HAYATLARA İPOTEK KOY(A)MAYIN ARTIK! İPOTEKLENMİŞ HAYATLARA SON!
Daha önceki yazılarımı okuyanlar az çok aile yapımı ve terbiye tarzımı bilirler, şu 53 senelik ömrümde çok farklı yerlerde yaşamış olduğumu da. Bunlardan bir kısmı henüz gelişimlerini tamamlamamış olan ülkelerdi ki bizim ülkemizi de ben maalesef halen daha öyle görüyorum.
Bu davranış ve sahiplenme tarzını sadece bu tarz ülkelerde gözlemledim şahsen. Ki bu bana her zaman ters gelmiş bir durum ve ben asla bu şekilde yaşamamaya ya da yaşatmamaya çalıştım. Umarım becermişimdir.. Sanırım biraz bir protest bir yapım var.
Çok dallandırdım ama konuya tam giremedim değil mi? Etrafında daire çiziyorum çünkü acıtmadan yazması zor bir konu seçtim kendime. Dilini pek tutabilen biri olmadım hiç, bana verilmiş sırlar haricinde, içimde ne varsa paylaşmayı, açığa vurmayı seven bir yapım var artık. İçimde tuttuklarımın bana zarar verdiğini ve insanlarca yanlış yorumlama, yanlış dillendirme, yanlış adlandırma hakkının kendi kendilerine, kendilerince verildiğini biliyorum. Şahsen ben kimseye bu hakkı vermemiş olmama rağmen. Artık iyi niyetimin suistimaline izin vermemek adına her şeyini apaçık yaşayan biri oldum sonunda. Geçmişteki kaybım çok büyük oldu çünkü, hayatımın en değerli varlığının yalanlarla benden uzak düşmesi kolay katlanılır bir şey değil. Bu da benim yanımda olmaması adına ona ipotek konmasıydı nice yalan ve uydurmalarla ki buna son veremedim gerçeklerle. O izni canımdan candan alamadım bir türlü. Yani savunma hakkıma da ipotek kondu! Bunca ipotek acısı çekmiş olan ben, şimdi bile bambaşka konularla ilgili çekmekteyim ve yeter artık diyerek bu konuyu yazmaya ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmaya karar verdim.
Hadi girelim içine artık iyice… Hayatlara ipotek koymak!… Nedir sizce? Bence, benden, sizlere minik bir nasihat yazısı bu yazı gerçekleri görmeye cesareti olanlar için, kendine dürüstçe yorum yapabilecekler için, kendi iç yolculuklarını tamamlamaya and içmiş olanlar için… Umarım kendinizden siz de bir şeyler bulur, veya size ayna tutmuş olur, ya da en azından “aman tanrım gerçekten de” dersiniz kendiniz için, birileri için ve el uzatırsınız başa çıkamayanlara…
İlk önce ve en başta aile yapılarımızda çok fazla sahiplenme var. Özellikle çocuklara karşı. Kendi gelişimleri içerisinde bebeklikten sonuna kadar çok fazla müdahale var. Genelde yanlışlar önceden göze sokulur, önlerine serilir, hatalar çoğunlukla yüze vurulur, yollar onlar için önceden çizilir ve bu yollardan sapmanın ya da kendi yolunu kendi akılları ile ki hep yetersiz kabul edilir, çizmemenin şartlandırmaları yapılır.…vs.. Eski eğitim sisteminde dahi öğrencilerin üzerindeki eğitim otoritesi baskıcı ve şartlandırıcı sistemdi. Veliler izni verirdi eğitmenlere öğrencilerinin hayatlarına ipotek koymalarına ve yönetmelerine. Zira hayat sadece okul ve aile demekti o zamanlar. Başka yan kollara hak ve izin pek olmazdı, sadece istisnai ailelerde vardı yan haklar. Zaten okul dışında pek bir vaktimiz olmazdı hiç birimizin. En azından benim ve çoğu arkadaşımın yoktu, okulumuz ağırdı ve eğitim ekleri evde de devam ederdi. Günlük eğitim sekiz saatti ve yol da iki saat, çıkın