Holistik Okuma ve İtidal
Bilgi çağı farklı disiplinlerin uğraş alanlarını bir araya getirmede lojistik kolaylıklar sağlamakta. Bütünü görebilmek detaydaki sorunları çözmede yardımcı olacaktır.
Renkli kuantum dünyasında, gözlemcinin gözlediği olaya, ortama etki ettiği kabul edilir. Bunun makrokozmosdaki izdüşümü belki de Vahdet-i Vücud düşüncesi olabilir. Ne yazık ki iki ayrı disiplinin konusu olduğu için henüz aralarında bir etkileşim kurulmuş değil. Belki bir gün bir fizikerinin aklına düşer de bu ikisini aynı potada eritebilir. “Nasıl olur?” mu dediniz? İki bilgi. Bir: Bilim yıllardır “bilim-kurgu”dan ilham alarak ilerliyor. İki: CERN geçtiğimiz günlerde “evren varolmayabilir” dedi; sufiler yüzyıllardır “sadece kadim olan vardır; hadis olan yoktur” diyor. Basitçe; bir şeyin başlangıcı varsa, o aslında yoktur.
Artık pek çok gelenekçi, modernitenin gündelik nimetlerinden istifade ederken, vicdan muhasebesini “olmasa da olurdu” kayıtsızlığıyla yapıyor. Ancak şunu ıskalıyor. O “olmasa da olurdu”ları yapan da “attığında sen atmadın; O attı” (Kuran 8-17) ayetinde işaret edilen O !
Mesela bir filozofu, bir düşün adamını zamanda yolculuk yaptırın ve bugünün dünyasında bir vakanın/mekanın içine bırakarak şunu sorun: Ne yapardı? Sokrates kendisini Heathrow Havaalanı’nın gidiş bölümünde bulsa nasıl bir düşünsel tepki verirdi? Platon, ABD’deki Kongre Kütüphanesi’ni görseydi ne düşünürdü? İbn-i Arabi kıyametin 13. Yüzyılda kopmadığını, dünyanın 21.yüzyıldaki bu haline geldiğini görseydi “Peki Allah ne diyor?” sorusunu nasıl cevaplardı? O herkesin bir şey söylediği ortamda bunu sorarak ta ilk ayetin iç manasını anımsatmasıyla ünlüdür: Oku! (yani şu çevrende gördüğün tabloyu oku; sana ne mesajı veriyor?).
Acaba gelenek bir yandan değer vermediği “ilerleme” olgusunu ve onun ürünlerini eleştirirken, diğer yanda vahdet-i vücutun işaret ettiği “holistik okuma”yı ıskalamakta olduğunun farkında mı? Yani ilerleme olgusu ve onun ürünleri de O’ndan. O halde burada nasıl bir mesaj var? “O ne diyor?”
Zaten sufilerin nahoş şeyleri şeytanla irtibatlandırmaları edep gereğidir. Çünkü eğer şeytan Allah’ın tasarrufunun dışında hareket ediyorsa, bu İslam’ın en temel mesajı olan “tevhid” ilkesiyle çelişir. Metafizik boyutta da dualite ortaya çıkan. İyiliklerin kaynağı Allah ile kötülüklerin kaynağı Şeytan! Oysa bu doğru değildir. Bu edep temelini Hz.Adem’den alır. O elmayı yemelerinin de sonuçlarının da Allah’ın muradı olduğunu bilmiştir.
Aslında gelenek olgusunun özünde yatan değer “evdeki bulgurdan olmamak” düşüncesi olabilir. Evdeki bulgurdan olma riskinin söz konusu olduğu durumlarda geçerli bir değer. Ancak yeryüzü kültüründeki gelişmeler göstermiştir ki “dimyata pirince gitmek”, son kertede daha güzel sonuçlar vermektedir (örn. artık deve üstünde seyahat etmiyoruz).
Ne var ki bu olumlu sonuçları alana kadar evdeki bulgurdan olmuşluğumuz da mevcuttur. Tüm yaşamını belli bir konudaki ilerlemeye adayan ama sonuç alamayan bir kişinin yaşamı için “boşuna geçti” demek doğruysa tabii. Çünkü biliyoruz ki ilerleme sadece olumlu, doğru sonuçlar alındıkça sağlanmıyor; tam tersine olumsuz sonuçlar, başarısızlıklar bir sonraki doğru adımın ne şekilde atılacağını tespitte çok daha faydalı oluyor. Tabii diğer açıdan da bakmayı ihmal etmemeli; gelenek de O’ndan! Güzel bir tefekkür konusu size : “Allah ne diyor” çerçevesinde “itidalli olmak” !