En yüksek maaşı içeren teklifi mi kabul edecek?
Şirketi geleceğe taşıyacak, hedeflerine ulaşmasını sağlayacak çalışan profilini belirleyen, onları iyi anlayan, değerleri ve vizyonuyla örtüşen işveren markasını tasarlayan şirketler, kuşkusuz yetenek yarışında bir kaç adım önde. Eğer doğru bir strateji kurguladılarsa, hedefi onikiden vurmaları çok olası.
Hedef sizsiniz diyelim ve görüştüğünüz şirketten çok etkilendiniz. İşe alım süreci profesyonelce yürütüldü, saygın bir marka, önem verdiğiniz konularda göz doldurucu çalışmaları veya vaatleri var. Şirkete aşık olmak üzeresiniz ve sizi seçtikleri için gurur duyuyorsunuz. Teklifi kabul ettiniz ve ilk iş günü…
İlk günler oryantasyonla, şirketi tanımakla geçer. Şirketle başlayan ilişkinin ve olumlu duyguların devamı için oryantasyonun kritik bir önemi vardır. Mobil oryantasyonda Türkiye temsilcisi olduğumuz Talmundo’nun hazırladığı ”Neden Oryantasyon?” isimli rehberdeki araştırma sonuçlarına göre; yeni çalışanların %33’ü, ilk altı ayda işten ayrılıyor. %16-17’si işe başladıktan sonra ilk hafta ve üç ay arasında. * Çalışanların size karşı tavırları, oryantasyon sürecinin profesyonel bir şekilde işliyor olması, yönetici ve ekibinizin yaklaşımları, özetle ilk izlenim çok önemlidir. Sevgi emek ister ve emek olmadığında aşk çiçek açıp, filizlenemez. Aynı durum yeteneklere ünlü ve parlak bir marka sunup; iç iletişimini geliştirememiş, toksik bir kültüre, zarar verici bir rekabet ve aşırı stresli bir iş ortamına sahip şirketler için de geçerlidir. Gözlerinizin kamaşmasının sona erip, kararınızı sorgulamanız an meselesidir.
İşveren markasını oluşturmak kadar, şirket içindeki ilişkilere, kültüre, çalışanların davranışlarını geliştirmek için eğitime yatırım yapmak bundan dolayı olmazsa olmazdır. İçeride ne varsa, dışarıya da o sızar ve söylentiler alınan İnsan Kaynakları ödüllerinin, reklamların, halkla ilişkiler çalışmalarının, katılınan kariyer günlerinin, dijital kariyer aplikasyonlarının bile önüne geçebilir.
Gallup Çalışan Bağlılığı Araştırması’na göre işine bağlı çalışanların oranı dünyada %15. Kimisi ilk aylarda ”yanlış bir seçim yaptım” diyerek iş değiştiriyor. Çok sayıda çalışan da ait olmadığını hissettiği bir yerde, günlerini geçiriyor. Oysa ki böyle bir durumda ne kendisi gelişip, üretebilir; ne de şirket verim sağlayabilir. Belki hale etkisi altında yanlış bir seçimde bulundu, belki de işsiz kalmamak için herhangi bir yere başladı. Sonuçta ideal eşleşmenin dünya genelinde gerçekleşmediği ortada ve bundan hem çalışan hem de işveren zarar görüyor. Aslında her iki tarafın da sorumluluğu bulunuyor: Çalışanların hayallerinin peşinden gidebilme cesaretini göstermeleri, şirketlerin ise insanların potansiyellerini gerçekleştirebileceği, gerçekten çalışılmak istenilen iş ortamını oluşturmaları. Bu durumu Sprite’ın unutulmaz sloganına çevirirsek; imaj hiçbir şeydir, kültür ise her şey.