uykuyu bakın kalana. Ödevler sabahlatırdı. Sınav hazırlıkları araya kaynamaya çalışırdı. (Bu arada okulumu, Arkadaşlarımı ve hala dost olduğumu bazı eğitmenlerime olan sevgim hala bakidir, sistem başka ilişkiler başka!) Ama bu devlet politikası gereğiydi eğitim ve terbiye ile ilgili olan bölümünün. Şimdi o da değişime uğruyor. Eğitmenler daha yumuşak yaklaşıyorlar öğrencilerine. Metazori ile hedeflere daha zor ulaşıldığı, hatta bazen de hiç ulaşılamadığı anlaşıldı artık.Ben ve neslim bu sistemin yararlarını da gördük tabii ki, ama zararları bence daha fazla idi. Şu anki gençliğin hakları ve elindeki kazançlar bizde olsaydı, bizler dünyalarımızı havalara uçururduk, başarılarımız ve mutluluklarımız çok daha fazla olurdu diye düşünüyorum şahsen. Baskılardan uzak nice hayallere yolculuk, nice sınavların çok daha kolay ve başarılı sonuçları gözlemlenirdi. Ki bu başarıları sadece Akademik ya da ekonomik olarak sınıflandırmıyorum. Bahsettiğim hayat başarısı, yaşam kalitesi ve bunların doğal sonucu olarak da sağlık konusunda daha az dertlerle boğuşuyor olurduk. Çünkü bence her şeyin başı sağlıksa, onun da başı huzur ve mutluluk ki bu da yaşam başarısı ve istenilen yaşam kalitesine ulaşım ile sağlanabiliyor. Diretilen yaşamlarla bu çok kolay değil. İmkansız değil ama zor…
Benim en büyük şansım babamdı bu arada. Beni baştan sona anlayan ve sisteme asla onay vermeyen babam. Ruhani ve bütünsel özgürlüğümü tamamen ona borçluyum. Kendisi tüm ipoteklere karşı çıkan ve sistemin dışında, çağın ötesinde apayrı bir kişilikti. Belki sanat tarihçisi ve arkeolog olması, belki manevi ve ruhani olarak çok kültürlü bir aileden gelmiş olması, belki damarlarındaki varsayımsal mavi kan, belki de her şeyi hazmetmiş biri olmasından dolayı benim hazinemdi. Bana ben olmayı, bununla başa çıkabilmeyi, zincirlerimi çözmeyi, doğruluğu, dürüstlüğü, kaybetmek pahasına da olsa düşüncelerimi paylaşabilmeyi, içimle dışımı bir tutabilmeyi, sevgi ve saygının bir bütün olduğunu, özel hissedebilmenin doğal hak olduğunu, kimseye boyun eğmemeyi, hak aramayı, haklarımı başkasına kendi istek ve onayım dışında vermeme hakkım olduğunu, hayatımı ipotek altına aldırmamamı hep o öğretti. Biliyorum ki her ne yaşarsam yaşayayım, kendi yolum olduğu ve seçme özgürlüğümü kullandığım için bana saygı duydu ve yolumu açtı, kapıları hep açık bıraktı. Yani ben şanslıydım ki yarı ipotekliydim hayat…
Gelelim eşlere, eşler için de aynı şey geçerli. Baskın karakter diğerine hükmeder genelde, bu farz kabul edilmiştir çoğunlukta, ama ortak kararların alındığı evlilikler de çok şükür ki yavaş yavaş çoğalmaya başladı. Hatta sevgililer dahi öyle, birbirleri üzerinde sadece sevgi ve saygı hakları olmasına rağmen! Nice cinayetler bu yüzden işlenmiyor mu sanki !? Katiller kendi zamanları içinde ve sonrasında partnerlerinin hayatlarına ipotek koydukları ve bu ipoteği kaldırma hakkını karşı tarafa vermedikleri, bu hakkı sadece kendi ellerinde tuttukları ve kendileri ile olan dışında başka bir hayata müsaade vermedikleri için.. Nice yuvalar bu yüzden dağıldı, nice canlar bu uğurda yitirildi.. Canlar alınmasa da haklar hep alınıyor ellerden. Göreceli ama bu tabii ki, her zaman göz