İçeride Her Şey Var…
Derya isyan etti: “Ah aşk! Sen ne kadar ruhunu acıtıyorsun insanın!”
Aşk cevap verdi: “Çünkü seni büyütmem gerek!”
—-
Çocukluğu hep hayal kurmakla geçmişti Derya’nın. Sanki hayalleri en büyük gücü, içinde bir yerlerde ona zaman zaman fısıldayanhenüz hiç tanışmadığı birinden alıyordu. Zamansız telaşları, nedensiz korkuları hep bundandı. O içindeki sesten…
Yine böyle bir dönemden geçiyordu işte. Hayata tutunmakta tereddüt ettiği, olacakları bilip, nasıl olacağını öngöremediği için,sonsuz olasılıklar evreninin gerçekleştirebileceklerine inanmadığı bir dönem.
Geceydi… Göz kapakları uykuya yenik düşmek üzereyken, zihnindeki düşüncelerin ruhunun teslimiyetine engel olduğu gecelerden biri daha… Aklında tüm bu düşünceler, dışarıda yeni gelmiş yaz esintisinin sesi, sonunda yenildi geceye göz kapakları.
Düşle gerçek, bir anla ayrılır birbirinden hayatta. İşte Derya da, o bir anla geçti düşler kapısından diğer boyuta. Karşısında bir kapı, üzerinde “İÇERİDE HER ŞEY VAR!” yazan. Üzerinde asma bir kilit. Önce kapıya, sonra anahtarını bulabilmek için etrafına bakındı ama ortalıklarda anahtar falan yoktu. Bir ses işitti sonra.
“Hoşgeldin. İşte her şey bu kapının ardında… Anahtarlarını bulduğun an, içeride olacaksın…”
Derya merakla sordu: “İyi de, kapı kilitli ve anahtarlar burada yok… Onları nasıl bulacağım.”
“Sana sorduğum sorulara doğru cevap verdiğin her an, bir anahtar kalbine düşecek” diye yanıtladı ses.
Derya meraklanmıştı. “Peki ya yanlış cevap verirsem?”
“Merak etme,” dedi ses… “Kalbinde yanlış cevap yoktur. Sen zihnini sustur yeter.”
Oyun gittikçe daha tehlikeli olmaya başlamıştı çünkü Derya hayatı boyunca hep düşünerek hareket etmişti. İlk soru gelirken, o bunları düşünüyordu.
“Hayatta en çok önem verdiğin üç şey ne?”
Derya hiç tereddüt etmeden, “Ailem, başarılı ve mutlu olmak” dedi.
“Aferin… Ailenin ve mutlu bir hayat sürmenin pek çok şeyden değerli olduğunu öğrenmişsin ama küçük bir detay var, başarılı bir insan olup olmadığımızı belirleyen şey, insanların hayatında bir değişiklik yaratıp yaratmadığımıza bağlıdır.” dedi ses.
Derya düşündü… Son zamanlarda o kadar çok başkalarının onayına bırakmıştı ki hayatını, esas başarının kendisiyle mutlu olabilmek, önce kendine sonra da başkalarına yardım edebilmek olduğunu unutur olmuştu. Bundandı mutsuzluğu.
“Devam edelim. Peki, Derya bu hayatta en çok neden korkar?” diye sordu ses.
“Sevdiklerimi kaybetmekten ve hata yapmaktan!” dedi Derya. Öyle ya, en çok acı çekmekten korkuyordu; hata yapıp, acı çekmekten.
Dıııt! Diye bir ses geldi boşluktan. Bu, yanlış cevap verdiği anlamına geliyordu. Eyvah, şimdi ne olacaktı, bitmiş miydi acaba hakkı? Ses devreye girdi.
“Derya… Bu soruya cevap veren kalbin değil, zihnin. Çünkü kalp kaybetmekten korkmaz, gerçek olanın her zaman kalıcı olduğunu, ruhun daimiliğini, zihnin geçiciliğini bilir. Şimdi sana kalbinin vereceği cevabı bulmak için sonsuz sayıda şansın olduğunu, doğru cevabı bulana dek deneyebileceğini söylüyorum. Lütfen zihninin değil, kalbinin verdiği yanıta odaklan. Sadece şunu unutma, yürümeyen hiçbir bebek yoktur, ve onlar yürüyebilene kadar defalarca düşerler.”
Derya düşündü, düşündü, düşündü…. Bu hayatta kaybetmekten en çok korkacağı şey neydi? Derken, hiç tereddüt etmeden cevap verdi, kalbini dinlediğinde ona seslenen tek şey duymuştu çünkü:
“HAYALLERİM!” dedi kendinden emin bir sesle.
Ses coşkuyla yanıtladı:
“Aferin sana! Bak, hata yapmaktan korkan zihnini durdurduğunda doğru cevabı nasıl da hemen buldun. Hayaller, seni gerçeklerine taşıyan dar geçitlerdir. Gerçekleşmeleri ne kadar zaman alırsa alsın, onları düşleme gücünü hayata yenik düşürdüğünde kaybedersin.Sen düşledikçe gerçeklerin var olur.”
