İdealler yarının gerçekleridir
1986. 18 yaşındayım.
Erdal Öz “Gülünün Solduğu Akşam”ı yayınlamış.
Deniz’ler, Yusuf’lar, Hüseyin’ler.
Hikayeleri ve idamları.
O zamanlar günde en az bir kitap okuyordum..
Ama o gün başka kitap okumak istemedim.
Çok etkilenmiştim.
Babam kitabı nasıl bulduğumu sordu.
İdealleri uğruna kendilerinden vazgeçen insanlara hep hayran olduğumu, ve genç insanların toplumu değiştirme çabalarının kutsallığını, biraz da gözlerim dolarak anlattım.
Sanırım, benim de devrimci olacağımdan çok korktu.
Ve o güne kadar, özgür düşünmem için her konuda ve her zaman bana ufuk açan babam, hayatımda ilk kez bana düşüncelerim sebebiyle kızdı.
Tepkisini bugün anlıyorum da, o gün anlayamamıştım.
Atatürk hariç, ki o da aslında dönüşümcüdür, devrimlere inanmıyorum.
Bütün devrimler, bir süre sonra yozlaşır, devrim statükosu, gaddar ve kıyıcı bir hal alır.
Ben dönüşümcüyüm, değişim yavaş olmalı ve sabırla hazmedilmeli.
İçine nüfuz edilmeden sistemi yıkmak, güzel bir hayal, ve ütopya.
Çatışma, kavga, ya da direniş, evrenin akışıyla da ters.
Ama o kitapta gerçekten inanmış, masum vicdanlar gördüm.
Ruhlarının güzelliğine, kalabalıklar için özlerini kurban etmelerine, genç heyecanlarıyla sisteme meydan okumalarına, ve en çok, ölüme hazır olmalarına ağladım.
İdealler yarının gerçekleridir.
Vazgeçmeyelim.
Üstelik, onlar karanlıkların aydınlığa kavuşması için yakıldılar.
İdam yıl dönümünde ruhları şad olsun…