önünde ve kelimelere dökülebilen türden değil. Bazen farkında bile olunamıyor, sadece gözlemlenebiliyor. Bazen ayrılan hayatlara yeni hayat şansı istem dışı da verilemeyebiliyor! Nasıl mı? Aslında gözlemlemesi çok basit, ama bana göre hissi korkutucu. Hem de gayet medeni çevrelerde, kültür seviyesi yüksek kesimlerde bile rastlanabiliyor ve adına da medeni ilişkiler deniliyor. Aslında belki medeni ama doğal değil, bana göre değil. İnsanlar ilişkileri bitse de birbirlerinin hayatlarından çıkamayabiliyorlar. Dostluk çok özel ve zor bir şey aslında, suistimale gelmez bahanelerle. Sebepler önemsiz, olay ve sonuç sabit. Yeni eklenen hayatlar geçmişteki diğerlerine uyum zorunluluğunda bırakılıyorlar ki olayın yine bence medeni olmayan kısmı bu her ne kadar öyle adlandırılmaya çaılışılsa da. Çünkü yeni ekler aynı tercih listesine onay vermeyebiliyorlar ama diretilebiliyorlar. Sonuçta eski ortak hayatlar en naif ve mahrem noktaları paylaşmışlar sevgili ya da eş adı altında belli bir zaman zarfında, sonrasında gelenin doğal olarak naif ve mahremi eskiyle kesişiyor. Bunu herkes kabul etmek zorunda bırakılmamalı, bırakıldığında onun tek ve özel hissetmek istediklerine ipotek konmuş oluyor. Hatta belki eskilerin de yeni yaşayacakları hatta yaşamaları gereken yeni naif ve mahrem zamanlarına da ipotek konmuş oluyor. Bu yaşam da tek olmak bir tercihse kabulüm ama geçmişten gelen bir ipotek buna şartlandırıyorsa asla kabulüm değil. Herkes hayatta kendi seçimleriyle yaşar, dahil olanlar bu seçimlerin yön ve tarzlarında değişiklik yaratıyorlarsa her zaman çekilmeyi ve yolu açmayı bilmeliler. İşte hayat katli ister reel ister ruhsal bu noktada başlıyor. Hem geçmiş, hem de gelecek için…
Tüm bu ana çekirdeklerde bu yapı olunca da devamı da aynı şekilde geliyor. Ekonomik sistem, devlet mekanizması vs. Hepsinde aynı parmak izleri saptanıyor. Ekonomi borçlanmayı çoğaltarak hayatlarımıza ipotek koyuyor, sahiplenme hakkını beslediğini var saydırarak.. Krediler sözde araba, ev vs almamız için na mütenai olanaklar açıyor önümüze, destek oluyor yaşam kalitemizi arttırmaya. Aslında yaptığı hayatlarımızı ipoteklemek! Keza kredi kartları öyle, sözde taksitlendirme ile kolaylık sağlayarak alış gücümüzü arttırıyor ama aslı tam tersi. Devlet de buna destek veriyor. Hatta günlük hayat kullanımımızda olan bazı ulaşım noktaları ya da sağlık kurumları adına sözleşmelere imza atıp bizi borçlandırıyor kefaletimizin onayını vermemiş olmamıza rağmen. İşte bu da hayatlarımıza ipotektir. Daha fazla politikaya girmeyeceğim. Ama sizler zaten şu an kendi bilginiz ve görüşleriniz dahilinde çoğaltıyorsunuzdur.
Daha fazla uzatmayacağım bu konuyu. Eğer ki bir parça düşünmeye yeltendirebildiysem sizleri, bu bana yeter. Amacım hep birlikte sevgi ve saygı çerçevesinde, ama her şeye saygı çerçevesinde toplayabilmek ve yaşam kalitelerimizi hakları seviyesinde tutabilmek adına sınırları belirleyebilmek ya da sınırsızlığı, ama hak gaspı olmadan sınırsızlığı sağlayabilmek. Boyumdan büyük şeylere kalkıştığımı sanmıyorum. Sizlerle her zaman ben, benden, bence olmaya azami çaba gösteriyorum. Sürçü lisan ettiysem affola… Hepiniz her daim sevgimlesiniz, eğer ki kabulünüzse…