Derya umutlanmıştı. Bir soru kalmıştı kapının kilidinin açılmasına. Artık hata yapmaktan da korkmuyordu. Nasıl olsa sonsuz sayıda seçeneği ve zamanı vardı. Derken ses konuşmaya başladı.
“Evet, şimdi son soruda sıra. Ama bu soru için yalnızca tek bir cevap hakkın var. O nedenle çok iyi düşünmeni istiyorum. Başka bir hakkın olmayacak. Şimdi, önünde iki kapı var. Bir kapının üzerinde YAŞAM, diğerinde ÖLÜM yazıyor. Ama hangisinin arkasında yaşam, hangisinde ölüm var, ya da başka bir deyişle hangisinin ardı AYDINLIK, hangisinin KARANLIK bilmiyoruz. İsimler tamamen şans eseri yerleştirildi. Ama şunu belirtmem gerekli ki, HAYAT yazan kapıdan içeri girenlerden pek azı geriye dönebildi ve hepsi çok korkmuş görünüyordu. O nedenle içeride ne olduğunu ben de bilmiyorum. Lütfen çok iyi düşün. Sınırsız olan tek şey zaman senin için şu anda.”
Derya korkmuştu. Haksızlıktı bu ama. Bir önceki soruda sonsuz seçenek verip böyle bir soruda tek cevap hakkı tanımak… İçinden öfke duygularının yükselmeye başladığını hissetti. Haksızlıktı bu, düpedüz haksızlık. Hayatta da hep böyle olmuyor muydu zaten? Düşündü, düşündü, düşündü… Hayatın ardında ölüm olma olasılığı yüksekti. Hoş, hayatın ardında hayat bile olsa, onun da sonunda ölüm yok muydu? Ne fark ederdi ki… Sonra ölümü düşündü. Hayatı boyunca kaç kez acıdan ölme eşiğine geldiğini hissetmişti, ama her aşk, her acı, her zorluk onu daha da güçlendirmişti eninde sonunda. Yaklaşık bir saat düşündükten sonra cevap verdi.
“HAYATI SEÇİYORUM. Ardında ölüm bile olsa, yaşamaya değer!””
Birden bire bir tık sesi geldi ve önündeki üzerinde “İÇERİDE HER ŞEY VAR!” yazana kapının kilidi açılıverdi. Derya hayret etti, demekki doğru yanıtı vermişti.
Kapının ardında ne olduğunu merak ederek yavaşça içeriye girdiğinde, hayretler içerisinde kaldı. İçeride sadece bir ayna vardı! Sadece bir ayna. Aynaya bakıp kendisini gördüğünde, iyice şaşkına döndü. Aynadaki suretinde gördüğü şey, pırıl pırıl parlayan bir suretti.
Bunları düşünürken ses devreye girdi.
“Evet Derya! İçerisi sadece senin kalbin. Bu dünyada olabileceğin, bulabileceğin, yaratabileceğin her şey sende gizli. Yaşadığın, inandığın ve cesaret ettiğin kadar hayattasın. Bunu unuttuğun her an, zihninin kurbanı kalbin. Yaşamı öldüren tek şey, yine sensin.”
Derya gözyaşlarını tutamıyordu ama bir yandan da merak etti.
“Ama hayat kapısından geçen çok az insanın geri dönebildiğini söyledin bana. Onlar nereye gittiler?”
“Hepsi hayatın içine gittiler Derya, ama çok azı gerçekten yaşayabildi. Çünkü hayatın onları hırpaladığı anlardan büyüyerek değil, öfkelenerek, hayata küserek, olumsuz duygular biriktirerek geçmeyi seçtiler. Oysa sen, öfkeni öldürüp daha ikinci soruda hayallerini seçtin. Yaşamında çoğu kez, acıyı öldürüp, aşkı seçtin. Sen hep öğrenmeyi seçtin. O nedenle HAYAT kapısından geçenlerin bir bölümü oldukları gibi geriye döndüler. Diğerleriyse dönüştü. Önemli olan, ardında ne olursa olsun, YAŞAMI seçebilmek. Tüm acılarıyla, tüm eksiklikleriyle, seni acıtıp büyüttüğü her yanıyla ve sonunda ölüm olduğunu bile bile ama sahip olduğun güzel değerlerden vazgeçmeden HAYATI seçmeye cesaret edebilmek. İşte o zaman, içeride olan her şeye, kalbinin gücüne ait olan ve yeryüzünde başka hiçbir şey ve hiçkimsenin yıkamayacağı esas mutluluğa sahip olacak insanoğlu.”
Derya anlamıştı. Son olarak soramadan edemedi:
“Peki anahtarlar nelerdi?”
Ses sükunetle ama son derece kararlı bir tonda cevap verdi.
“HAYALLER”, “CESARET,” VE “SEN”!